Pazar "Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda"

"Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda"

11.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Kaçak yapılar bize gösteriyor ki belediyede bir otorite boşluğu var"

Tatlıcılığım değil, mimarlığım ön planda





İstanbul'un yeni büyükşehir belediye başkanı ile yaptığımız röportajın ilk iki saatinden sonra uzunca bir mola vermek zorunda kaldık. Başkan bir toplantıya girmeliydi, sonra devam edecektik. Neyse, toplantı oldu ve dağıldı da. İlçe belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, işadamları, onların korumaları, şoförleri, bir dizi partili, partisiz zevat. Sessizce ayrılıyorlar Belediye Sarayı'ndan ama etkili bir şey, güçlü bir izlenim bırakıyorlar üzerimde bütün bu sessizliklerine rağmen.
Bu erkekler topluluğu, yeni tip bir genç erkek nesli olmalı; AKP'yle beraber iyice göz önüne gelen.
Çizgili, aynı AKP gibi eprimemiş, tüylenmemiş takım elbiseler, fazla kaldırım, yol tepmediğinden olsa gerek basamaklarda gıcırdayan, rugan kadar parlak boyalı ayakkabılar. Sakal-bıyık yok, kesilmiş; ama sanki bir beyaz, bir nur çıkıp alttan o zaman bütün çehrelere yayılmış.
Herkes kendinden ve iktidarından memnun, şimdilik bulduğuyla yetiniyor; ama bir sonraki seçimleri de bekliyor, gözetiyor. Hal, tavır böyle.
Değişmişler, tazelenmişler, kazanmışlar, şimdi bıraktıkları izlenimi ölçer gibi merakla bakıyorlar başkalarının gözlerinin ta içine.
Tıraş losyonu kokar, kokarmış gibi geliyor bu seçimlerde artık iyice kentin iktidarına sahip olan bu AKP'li genç muzafferler, bu yeni tip erkek
estetiği.
Kadir Topbaş ise hiç böyle biri değil. O tam da geleneğin, eski ama her dem taze, ortağı olduğu Saray Muhallebicileri'nin vitrinlerine her gün dizilen tatlılar ve pilavlar gibi her dem lezzetli, her daim mütevazı Osmanlı esnaf geleneğinin, hatta belki de Ahiliğin temsilcisi AKP içinde ve İstanbul'da.
Pasif agresif taşra burjuvazisinin karşısında rafine, köklü bir estetik onunkisi.
İstanbul'a yakışır, İstanbul'a iyi gelir böylesi.
Yine de bekleyip göreceğiz.


Hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'da hem de AKP teşkilatlarında bir "Kadir abi" olgusu var. Eşine az rastlanır, tarihten çıkıp gelen bir insan tipini çağrıştırıyor Kadir Topbaş. Şimdi ise karşımızda klasik dönemin değerleri ile modern zamanın gereklerinin sentezi bir insan olarak duruyor.
Karizma değil de, daha çok babacan tavrı ön plana çıkıyor başkanın. Yüzünden tebessüm eksik olmuyor. Diyalogları insanda samimi olduğu hissini pekiştiriyor. Yanlış yapmaktan, yani kötü bir şey yapmaktan korkuyor. Duygusal bir insan. Başkanı ağlatmak da, sevindirmek de kolay. Duygusallık, korku ve samimiyet bir insanda bu yoğunlukta olursa, o insandan "iyi bir siyasetçi" olması beklenemez. Üstelik "Hırslarım, hesaplarım, kurgularım, kulislerim, adamlarım yok" diyorsa. Açık açık söylüyorum, Kadir Topbaş kötü bir siyasetçi. Zaten başkan da "İstanbul'da siyaset değil, icraat" diyor. Formül şu: Kötü siyasetçi, iyi başkan. Bu durumdan şimdilik hem başbakan hem de İstanbullu memnun. Başkanın çok çalışması lazım, çok. Çünkü onun siyasi bahaneleri olmayacak. Arkasında Ankara var. Bir noktaya daha değinmeliyim, başkan bir İstanbul markası olan Saray Muhallebicisi ile "tatlıcı başkan" olarak hatırlanmak istemiyor. İsminin önündeki "Dr. Mimar" sıfatlarına biraz fazla vurgu yapıyor. Bence buna gerek yok. Onu Beyoğlu'na ve İstanbul'a taşıyan asıl faktörü "tatlı"da, tatlının kıvamında aramak daha isabetli olur. Yoksa "Prof. Dr. Mimar" olan başkalarının başkanlıkta önceliği olurdu. Bulunduğu noktalarda sorun çıkarmak yerine çözüm olan insan güven verir, lazım olduğunda talep edilir ve gelir. Dr. Mimar türü sıfatlar insanın kişiliğine pek etki etmez ve muhataplarında güven oluşturmaya da çoğu zaman yetmez. Topbaş'ın kişiliğini oluşturan baskın figür Osmanlı kültürüyle aldığı esnaf terbiyesidir. Başkanın kişiliği mesleğinin önünde duruyor. Bu bence iyi bir şey...


Beyoğlu bir dünya kolonisi. Dün olduğu gibi bugün de içinde birçok kültürü, inancı, yaşantıyı barındıran ve 24 saat açık bir Beyoğlu var. Ama Beyoğlu sadece Galata ve Pera değil. Bunların dışında, çok farklı yaşam koşullarına sahip 45 mahallesi daha var. Beyoğlu'nun
45 mahallesinin 45 farklı talebi var.


Sayın başbakanımız "İstanbul, Türkiye'nin özeti" diyor. Ben de ekliyorum, "Ana fikri de Beyoğlu". Beyoğlu geçmişten günümüze kadar Batılılaşma sürecinde de çok önemli bir lokomotif olmuş. Bu canlılık Beyoğlu'nun yapısında var. Tarihte de idareciler Beyoğlu'nu hep ayrı tutmuşlar. Geleni gideni çok olmuş. Orada insanlar özgürlüklerini yaşarlarken, şehrin esas ahalisini taciz etmemişler. Bu şehirde başarılı bir yönetici olmak için konsepti iyi okumak lazım. Türkiye'de bugüne kadar algılanan yerel yönetim anlayışı fen ve imar oldu. Üstelik onu da başaramamışız. Daha sosyal, daha estetik bir yaklaşımla halkın ihtiyaçlarına bakabilecek bir yerel yönetim anlayışı henüz oluşmadı Türkiye'de.

"Biz magazin sayfalarında değil, halkın arasında bulunduk"

Evet, tabii. Biz de, Beyoğlu'nda bu özgürlükçü, reformcu yaklaşımı ortaya koyduk. Yalnızca katılımcılığa sığınan bir anlayış değildi bizim örneğimiz de.


Ben Beyoğlu'nu zaten biliyordum. Adımlamadığım sokağı yoktur. Beyoğlu'nda anıları olan birisiyim. Belediye başkanı olunca da bürokrasiyi öğrendim. Ötekiler bildiğim konulardı. Ben mimarım, sanat tarihinde akademik kariyer yapmışım, Koruma Kurulu'nda bulunmuşum, masanın her tarafında oturmuşum. Bunları ben kendim için artı diye görüyorum. Ailem, İstanbul'da oldukça eskidir. Kendimize göre gıda sektöründe bir markayız. Ama biz hiçbir zaman mütevazılığı ve halktan olmayı bırakmadık. Aile yaşamımızdan tutun da insanlarla ilişkilerimize kadar bizde farklılık vardır.


Biz magazin sayfalarında değil halkın arasında bulunduk. Biz bir esnaf insanı olduk. Damadım da öyledir.

"Dört kardeş aynı binadayız, her eşyadan dört tane alınır"

Hiçbir zaman siyasette kendime bir hedef koymadım. İlimde, ticarette kararları siz kendiniz verirsiniz. Başarırsınız ya da batarsınız. Ama siyasette kararı siz değil başkaları veriyor. Sizin duruşunuz, netliğiniz, yansımalarınız çok önemli. Hiçbir zaman "Ben ne olacağım, nereye nasıl gelirim?" diye düşünmedim. Çevremizdeki insanlar bizi İstanbul'a yakıştırıyordu.


Basında çok şey dillendirilmişti. "Sayın başbakanım, siz hem partinin hem de Türkiye'nin geleceğini düşünmek durumundasınız. Ben müracaatımı yapacağım ama umuyorum ki hislerinizle hareket etmeyeceksiniz. Vereceğiniz karardan hiç rahatsız olmayacağım" dedim.


Bunu açık söyledim. Kararını rahat versin istedim. Müracaat etmem gerekiyordu, ettim. Benim için olmazsa olmaz değildi. "Her şeye rağmen, ne pahasına olursa olsun ben kazanayım" mantığım yoktu.


Bütün aday adaylarına söylediği gibi "Hayırlı olsun" dedi, başka bir şey söylemedi.


Elbette, İstanbul'a aday olan insanın partiye ve başbakana güven vermesi gerekiyor.


Sordukları için bu kadar hayatımızın içinde.


Eskiden bir işyeri kurarken mutlaka o işi bilen kişiler çalışırdı. "Peştamal bağlama" diye bir tabir vardı ki, bu o kişinin o sektörde bilgi, beceri, ahlak olarak yeterli olduğunun işaretiydi. Bu duygulardan, bu tarzdan uzaklaşan müesseseler battılar. Biz devam ediyoruz. Dört kardeş aynı binada oturuyoruz. Çocuklarımız kardeş gibi büyüyor. Bir eve yeni bir televizyon ya da araba alınacaksa dört tane alınıyor. Bu aynı şekilde bizim işletmeciliğimize de yansır. Sigortasız adam çalıştırmayız. Hak çok önemlidir. 300'ün üstünde insan istihdam ediliyor. Hiçbir dönemde maaşlarda gecikme olmadı. Çalıştığımız piyasada sözümüz senettir. Ödemelerimiz hiç şaşmaz. "Sizin paranızda bereket var" derler bize.


Biz o eski tarzı, geleneği bütün canlılığı ile yaşatıyoruz. Bizin anlayışımızda tek amaç para kazanmak değil. Bu işin sosyal yönü de var. Birlikte yaşanacak toplumsal mekanlar oluşturuyoruz; orada sevgiyi yaşayan, paylaşmayı bilen bir anlayış ortaya koyuyoruz. Sünnetimi hatırlıyorum, babam İsmail Dümbüllü'yü getirmişti. Koçlar kesilmiş, masalar kurulmuştu. Bütün mahalle oradaydı. O gün herkes herkesin yanındaydı, neşesinde tasasında.


Aynı hassasiyet hem üretimde hem de bütün ilişkilerimizde devam ediyor. Babam derdi ki, "Hep kasada durup da iş yapıyorum zannetmeyin. Bulaşıkhanede duracaksınız, neler yarım yenip geliyor? Bir tane tamam ama aynı üründen iki-üç tabak yarım geliyorsa orada bir şey vardır." İsterseniz test edin, Saray'da tabağınızı bitirmediğinizde garson "Beğenmediniz mi?" diye size sorar.

"Artık Saray'ın başında Amerika'da okuyan oğlum bulunuyor""

Bir ay önce. Ama ticari hayattan Beyoğlu başkanlığı ile koptum. Zaman zaman tat için uğrarım. Büyük oğlum İTÜ'de endüstri mühendisliği okudu, Amerika'da işletme mastırı yaptı. Şimdi işin başında. Bizim ekmek teknemiz orası. Bu tür müesseselerin devamı çok önemli. Biz "Kültürel miras, şehrin turizme açılması" diyoruz. Kastımız salt yapıların sahne dekoru gibi ayağa kalkması değil. Buradaki yaşam biçiminin, yeme içme kültürünün de görülmesi. Biz Saray Muhallebicisi olarak ciddi bir hizmet veriyoruz. O damak tadını tutturmak ve yıllarca bozmadan götürmek çok zor.


1978'de Doğancılar'da bir işadamına yaptığım bir bina var. Benden sadece proje istemişti. Daha sonra inşaatını da bize yaptırdı. Bir gün, "Ben burada oturamıyorum" dedi. Niçin diye sorduğumda; "Gelen giden resim çekiyor" dedi. Kasımpaşa'da eski bayram yerindeki kapalı spor salonu. Hayli estetik bir yapı. İkitelli'deki kilerci tesisleri. Şu an Milli Gazete'nin olduğu bina. Sayın başbakanımızın Rize'deki evi var.


Hayır. Biz orayı kaba inşaatı bitmiş olarak aldık. Ayakkabıcı olsaydım en iyi pençeyi ben çakardım diyorum. Girdiğim işe ruhumu veriyorum, hemen adapte oluyorum.


Siz bizi takip edin. İstanbul'un silueti olan tarihi yarımada da, Galata bölgesi de bozuldu. Buna Hilton Oteli, stadyum, Swissotel, Park Otel, Gökkafes, Odakule dahil. Galata Kulesi'yle yarışan her şey dahil. Bunlar yanlış, ama zamanında yapılmış.


İçerilerde de, sokak dokularında da rahatsız edici pek çok unsur var.



Şehirde minareden yüksek bina olur ama minarenin yakınında olmaması lazım. İstanbul'un il hudutlarındaki yüzde 20'si Büyükşehir Belediyesi'nin kontrolünde. Bütün yoğunluklar buraya gelmiş. Onun için trafik problemi yaşıyoruz. Onun için bütün bu sıkıntılar var. Eski şehir ve yeni şehir anlayışı oluşmamış bu şehirde. Şimdi her şey iç içe. Şehir hızla yok oluyor.


Devam ediyor problem ama sevindirici gelişmeler var. İstanbul'u Tarihi Kentler Birliği'ne sokma yönünde ciddi çalışmalarımız var.


Hayır. İstanbullu benim ne olduğumu, ne olacağımı biliyor. Geçen pazar yedi ilçeyi dolaştım, halkın içindeydim, oradan aldığım sinerji adrenalinimi yükseltti. Ben insanlar arasında olmayı çok seviyorum. Çok samimi ve sıcak bir insanım.

"Boğaz'da mutlaka insanların denizle temasını sağlamamız lazım"

Buralardaki özel mülkiyete müdahale edemeyiz. Oradaki kalıcı yapıların kuruldan onaylı olması gerekiyor. Kurulun müdahale etmesi gereken şeyler.


Yüzde 75'i kaçak olan İstanbul'u ne yapacaksınız ki?


Boğaz'da insanların denizle temasını mutlaka sağlamak lazım. Ama alternatifinizi koymadan hiçbir şey yapamazsınız. Biz Olimpiyat Stadı'nın çevresinde 20 bin konutla başlıyoruz.


Lüks bina da yapacağız ama daha çok dar gelirli hedef alınacak, kira öder gibi konut sahibi olacaklar. Ben diyorum ki, kaçak yapıları önlemenin yolu, onların konut sorununu çözmekten geçiyor. Bunu yapacağız.


Bu insan var olduğu günden beri böyle. Biz yerel yönetimler olarak buna imkan hazırlamalıyız. Biz öncülük yapmazsak, kötü yapılar ortaya çıkacaktır. O kötü yapılara biz de altyapı götürmek zorunda kalıyoruz ki, bu durumda oraların rantı artıyor, ev içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Buralar kültür, sanat, spor, eğitim alanları olmayan ve sadece barınmanın yoğunlaştığı katlı gecekondular haline geliyor. Bu insanları kentli yapmak gerekir.

"Partiden ve tabandan kişisel talep gelmedi, taciz de edilmedim"

İşporta geçiş sürecinde, günübirlik bir çözüm. En fazla 15 gün sürer. Adam "15 yıldır buradayım" diyor. Ev almış ama işyeri açmamış. Böyle olmaz. Çözüm için işsizlik sigortasının oluşması lazım. Bu oluşursa o sizin önünüze hiçbir gerekçe koyamaz, "açım" diyemez. Şehrin çok önemli noktalarında yoğunlaştıkları için de rahatsız edici bir durum oluşturuyor bu. Artık esnaf "Biz de işportaya çıkıyoruz" diyor. Çünkü rekabet edemiyorlar. Belki işportacılar için ayrı bir yer düşünülebilir.


Hayır.


Böyle talepler gelmedi, taciz de edilmedim. Gelirse, kaliteli bir isimse değerlendiririm. Ama hatır için hiçbir şey yapmam. Bazı arkadaşlara diyorum ki: "Bahsettiğiniz kişilerin, karakterini, yapısını incelerim. Düzgün görmediğim adam için de zaten siz de 'bir şey yapın' demezsiniz."


İstanbul'a hizmeti dokunan herkese teşekkür ediyorum. Seçim döneminde bütün yönetimlerde bir otorite boşluğu hissediliyordu. Artan kaçak yapılanmalar da bunun bir göstergesi. Belediyeyi devralınca aynı otorite boşluğunu burada da hissettim.

"Beyoğlu'nda aldığım maaşı kendime harcamadım, dağıttım"

Doğruluğuna inandığım konularda kararlıyımdır.


Koysak da cebimizden çıkıyordu. Kendime harcamadım, uygun gördüğüm yerlere dağıttım. Büyükşehir belediye başkanı olunca bazı şirketlerin yönetim kurullarında da görev alıyorsunuz. Karşılığında birtakım ödemeler yapılıyor. Ben bunları almayacağım. Bana İstanbul'a başkan olma şerefi yeter. Ben ticareti sevseydim, belediye başkanı olmazdım.


Artık ülkeler değil kentler yarışıyor. Benim dünyada aşmam gereken kentler var.


Daha işin başındayız. Bunlar dünya ölçeğinde metro sayılmaz.


O yaşarken oluşacak. Benim tatlıcı yanım değil, mimar yanın ön planda.


İlçe belediyelerinin kendi yetki alanları içinde yaptığı faaliyetlere müdahale etme hakkımız yok. Biz oralarda da birtakım kültür sanat merkezleri oluşturabilirsek o seçkin tarzın da tadını alacaklardır. Biz zamanında Teoman'ı Kasımpaşa'ya getirdik.


Bu aile yapımdan, aldığım kültürden kaynaklanıyor. Benim kafamda çözemediğim bir problem yumağı yok. Siyasi ya da ticari bir hırs da taşımadığım için rahatım, huzurluyum. Ailemden, iş hayatımdan, siyasi kimliğimden dolayı korkum, kaygım da yok. Ben bu kadar huzurlu bir insan olarak kendimi aşkla İstanbul'a hizmete vermeliyim.


İstanbul'un deprem mastır planları bitmiş durumda. Ayrıca dört üniversitemize de önemli çalışmalar yaptırıldı. Bu tespitler ve hükümetin de ayrıca yaptığı çalışmalar doğrultusunda adımlar atacağız. Riskli bölgelere ve riskli yapılara öncelik vereceğiz. Zeytinburnu bu anlamda pilot bölge seçilmiş. Orada çalışmalar sürüyor. Mevcut binaların olduğu yerdeki dönüşümlerini hemen başlatmak kolay değil. Çünkü alternatif yerleşim alanları mutlaka gerekiyor. O alternatifi görmeden ikna olmuyorlar. Bu konuda TOKİ ve Kiptaş ile birlikte çalışmalara başlıyoruz. Çöküntü alanları dediğimiz ve tarihi yerleşim alanlarındaki problemli yaşam koşullarını iyileştirmek için de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile birlikte çalışıyoruz. Yerel yönetimler yasasıyla, İstanbul'un il hudutları ile büyükşehir hudutlarının çakıştırılmasını bekliyoruz. O zaman büyük ölçekte hazine arazileri belediyemize geçecek. Yeni yerleşim alanları yapma imkanımız olacak. Ankara'nın yeni pilot bölgeler oluşturma planı var, biz de İstanbul olarak yoğunluğu kırmak için bu proje içinde olacağız. Bir de güçlendirme çalışmalarımız olacak. Vatandaşın çalışmalarına da katkı vereceğiz.


Trafikte yönlendirme ve sinyalizasyon çalışmasını üç ana arterde başlattık. O ölçümlerin verilerine göre genele taşıyacağız. Bu çalışmayı yürüten arkadaşlar yüzde 30'un üzerinde bir rahatlama bekliyorlar.


Çalışmanın sonuçlarını bekliyoruz. Bu projenin başındaki arkadaşlar kamuoyunun yakından tanıdığı önemli isimler. Onlara; bu oran gerçekleşmezse sizi kamuoyuna deşifre ederim dedim.


Hayır, bize ulaşan böyle bir talep yok. Şu anda mevcut uygulama devam edecek.


Sidney'i çok farklı buldum. Sadece fiziki yapısıyla değil, insanlarıyla da farklı buldum.