A. Can Nizamoğlu

A. Can Nizamoğlu

can.nizamoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Önce kısa bir sessizlik oldu 3 Temmuz’un ardından, şaşırıldı.

Sanki o anlarda bir karar verilse kimsenin sesi çıkmayacaktı; ama doğru ama yanlış.

Sonra yavaş yavaş fısıltılar yükselmeye başladı kalabalıklardan. Bir grup davayı desteklerken diğer grup “bunlar iftiradan başka bir şey değil” dedi. Bir başkası karar için beklenmesi gerektiğini savunurken bazıları da karar vermek için hiç zaman kaybetmemek lazım diye düşündü.

Genel kanı Aziz Yıldırım ve diğer tutukluların çok geçmeden özgürlüklerine kavuşacakları yönündeydi.

Haberin Devamı

Sonra fısıltılar yerini konuşmalara bıraktı. Bir taraf sözü “geçen sezonun şampiyonluğu haksız yollarla kazanıldı”ya getirirken diğer tarafta olayın basit bir şike davası olmadığı ima edildi; dava ile ilgili Ergenekon bağlantıları kuruldu.

Bu sürede TFF her ne kadar Fenerbahçe’yi Avrupa’ya göndermeyerek düşüncesinin sinyallerini verse de suskunluğunu korudu, Metris nüfusunda önemli bir değişiklik olmadı ve TFF sessiz kaldıkça tarafların sesi yükseldi.

Kış aylarına gelindiğinde yüksek sesle konuşmalar başladı. Kimilerine göre bu dava futbolun temizlenmesi için bir fırsat, kimilerine göre de futbol tarihinin en büyük haksızlıklarından biriydi. Fakat işin ilginç yanı birbirinin tam tersi yorumlar aynı olaylara, kişilere ve kaynaklara bakılarak yapılıyordu.

TFF yönetimi değişti, karar çıkmadı ve Aziz Yıldırım ile bazı yöneticiler hâlâ demir parmaklıklar ardındaydı.

Daha sonra şikenin “sahaya yansıması ve yansımaması” gibi kavramlar telaffuz edildi, tartışılmaya başlandı.

Bugün ise taraflar sokaklara çıkıp sloganlarla yürüme aşamasına geldi. Artık iki tarafın da kendi düşünceleri ile ilgili en ufak bir şüphesi kalmadı. Bir taraf bu işin haddinden fazla uzadığını ve hak ettikleri şampiyonluğun bir an önce kendilerine verilmesi gerektiğini söyleyip yeni TFF’nin işlenen suçlara kılıf uydurmaya çalıştığını iddia ederken, diğer taraf haklarını kimseye yedirmeyeceklerini, tüm maçlarını hak ederek kazandıklarını ve 58. Madde değişikliğinin kendileri değil başkalarını kurtarmak için değiştirildiğini savunuyor.

Haberin Devamı

Bu arada olayın üzerinden on ay geçmesine karşın işin aslına dair TFF’den bir açıklama yapılmadı ve Aziz Yıldırım hâlâ özgürlüğüne kavuşmuş değil.

Diğer taraftan ne olduğu ayrı bir tartışma konusu olan ve bu konuda net bir açıklama yapılmadığı için öyle de kalacak olan “ülke menfaatleri” nedeniyle CAS’ta açılan davadan, bir başka deyişle de olası 45 milyon avrodan vazgeçildi.

Sonuca geçmeden önce belirtmek isterim ki, bana göre “şike sahaya yansıdı, yansımadı” işinin hiçbir önemi yok. Zira yansımasından ziyade önemli olan şikenin varlığı veya yokluğu. Fakat ne gariptir ki ne şike yapmakla itham edilenler “şike yoktur” diyor ne de karşı tarafı şike yapmakla suçlayanlar bunu kanıtlayabiliyor.

Tüm bunları alt alta koyup topladığımda aklıma yanıtı çok zor olan şu sorular geliyor:

Aynı olaya bakarak onu siyah veya beyaz görmek nasıl mümkün?

Sadece bu durum bile tüm tarafların bir yanlış olduğunu göstermez mi?

Hiç aklınızdan “belki de yanlış düşünüyorumdur” diye bir düşünce geçmedi mi?

Haberin Devamı

Taraftarlık, kulüp yönetiminin her söylediğini doğru kabul etmek, onları her zaman savunmak ve kayıtsız şartsız bağlılık mıdır yoksa doğru bulunan davranışları destekleyip önemli yanlışlarda da gerekli tepkiyi göstermek midir?

CAS davası neden açıldı, neden geri çekildi ve neden bu konuda tatmin edici bir açıklama yapılmadı?

58.maddenin değişmesini kim istedi?

Ve son soru:

Şike var mı yok mu?

e-posta:

twitter: _acn_