08.07.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Miraç Zeynep Özkartal / zeynep.ozkartal @ milliyet.com.tr
Güreşler Cuma günü başladı, bugün ise final... Saat 9.00’da başlayacak güreşler, 17.30’a kadar devam edecek. Saat 15.00’te koç satış ihalesiyle önümüzdeki yılın ağası belirlenecek. 17.30’da ise başpehlivanlık güreşi yapılacak. UNESCO’nun İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası listesinde yer alan Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde bu yıl 50’sı başpehlivanlık için, toplam 1556 pehlivan güreşiyor. Rakamlara devam edersek... Biletler 70 ve 100 TL. Kullanılacak zeytinyağı miktarı ise iki ton! Belki Olimpiyatlar’la, Avrupa Kupası’yla ya da lige gösterdiğimiz ilginin yarısını göstermiyoruz Kırkpınar’a... Ama güreşlerden farkında olmadan dilimize pelesenk olmuş o kadar çok söz var ki... Kündeye getirmeyi ne çok kullanırız mesela, ya da boyunduruk altına almayı... Hiç mi kimseye elense çekmediniz? Ya köstek olmak?... Bunların her biri yağlı güreşte bir oyun adı. Henüz dilimize yerleşmeyen diğer oyun adları da şunlar: Ayakta dış kazık / ayakta iç kazıkla paça / bel kündesi / çapraz, cezayir sarması / dalma / gıcırı bükme / katır yuları boyunduruk / kaz kanadı / kazık / kemanede dış kazık / kemanede sarma / kepçe / köpek kuyruğu / köstek / peşrev / şak künde / sapan sürmek / sarma / tilki kuyruğu / tırpan...
Ben “gıcırı bükme”yi kullanmayı öneriyorum mesela. Pazı kuvvetiyle ve rakibinize olan üstünlüğünüzle kabul ettirdiğiniz her hareket için kullanılabilir.
Pırpıt nedir? Zembil nedir?
Yağlı güreş seyretmek kolay değil, bilgi gerektiriyor. Bırakın oyunların ayrıntılarını, pehlivanların giyimlerinden çevredeki insanlara kadar her birinin ayrı adı var. Hadi kıspeti duydunuz diyelim, şalapur nedir biliyor musunuz mesela? Ya da pırpıt? Üzülmeyin hepsi için bir sözlük hazırladık.
Pırpıt: Acemi ve kıspet alamayan pehlivanların giydiği kalın Amerikan bezinden yapılmış uzun paçalı don.
Şalapur: Pehlivanların yüzlerini ve gözlerini silmek için kullandıkları bez.
Cazgır: Güreşecek pehlivanların adlarını ve oyunlarını seyircilere anlatan kişi. Pehlivanlar meydana çıkarken o da şu duayı okur: “Allah, Allah illallah / Hayırlar gele inşallah / İki yiğit çıkmış meydana / Birbirinden merdane / Pirimiz Hamza Pehlivan / Aslımız, neslimiz pehlivan”. Baş cazgır Şükrü Kayabaş bu yıl 49. kez meydana çıkıyor ve 50. yılında jübile yapacağını söylüyor.
Altın kemer: Kırkpınar başpehlivanına verilen en büyük ödül. Başpehlivan bir yıllığına kemerin sahibi olur. Eğer kemerin sürekli sahibi olmak istiyorsa üst üste üç yıl başpehlivanlığı kazanması gerekir.
Zembil: Kıspetin taşındığı sazdan yapılan torba. Pehlivan zembilini duvara astıysa güreşi bırakmış demektir.
Kırmızı dipli mum: Kırkpınar davetiyesi. Eskiden köylerde halk kahvelere asılan kırmızı dipli mumlarla güreşlere davet edilirmiş.
İki kardeşin ölümle sonuçlanan güreşi
Rivayet o ki, Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin başlangıcı, Osmanlı’nın Trakya’ya geçişiyle yaşıt. 1354’te Orhan Gazi büyük oğlu Süleyman’a der ki: “Rum elini alasın!” Ve Süleyman Paşa askerlerini alır, Gelibolu yarımadasına çıkar. Kıyıya ilk çıkanlar daha sonra “Kırklar” adıyla anılacaklardır. Görevleri daha da içerilere ilerlemek ve durumu Süleyman Paşa’ya bildirmektir. Eh, hayat hep fütuhatla
geçmez ya, arada durur dinlenirler. Bu molalarda iki kardeş güreşe tutuşur ama ne güreş! Her molada yeniden başlarlar ama kimse kimseyi yenemez. Sonunda solukları kesilir, iki kardeş oracıkta can verir.
Kırklar bu iki kardeşi oradaki bir söğütün (kimine göre incir) dibine gömüp yollarına devam ederler. Trakya’yı fethedip geri döndüklerinde söğüdün dibindeki mezarın dibinde bir pınarla karşılaşırlar. Ve her yıl o noktada bu iki kardeşin anısına güreşler düzenlemeye başlarlar. “Kırkların pınarı” zamanla “Kırkpınar” halini alır.
Gelin görün ki bu Kırkpınar aslında Yunanistan’ın Samona köyündedir. Balkan Savaşları’ndan sonra bu topraklar Osmanlı’nın elinden çıkınca güreşler Edirne Virantekke’de yapılmaya devam eder.
Adı rivayet olunca sayısı da birle kalmaz tabii. Bir başkasına göre de Türk güreşi 10. yüzyılda panayırlara yayılır. Daha sonraları savaş nedeniyle bazı Türkmenlerin Sarı Saltuk’a bağlı olarak Rumeli’ye göç etmesiyle de bu coğrafyaya gelir. Sarı Saltuk Edirne’yi Bulgarların elinden alır ve şehre 17 km uzaklıktaki Kırkpınar panayırında ilk defa Türk güreşini yaptıran kişi olur.
Buraya kadar rivayet... Yakın ve gerçek tarihe gelince... Yunanlılar Edirne Vilayeti’ni işgal ettiğinde Kırkpınar Yağlı Güreşleri yapılamaz. Cumhuriyet kurulduktan bir yıl sonra Milli Eğitim Müdürü İsmail Habib Sevük, Kırkpınar Güreşleri’nin bugünkü yeri olan Sarayiçi’nde yapılmasına öncelik eder. Kısacası bugünkü Kırkpınar, hakiki Kırkpınar değildir.
Ağanın eli tutulmaz!
Eskiden güreşleri ağalar düzenlerdi. Pehlivanları güreşe çağıran, konukları ağırlayan, yemek ve yatacak yerlerini temin eden, ödülleri veren, kısacası elini cebine atan kişi ağaydı. Kırkpınar Güreşleri 1928’e kadar ağalar tarafından düzenlendi. 1928 yılında ülkeyi ve dünyayı saran ekonomik krizi er meydanını da vurdu ve kimse ağalığa talip olmadı. Bu işi Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu üstlendi. 1946’dan bu yana ise Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin düzenleyicisi Edirne Belediyesi.
Ama ağalık sistemi de devam ediyor. Güreşleri en çok yardımı yapacağını taahhüt eden ve oraya konan koça en yüksek bedeli ödeyen kişi bir sonraki yılın Kırkpınar ağası oluyor. Ağa, kolayca ayırt edilebilmesi için geleneksel giysi giyip elinde büyükçe bir tespih taşıyor. Üç kez üstü üste ağa olana altın kemer hediye ediliyor. 2009’dan bu yana Sakaryalı Seyfettin Selim ağalığı kimseye kaptırmıyor. Selim, 222 bin TL’lik destekle dördüncü kez Kırkpınar ağası... Bu yıl yeniden aday olmayacağını açıkladı Selim ancak şu notu da ekledi: “İhaleye kimse girmezse ağalığı yere düşürmeyiz, gireriz ihaleye, ağalığı yeniden alırız”.