Pazar ‘Sayın Apo’ ağzımdan kaçtı

‘Sayın Apo’ ağzımdan kaçtı

16.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Sayın Apo’ ağzımdan kaçtı

‘Sayın Apo’ ağzımdan kaçtı





Atilla Yeşilada ekranların güler yüzlü, basit ekonomi anlatan adamı olarak tanındı. "Rakamlar Konuşuyor" eğlenceli, biraz da dalgasını geçen bir programdı. Yeşilada ekrana kahin kıyafetiyle bile çıkmıştı. Ama hiçbir kahin onun geçen hafta içine düştüğü sıkıntıyı öngöremezdi herhalde.
Ekonomistler Platformu’nun düzenlediği bir panelde konuşurken ağzından "Sayın Abdullah Öcalan" lafı çıktı. Protestolarla karşılaştı, toplantıyı terk edenler oldu, ki aralarında MHP’li Devlet Bakanı Tunca Toskay da vardı. Tartışma salonun dışında sürdü, gazete sayfalarına taşındı. Konuşmaya başladığında sarhoş olduğu, Toskay’ı provoke ettiği, jandarmanın onu aradığı söylendi.
Ve geçen haftayı CNBC-e’deki görevine son verilen, kendini aniden Türkiye’nin hassas tartışmalarının birinin içinde bulan ve derdini anlatması için fırsat verilmediğinden yakınan birisi olarak geçirdi.

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Bütün bu olaylar içinde beni iki şey çok üzdü. Birincisi, bana hiç söz hakkı tanınmadan vatan haini ilan edildim. İkincisi de, eşim ve ailem çok üzüldü. Birden Kürtçü ve Apocu bir adam yerine kondum. Kimse bana ne düşündüğümü sormadı. Ama bunlar Türkiye’nin gerçeği.

Ne oldu orada?
Şile’deki ekonomistler toplantısına konuşmacı olarak davetliydim. Salona bilerek elimde içki ve sigara, üzerimde Public Enemy (ABD’li siyah politik aktivist rap grubu, isimleri "halk düşmanı" anlamına geliyor) tişörtü ve asker pantolonuyla çıktım. Zaten hep böyle giyinirim. Girişte elimdeki kadeh ve sigara kimseyi rahatsız etmediği gibi kahkahalarla ve alkışlarla karşılandım. Daima insanların dikkatlerini çekmeye çalışan kıyafetler giyer, öyle davranırım. İsterseniz şovmenlik deyin. Ama bu tip toplantılarda 15 konuşmacı olur ve bir süre sonra insanlar bayılmaya, gözleri kapanmaya başlar. Bunu engellemek için yaparım.

Ne hakkında konuşacaktınız?
Globalleşme sürecinde Türkiye’nin yapması gerekenler hakkında. Ama salondaki izleyicilere seçme hakkı verdim. "Globalleşme konuşmamı mı istersiniz, geçen haftaki AB zirvesi bağlantılı olarak iç politika konuşmamı mı istersiniz, yoksa bu salak herifin buradan defolmasını mı istersiniz?" diye bir oylama yaptık ve iç politika kazandı. Konuşmam bitti, dışarı çıktım, ardından soru-cevap kısmı için tekrar içeri girdim. Apo ve idam ile ilgili bir soru geldi. Açık söyleyeyim, çünkü hiçbir zaman kendimi kahraman ilan etmek gibi bir derdim olmadı, "Sayın Abdullah Öcalan" lafı ağzımdan kaçtı. Televizyondan alışkanlık, herkese sayın diye hitap ederim ben. TİM’den Sayın Bülent Başer "Lütfen bunu düzeltin" dedi. Ben de "Sayın Bülent Ecevit 70’lerde TBMM kürsüsünden ‘Sayın katiller’ demişti, insanlar gülmüşlerdi" diyerek işi şakaya vurmaya çalıştım. Bu açıklama beyefendiyi tatmin etmedi.

"Ecevit ‘Sayın terörist başı’ demişti" de dediniz galiba.
Hayır, ben böyle bir şey söylemedim. İnşallah o toplantının kayıtları vardır da bakarlar. Ecevit benim çok saygı duyduğum bir politikacıdır. Kıbrıslı olduğum için aksi de düşünülemez. Onun adını böyle bir şeye asla sokmam, böyle bir imada bile bulunmam.

Sonra ne oldu?
Beyefendi bu açıklamadan tatmin olmayıp sözümü düzeltmemi isteyince çok sinirlendim ve kendisine, "Bu adamı suçlu görebilirsiniz ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne intikal etmiş bir dosyadır bu ve muhtemelen onlar da bu davayı usulen hatalı bulacak. Ve o karar alınana kadar herkes ‘sayın’ denmeyi hak eder" diye anlatmaya çalıştım. Arkadaş benim açıklamamı beklemeden toplantıyı terk etti. Ben de ‘Başka terk etmek isteyen varsa kalksın’ dedim. Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay bir-iki dakika bekledikten sonra gitti. Katılımcıların yüzde sekseni içeride kaldı.

Tartışma dışarıda devam etti, değil mi?
Dışarıya çıktığımda kendimi yitirmiştim. Beyefendi provokatörlük yaptı ve kendimi savunmama fırsat vermeden beni vatan haini ilan etti. Sayın Toskay’ın yanına gittim, özür diledim. Pişman olduğum ya da fikirlerimi değiştirdiğim için değil. Özür diledim çünkü kendisinin dışında gelişen olaylar yüzünden rahatsız oldu. Apo’yu suçsuz bulmadığımı, savunmadığımı ve idam dosyasının bir an önce TBMM’ye gelmesi gerektiğini söyledim. Sonra insanlar üstüme saldırmaya başladı.

Fiziki olarak mı?
Yok efendim, bunlar tamamen palavra.

Bir arbede olmuş ama.
Oradaki birini yatıştırmak için elimi omzuna koydum, "Arkadaşım sakin sakin konuşalım" dedim. Elimi itti. Bunun üzerine, çok özür dilerim, hiçbir zaman bir insana saldırmak şeyim olmadı, ben gırtlağını sıkmak için üstüne yürüdüm, beni ayırdılar. Kimsenin beni tartaklaması diye bir şey söz konusu olmadı. Böyle bir medeni grup içinde bu tip bir hareket yaptığım için ben özür dilerim. Ondan sonra insanlar başladı "Sigaralısın, içkilisin" demeye. Kardeşim, yarım saattir orada sigarama sesinizi çıkarmıyorsunuz, şimdi üstüme geliyorsunuz.

"Toplantıyı terk etmek isteyen başka kimse var mı?" diye sorarken Toskay’ın gözlerinin içine baktığınız söyleniyor.
Yok efendim. Sayın Toskay’la hiçbir şeyim yok. Aksine, kendisini zor durumda bıraktığım için de özür dilerim. Bence odayı terk etme konusunda haklı olan tek adamdır çünkü partisi MHP’nin hassasiyeti malumdur. Bunun tartışıldığı bir ortamda bulunmamak hakkı vardır.

Sizi "İçki içme" diye uyaran oldu mu?
Oraya geç kaldım çünkü Şile’de kayboldum. Ve ilk işim otelin barına gidip içki ısmarlamak oldu. Yanımda bir tanıdığım vardı, "Oğlum sen ne yapıyorsun? Toplantıya gireceksin, içme" dedi. Ben de "Abi bak içeride ne şov yapacağız" dedim. İçkili falan değildim. O bardağı bitirmedim. Bana yakın olanlar içki kokmadığımı çok iyi biliyorlar beyefendi. Şovun bir parçasıydı. Yanımda zaten Ekonomistler Platformu Başkanı Tuna Bekleviç oturuyordu. O da gördü, bardaktan nezaketen iki yudum aldım.

CNBC-e’den çıkarıldınız.
Buna alınmıyorum. Onların politikalarına uymayan şeyler söylemişimdir, onlar da beni görevden almışlardır, patronun tasarrufudur. Hiçbir şey söylemiyorum. n

Her zaman ekonomiyi halktan herhangi birinin anlayabileceği bir şekilde anlatmaya çalışırım. Bu alışkanlığım da ABD’de kaldığım dönemden geliyor. Orada, hapisteki kokain mahkumlarına para ve bankacılık dersi verdim. Kimsenin kabul etmediği bir işti. Benim de paraya ihtiyacım vardı. Ayda 1200 dolar maaşla başladım. Girişte kağıt imzalatıyorlar. "Bir isyan çıkarsa sizi burada tutabiliriz", "Çırılçıplak soyunup aranabilirsiniz", "Anayasa’da tanımlanan haklarınızdan sizi yoksun bırakabiliriz" gibi maddeler var.
Hepsinin hapisteki son iki yılıydı. İyi hal nedeniyle onlara böyle bir imkan sunulmuştu. Ben de "Helal olsun çocuklara, kendilerini topluma kazandırmak için girişimde bulunuyorlar" diye düşünmüştüm. Hayır efendim, meğer herifler kokain kaçakçılığını bırakıp para aklama işine girmek istiyorlarmış, dersi bunun için talep etmişler. Sonradan öğrendim.

• Ben milliyetçi ve muhafazakar birisiyim. Hep Ecevit’e oy verdim ve MHP’ye de sempatim vardır.
• Apo’nun idam edilmesi beni rahatsız etmez ama onun için asıl ceza hapiste çürümesidir. Biz PKK’yı, Hizbullah’ı yaşamış bir devletiz. Nasıl olur da AB istedi diye idamı kaldırırız?
• Ekonomik işbirliği yapılabilir ama AB’ye tamamen girmeye kesinlikle karşıyım. Bize ekonomik, politik ve sosyal hiçbir şey kazandırmayacak. Girersek refaha kavuşacağız diye insanları kandırıyorlar. Türk insanı da iki lokma ekmek ve Helga’nın elini tutma umuduyla bunu destekliyor.
• AB’nin planı Kıbrıs’ı bizden koparıp bir Ortadoğu üssü haline getirmek. Oysa bizim gibi 1960’ları, 1970’leri yaşamış insanlar orada iki devletin altına imza atacağı bir çözümden başka bir şey olmaması gerektiğini bilir.