DEM Parti Eş Genel Bakanı Tuncer Bakırhan Muş’ta konuştu, Lozan tartışmasına değindi. “Bizler barış ve demokrasiye sahip çıkarak bu ülkenin ortak geleceğini kurmaya çalışırken, bazıları yapay gündemlerle bu barış sürecini akamete uğratmaya çalışıyor. Ne diyorlar? ‘Lozan Antlaşması hedefe alındı’ diyorlar. ‘Devlet battı, bitti’ diyorlar.
Tarihi gelişmelere herkes kendi siyasi perspektifinden yaklaşabilir ve farklı yorumlar getirebilir ki bu gayet doğal. Bazen hiçbir ortak görüşe varmak mümkün olmayabilir. Her birimiz farklı bir perspektiften, farklı bir pencereden, farklı bir ideolojik ve politik çerçeveden bakıyoruz. Bazen kimi olaylarda aynı şeyi düşünmeyebiliriz. Bu gayet normaldir, diyalektik bir şeydir. Ancak asıl odaklanmamız gereken Türkiye’nin geleceği, kalıcı bir barış imkanı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesi iken birileri başka şeyler yapmaya çalışıyor.”
Bu paragrafın Türkiye’nin geleceğine odaklanma kısmını değerli olsa da Lozan Anlaşması’na dair bölüm üzerinde konuşulmayı hak ediyor.
***
Bir uzlaşıda iki tarafın da birbirinin duygularını anlaması çok önemlidir.
Bakırhan’ın cümleleri PKK’nın fesih bildirgesinde yer alan Lozan vurgusundan rahatsız olanları anlamaya çalışan bir tavır değil.
DEM Parti, Lozan Anlaşması’na sadece Kürtlerin pozisyonu üzerinden bakıyor olabilir, Türkiye genelinde algı öyle değil.
Halkı tüm bileşenleriyle küçücük bir coğrafyaya hapsedilen, başkenti işgal edilmiş, coğrafyası savaşın kazananları tarafından paylaşılmış bir ülkenin, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verdiği bağımsızlık savaşının sonucu Lozan Antlaşması’nda alınmıştır.
Hiç unutulmasın ki, İngilizlerin, Yunan askerlerini apar topar İzmir’e çıkarmalarının sebebi, Bodrum’a asker çıkaran İtalyanlardan önce işgali gerçekleştirmekti. Emperyalizmin paylaşım kavgasıydı yani.
Akılcı yöntem, uğruna çok şehit verilmiş, çok zorluğa, çok yokluğa katlanılmış bir mücadelenin sonuç belgesi için endişesi olan insanları barışa karşı olmakla suçlamak yerine anlamaya ve ikna etmeye çalışmaktır.
***
Tuncer Bakırhan’ın sözlerindeki tarihi farklı yorumlamak kısmında da söylenmesi gerekenler var.
Tarihi olaylara farklı açılardan bakmak çok önemsenecek bir durum olmayabilir ama Lozan Antlaşması yorum farkından öte bir durumda.
Diaspora Kürtleri Konfederasyonu, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının uygulanmadığı gerekçesiyle Lozan Antlaşması hakkında önce Danıştay’a ardında da Birleşmiş Milletler’e başvuruda bulunmadı mı?
Bu ayın başında kurulan Lozan Kürt Enstitüsü yayınladığı deklarasyonda temel hedeflerinin Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını savunmak olduğunu belirtmedi mi?
Yakın tarihe gidelim, bundan 9 sene önce Talabani’nin partisinin Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Kosret Resul Ali, “Yeni bir Lozan Antlaşması gerektiğini” söylemedi mi? Bunlar işin sadece bir ayağı üstelik. Washington Institute’nin internet sayfasında Lozan Antlaşması’na saldıran makaleler durmuyor mu, Yunanistan’da Türkiye düşmanlığıyla beslenen kesimler zaman zaman Lozan tartışması açmıyor mu?
Türkiye’de yaşanan tartışmaya, Lozan hassasiyetine, bu gözle bakmak herkese kazandıran bir duruş olacaktır.
***
PKK’nın teröre son verdiğini açıkladığı fesih bildirgesinde kuyruğu dik tutma çabasını, tabanına mesaj verme kaygısını anlıyorum.
Kongre salonunun dekorundan, divan oluşumuna kadar, Irak’ın kuzeyindeki aşırı milliyetçilerden örgüte gelen eleştiri ve hatta aşağılamaları da okuyorum.
Türkiye’nin geleceğini birlikte inşaa etmek konusunda başka engeller, başka sorunlar da çıkarılacak, bu belli.
Böyle bir ortamda doğru olan birbirimizin duygusunu anlamak.
Evet, yaşananlara sadece kendi siyasi hesaplarından dolayı karşı çıkanlar da var ama bağlayıcı olan çoğunluğun duygusudur.
Akılcı davranmak, karşındakinin duygusunu anlamak ve dışlayarak değil aksine çoğalarak ilerlemek gerekir.
Bunun birinci adımı da Lozan Antlaşması’na dair tartışmanın tarihi farklı yorumlamak gibi basite indirgenemeyeceğini kabul etmektir.