Pazar "İstanbul benim için bir türlü bitmiyor"

"İstanbul benim için bir türlü bitmiyor"

05.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"İstanbul benim için bir türlü bitmiyor"

İstanbul benim için bir türlü bitmiyor



İstanbul benim için bir türlü bitmiyor


"Hayatı roman gibi" olanların hayatlarını insan romanda okuyunca inanamıyor. Röportajlar çok daha ikna edici. Frank McCourt’un "Angela’nın Külleri" romanını okurken bir özyaşamöyküsü olduğunu biliyordum ama yine de benim için bir romandı işte. Şimdi ise "Angela’nın Külleri" kadar "roman bir hayat" karşımda sorularımı cevaplıyor.
Amerika ile İrlanda arasında mekik dokuyan bir ailenin çocuğu, baba hamal; ilk işi 14 yaşında prezervatif fabrikasında. Sonra İkinci Dünya Savaşı. Deniz Kuvvetleri’nde. Sonra üniversite. Fizikçi oluyor. Ve Türkiye. İstanbul: John Freely’nin en büyük aşkı.
1926 doğumlu John Freely 1960 yılında gelip birkaç yıllık iki aralıkla bugüne kadar kaldığı İstanbul’da bir yandan fizik hocalığı yaparken bir yandan da çoğu seyahat rehberi olan 45 kitap yazdı.
Son yayımlanan yapıtı beş ciltlik "Türkiye Uygarlıklar Rehberi". Biri de hazır: "Cem Sultan".
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki lojmanının önünde fotoğraflar çekilirken beni susturuyor: "Dünyanın en kalabalık şehirlerinden birindeyiz. Ve bir bülbül bizim için ötüyor." Şimdi konuşabiliriz.

Hakkında bu kadar çok kitap yazdığınız İstanbul’un ve Türkiye’nin adını, New York’lu fakir bir ailenin çocuğu olarak ilk ne zaman duydunuz?
Benim büyük büyükbabam Kırım Savaşı sırasında yaralanmış ve altı ay Selimiye Florance Nightingale Hastanesi’nde yatmış. Bu sırada da Konstantinopol üzerine bazı kitaplar almış. Bunlar bizim aile evimizdeydi ve ben okumayı bu kitaplardan öğrendim.

Yani İstanbul sizin kaderinizdi.
Kaderim büyük büyük babamınkiyle aynı gibiydi. O, Kırım Savaşı’na katıldığında 17 yaşını dokuz ay geçmişti, döndüğünde 19 yaşını dokuz ay geçmişti. Benim İkinci Dünya Savaşı’na gidiş ve dönüş yaşım da aynı. 12 çocuğu olmuş büyük büyükbabamın. Kira ödeyemedikleri için evden atılmışlar. Büyük büyükbabam açlıktan ölmüş. Ve karısı çocukları alıp Amerika’ya, Boston’a göç etmiş. Sonra bu çocuklardan biri İrlanda’ya geri dönmüş. İşte bu benim annemin babasıdır. Annem ise 16 yaşına geldiğinde İrlanda’yı terk edip Amerika’ya yerleşmiş.

İrlandalı olmak nasıl bir şey? Neden soruyorum biliyor musunuz; küçücük bir ülke, Nobel ödülü sahibi beş yazar çıkarmış.
İrlandalılar; İngilizlerden, Almanlardan, Hollandalılardan çok farklıdır. Onlar daha çok buralara, Güney’e ait gibidirler. Daha duygusal, daha coşkulu. Kelt soyundan geliyor. Keltler İ.Ö. 300 yılında Anadolu’ya da gelmişler. Ankara civarına. Türkiye’deki kızıl saçlı insanlar hep bu Keltlerin soyundan geliyorlar. Yani bu insanlar yanlış yerdeler.

"Askerden döndüğümde lise mezunu bile değildim"
Acaba siz de Amerika’dayken mi yanlış yerdeydiniz de, hep uzaklara gittiniz?
Bir kişi Amerika’ya gitti mi, iki nesil geçince artık Amerikalı olmuştur. Ben Amerika’da doğdum, sonra ailemle birlikte fakirlikten ötürü İrlanda’ya geri döndük. Sonra tekrar Amerika’ya döndüm. Deniz Kuvvetleri’ne yazıldım. Çin’e, Burma’ya gittim. Tekrar Amerika’ya döndüm. Birkaç yıl kaldım. Bu sefer Türkiye’ye geldim. Yani ben bir türlü Amerikanize olmadım.

Hayatınız "Angela’nın Külleri" romanının yazarı Frank McCourt’unkine benziyor. Fakirlik yüzünden Amerika’dan İrlanda’ya geri dönüş. Bu geri dönüşün bir çocuk üzerinde travmatik etkisi oluyor mu?
Önce birinci sorunuza cevap vereyim: Fakirlik yüzünden Brooklyn’den İrlanda’ya sadece Frank’in ve benim ailem dönmüştür. Çünkü geri dönüş 40 dolardı. Benim annem de, Frank’inki de teyzelerine borçlanmışlar. İkinci sorunuzun cevabı ise: Bunun travmatik bir etkisi oldu. İrlanda’da da, Amerika’da da kendimizi yabancı hissettik.

Aileniz bu kadar fakirdi yani.
Babam hamaldı. Sonra mezarcı oldu.

Siz de bir dönem prezervatif fabrikasında çalışmışsınız, değil mi?
Evet. Nereden öğrendiniz bunu? Kim anlattı size? 14 yaşındayken ilk girdiğim işti bu. Ortaokuldayken.

Fizik okumak; bu nasıl oldu?
Askerden döndüğümde daha lise mezunu değildim. Ancak Amerikan hükümeti savaşan gençlere özel bir uygulama yaptı. Üniversiteye soktu. Burs verdi. Üniversiteye başladığım gün karıma rastladım. Geceleri gidiyordum okula. Gündüz de çalışıyordum.

Neden fizik okudunuz?
Herhangi bir nedeni yoktu. Sadece üniversitede okumak bizlere, yani babaları hamal, tramvaycı olan bu gençlere sınıf atlatacaktı.

Savaşmış bir Amerikalı olarak bugün Amerika’nın yeniden savaşa hazırlanıyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Utanıyorum. Yaşadığım süre boyunca Amerika’nın yaptığı en kötü, en utanç verici şey bu. Ben tarihçi de olduğum için tarihi de biliyorum. George W. Bush, Amerika’ya gelmiş en kötü başkandır. Benim çocukluğumda Franklin Roosevelt başkandı. Ve en iyisiydi. Bu ise en kötüsü. Amerikan halkına bu gidişata izin verdiği için kızıyorum.

İstanbul’u neden bu kadar sevdiniz?
Büyük bir şehirde, New York’ta doğmuştum. Benzer bir şehre geldiğimi sanıyordum. Ama farklıymış. New York’tan çok daha güçlü bir şehirdi İstanbul.

Hangi anlamda güçlü?
Kişiliği anlamında. İnsanlarının kişiliği anlamında. New York’ta birisi kaldırımda ölüyor olsa, kimse bakmaz, yoluna devam eder. Ama İstanbul’da, hele benim geldiğim 60’lı yıllarda kardeşlik duygusu çok güçlüydü. Burada insanlık New York’a göre çok daha güçlü. Şimdi Anadolu’dan gelen insanların katılımıyla bu duygu artıyor. İstanbul, Ayasofya olmadan da İstanbul’dur. İstanbul’u İstanbul yapan insanlardır.

"İki defa buradan gittim, çağrılınca hemen döndüm"
Yazdığınız İstanbul ve Türkiye rehberleri ile Amerika’da değil de İngiltere’de tanındınız. Neden?
Herhalde Amerikalılar burayı uzaklarda bir yer olarak görüyorlar. Hâlâ bizim sokaklarımızda develerin dolaştığını sanıyorlar. Gerçi ben de beş yıl önce Çatalca’da bir deve gördüm. Amerikalılar çok çarpıtılmış bir Türkiye izlenimine sahip.

Siz iki defa Türkiye’den ayrıldınız. Ama sonra aldığınız iş teklifleri üzerine geri döndünüz. İlk gidişinizde ne hissettiniz?
1976’da Atina’ya gittim. Aynı dönemde bir Amerikalı arkadaşım daha Atina’ya gitmişti İstanbul’dan. İlk hafta Atina’da İstanbul’dan gelen Rumların oturdukları semte gittim. Baktım, arkadaşımın gözleri kıpkırmızı. "Ne oldu?" dedim. "İstanbul için ağladım" dedi. İstanbul’dan kendisinin aşığıymış gibi bahsediyordu. Bizim İstanbul’a ilişkin duygularımız buydu Atina’da. Koç Lisesi beni çağırınca severek geri döndüm. Sonra bir daha terk ettim İstanbul’u 1991’de. Venedik’e gittim. "Bu kez tamamen bitti" dedim. 1993’te fizik profesörü Haluk Beker’in çağrısıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne döndüm. Yani İstanbul benim için bir türlü bitmiyor. Asla bitmiyor.

"Hugh Grant ve Julia Roberts kitabımı seçmişler"
Hugh Grant ile Julia Roberts’ın oynadıkları "Notting Hill" adlı filmdeki sahne neyin nesi? Kitapçıdan sizin yazdığınız İstanbul kitabını satın almaları...
Ben filmi seyretmedim ama filmdeki o kitapçının sahibi olan Sarah Anderson benim arkadaşım. Bu kitabın kapağı çok renkliydi. Arkadaşım önermemiş onlara bu kitabı. Onlar seçmişler. Benim için iyi oldu tabii.

Birinden bir sırrınızı daha öğrendim. Amerikalı aktör Gregory Peck...
Evet. Gregory Peck kuzenimdir.

Peki, Türkiye’de üzerine çok fazla komplo teorisi, entrika edebiyatı üretilmiş Sabetaycıları, Sabetay Sevi’yi yazmak nereden çıktı?
İlginç bir konu olduğu için. Önümüzdeki ay New York’ta da yayımlanacak bu kitap. Çünkü New York’taki Yahudi cemaati bu kitapla çok ilgilendi. Bu kitap çıktığında bazı insanlardan hâlâ Sabetay Sevi’nin mesih olduğuna inandıklarına dair mesajlar aldım.

Kızınız da yazar, değil mi?
Evet, kızım Maureen’in yazdığı ve Haluk’un da henüz öğrenci olduğu dönemleri anlatan "Eğlence Bitti" romanı Murat Belge tarafından Türkçeye çevrildi. Sonra altı roman daha yazdı kızım. Son romanında ise "Eğlence Bitti"deki gençlerin bugünkü durumlarını anlatıyor. Şimdi de Orhan Pamuk’un "Kar"ını çeviriyor.

Kaç kitap yazdınız?
45 kitap.

Bir hafta önce çıkan beş ciltlik son yapıtınız "Türkiye Uygarlıklar Rehberi" seyahat kitaplarınızdan farklı, değil mi? Daha çok bir tarih araştırması.
Bunu tek kitap olarak sayıyorum, bunu bilesiniz. Evet bu kitap farklı, bunu ilk söyleyen siz oldunuz. Bu kitap burada Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı; İngiltere’de de Penguin Books’tan. Yeni bir kitap daha bitirdim: "Cem Sultan". Ben bu tür kahramanları seviyorum. Uzun süre hükmetmiş padişahları değil. Bir de V. Murad’a ilişkin bir kitap yazmak istiyorum. Üç ay tahtta kalmış.

Türkiye entelektüelleriyle ilişkiniz nasıl? Sizin kıymetinizi biliyorlar mı?
Ben bir hamalın oğluyum. Entelektüelleri değil, emekçi sınıf mensuplarını tercih ederim hayatımda. Ben emekçilerde, çalışan sınıf mensuplarında gerçek hayatı bulurum. Entelektüellerden kaçarım. Türk entelektüellerinden, Amerikan entelektüellerinden, İngiliz entelektüellerinden. Hepsinden kaçarım. Bir Türk entelektüelini severim, o da meyhaneci Entelektüel Cavit’tir. Bir dönem en yakın arkadaşlarımdan biri de Karıncaezmez Şevki idi.