İnsanoğlunun yeryüzündeki macerası yüz binlerce yılla yaşanıyor. Doğanın en huysuz, en geçimsiz varlığı da insandır kuşkusuz. Bulunduğu ortamla yetinmez, hep yeni yerler arar. Doğanın bir parçası olduğu halde onunla geçinemez, sürekli değiştirmeye çalışır. Ağaç altından mağaraya taşınır. Sonra orada da sıkılır sazdan kulübeler yapar, beğenmez. Çamurdan, kerpiç tuğlalar örer. Taşı yontar kaleler yapar. Tekerleği icat eder, mesafeleri kısaltır. Arşimet’ten binlerce yıl önce, acaba salı mı bulmuştur ilk, yoksa kayığı mı? Suyun kaldırma kuvvetini hesaplayamasa da gemiler inşa etmiştir.
Yetinmez dedik ya bulduğuyla, sürekli değiştirir. Yenilerini dener. Uygarlık dediğiniz de işte hep bu değişim tutkusudur.
Kuşkusuz, yaşamı da etkilenmiştir doğadan... Avcılığı öğrenmiştir. Kaçıp kovalayarak koşmaya başlamıştır.
Önce hayvanlarla başlamıştır bu sonsuz koşu... Sonra insanlarla, kendisiyle devam etmiştir.
Derken, doğanın güçlerine karşı, yerçekimine, rüzgâra inat sürmüştür koşu...
Sonunda Kronos’u keşfetmiştir. Yani “zaman”ı...
Dikkat edin, en büyük savaşını da zamana karşı vermektedir. Kronos’u yenmek en büyük tutkudur onun için.
Koşarken, yanındakileri değil, hep büyük rakibi, Kronos’u takmıştır kafasına...
Berlin’deki o muhteşem finalde Usain Bolt, 9.58’i koşarken, Kronos’u perişan etmiştir.
Hepimizin adına, insanlık adına bir varoluş, bir direniş bir başarı öyküsü yazarak. Pardon, öykü değil, destan kahramanı olarak.
Cüneyt Koryürek ağabeyimizi sevgi, saygı ve rahmetle anarken, şu 100 metre finalini izleyemediği için hüzünlendim. Ama yukarıda bir yerlerden hayatının odaklandığı bu koşuyu hepimizden iyi gördüğüne inanarak teselli buldum.
Evet Cüneyt Abi... Adam resmen uçtu!
Valeri Borzov’un 1972’de 49 adımda bitirdiği yarışı bu adam Pekin’de 43 adımda tamamlamıştı. Berlin’de, 73 yıl önce Jesse Owens’ın koştuğu pistte bu defa sadece 35 adım attı. Kronos’u yenmeye yetti. Zamanı, o yenilmez doğa gücünü perişan etti! Hepimiz adına, senin adına!
100 metrede bilinen ilk dünya rekoru, Amerikalı Donald Lippincot’un 1912’deki 10.6’lık derecesiydi. Sonra Alman Armin Harry, net 10 saniyede koşarak son beyaz adamın zaferini ilan etti. Jim Hines 9.95’le 10 saniye duvarını da yıktı. Carl Lewis’ler, Calvin Smith’ler, Leroy Burrel’ler, Donovan Bailey’ler sırayla hepimizin alkışını alarak geçtiler rekortmenler kürsüsünden.
Jamaikalı Usain Bolt, o rekortmenlerin içinde çok özel bir yere sahip oldu. Dünya rekorunu, ilk kayıttan bu yana yaklaşık 1 saniye geliştirerek Kronos’a karşı gerçek bir zafer yaşattı hepimize...
Hain Kronos seni... O, 1 saniye için tam 97 yıl beklettin bizi... Gücünü gösterdin, törpüledin ömürlerimizi.
Oh olsun ama... Usain’den nasıl da yedin son darbeyi!
Hani Emre sakattı?Emre Belözoğlu, geçen hafta Ukrayna ile karşılaşan A Milli Futbol Takımı’nın aday kadrosuna çağrıldı. Ertesi gün sakatlığı dikkate alınarak kadrodan çıkarıldı.
Çarşamba’dan Pazar’a dört gün sonra Emre’yi, Fenerbahçe’deki kariyerinin en başarılı maçlarından birinde Sivasspor’a karşı izledik. Dileriz daha da başarılı maçlar çıkarır.
Ama Milli Takım’la Fenerbahçe arasındaki bu dört gündeki iyileşmenin sırrını çözemedim ben.
Kafama takıldı işte... Kadrodan çıkarılacak kadar sakatlığı olan futbolcu, hafta sonunda maçın yıldızı, takımın ikinci lideri, olağanüstü golün ve asitsin sahibi olursa herkesin kafasına takılır.
Ben duyduklarımı aktarayım size...
Bu sakatlık bahane... Fatih Terim, Emre’yi sildi, bana aktarılanlara göre.
Hatırlayın, Kayseri’deki özel maçta Azerbaycan’a karşı oynayacak kadroda olmasına rağmen sakatlığı nedeniyle sahaya çıkmadı. Oradan Fransa maçına uçarlarken, Emre’yi İstanbul’a gönderdi Terim...
İstanbul’daki İspanya yenilgisinden sonra Terim’le Emre arasındaki gergin diyalog kulislerde anlatılıyor, biliyorsunuz.
Böyle olunca Emre’nin sakatlığına inanmakta zorlanıyorsunuz.
Hayır, hiç bir ilgiliye sormadım meseleyi... Formal ve yapay yanıtlardan kaçındım.
Nasıl olsa Estonya ve Bosna Hersek maçları var yakında.
Göreceğiz gerçeği!
Bir “açılım” kahramanıydı, öldüHacı Sait Şanlı... Diyarbakır Kasaplar Odası başkanıydı. Ama o tüm Güneydoğu’nun “ombudsmanı” olarak yaşadı.
Aşiret kavgalarını sonlandırdı. Birbirini düşman belleyenlerin evlatlarını evlendirdi, ölüm acılarını düğün coşkularıyla unutturmaya çalıştı.
Atatürk’e, Cumhuriyet’e bağlı enerji dolu bir yurt çocuğuydu. Zenginle yoksulu sofrasında buluşturur, herkesin derdini dinler ve mutlaka bir çözüm bulmak için herkese elini uzatırdı.
Gerçek bir sportmen ruhuyla, minicik çocuklara da, kadınlara da saygılıydı.
O’nu bir Rotary gecesinde Onur Ödülü aldığında tanıdım.
Bu ülkenin birliği ve dirliği için öylesine içten ve sıcak konuştu ki, gözyaşlarımı tutamadım.
Sırf O’nunla beni tanıştırdığı için dostum Murat Tipigil’e teşekkür ederim.
Hacı Sait Şanlı...
Biliyorum, cenettesin...
...Ve de ilk açılımı yapan sensin.
Rahat uyu... Bir aradayız, beraberiz, kardeşiz!
Özür dileriz Elvan!5000 metrede dünya rekoru kırarak şampiyon olduğu akşam Hilton’da bir düğündeydim. O gece rekordan duyduğum mutlulukla “Keşke Elvan’la dans etseydim” dedim. Yazdım da duygularımı.
Geçen yıl Pekin’de gümüş madalya sevincini Elvan’la paylaşırken bu küçük anımı anlattım.
İfadesiz bir yüzle “Ben dans bilmem ki!” dedi.
Hayır, anlayamamıştı beni...
Zaten anlamaya da pek niyeti yoktu. Hele Afrikalı bir sporcu olarak genlerinde saklı o dans etme refleksinden çook uzaktı.
Sonraki olaylar, Elvan’ın dans etmeyi çok iyi bildiğini (!) gösterdi bize...
Ne spor teşkilatı ayak uydurabiliyordu Elvan’a, ne antrenörü ne de idarecileri...
Saat başı karar değiştiriyor, kafasında kurduğu ezberlerin dışına çıkmıyordu.
Türkiye’ye has, popstar yozlaşmasının örneklerini görüyordum Elvan’da. Bu toplumda başarı gösterip yüceltilen her yıldız, hem kendini hem de toplumu harcıyordu.
Elvan’la hiçbirimiz dans edemezdik. Ona ayak uyduramazdık.
Berlin’de gördük işte... Antrenörüne inat ille de Etiyopya’da çalışma ihtirası. Orada satın aldığı söylenen tuğla fabrikası... Ticaret ve para tutkusuyla karışan kafası... Tartan pistte çalışmasını engelleyen otoriteler... Ya da iki zayıf rakiple koşup ille de altın alması için Erzurum kampından indirilip Akdeniz Oyunları’nda boy göstermesi...
Etiyopya’da sakladığı toprak pist kazası. Berlin’de ortaya çıkan sakatlık ve hayal kırıklığı...
Özür dileriz Elvan...
Seni çok sevdik, ama maalesef yönetemedik!