Durum öylesine kritik ki, Beşiktaş için çözüm arayışına girişenler, işe en olmaz gibi görünen bir koalisyon denemesiyle başlıyorlar.
AKP aidiyetini bildiğimiz Murat Aksu, sosyal demokrat kökenli diplomat Hikmet Çetin’le konuşuyor : “Beşiktaş için görevden kaçamayız. Önümüze geçin, başkanlığa aday olun, el-ele verelim sorunları çözelim. Ben emrinizdeyim!”
Hikmet Çetin, tam anlamıyla “çelebi” bir insan... Onunla görüşenler, aday olarak yola çıkıp bir süre sonra çekilmenin çözümsüzlüğü daha da artıracağını açıklıyorlar. Dönüşü olmayan yola buyur ediyorlar...
Beşiktaş’ta kongreye muhalif bir ekiple katılmak kolay iş değil. Her türlü provokasyona, şaşırtmacaya açık bir alan. Gruplar, dernekler, ortaya çıkacak kafa karıştırıp dikkat dağıtacak göstermelik adaylar da olabilir.
Ankete bak, ankete
Spor programında bir taraftan Milli Takım’ın performansı ve Bosna Hersek maçı tartışılırken, bir yandan da alt yazı geçiyor:
“Fatih Terim’in vazgeçilmez oyuncusu hangisi ? Arda mı, Tuncay mı ?”
Filan numaraya yanıtı verip boşluk bırakacak ve mesajınızı göndereceksiniz.
Soru bu... Merak edilen konu bu.
Bu sorunun ve konunun neyi çözümleyeceği, hangi bilinmeze ışık tutacağı, hangi karara alt yapı oluşturacağı o kadar önemli değil.
Maksat Milli Takım üzerinden Fenerbahçeli ve Galatasaraylı tutkun taraftarları gaza getirip bu abuk soruyla yeni bir tartışma başlatmak...
O mesajlardan da küçümsenmeyecek bir gelir sağlanıyor böylece.
Sevsinler anketinizi...
Ürküttüğünüz kurbağaları da sevsinler!
Ayağa kalk İlker!
Medyada yaz, sevdiklerimizi alıp götüren bir sonbahara dönüştü...
Spor, basın ve televizyon dünyasından dostlarımızı kaybettik. Orhan Şengürbüz, Vedat Okyar ve Recep Yazıcı...
Üçü de Beşiktaşlıydı, biliyorsunuz.
Üzüntümüz ve can sıkıntılarımız devam ediyor.
Sevgili meslektaşım İlker Ateş, Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde yaşam savaşı veriyor.
Elimizden onu ayağa kaldıracak hiçbir şey gelmiyor, duadan gayri...
İlker’e Tanrı’nın el vermesini diliyorum.
Bu arada Yemen Ekşioğlu kardeşime de geçmiş olsun.
Sevgi dolu yüreği, by pass’la yenilendi.
Bu kadar acının içinde bize biraz teselli verdi!
Yarın, yarın, yarın!
Yıllar önce, NTV’deki Emek Ege kardeşim, teypiyle geldi, Türk futbolu ile ilgili bir röportaj yaptı benimle.
Orada yetişmekte olan genç yıldızlarımızdan, kulüplerimizin yapısından söz ettim ve geleceğe umutla bakarak şunları söyledim :
“Türk futbolu, 2010 Dünya Kupası ve sonrasında final oynayabilir!”
Bugün geldiğimiz nokta, benim öngörülerimin çok gerisinde kaldı.
Dünyü Kupası elemeleri beşinci grupta Belçika ve Estonya beraberlikleri belimizi büktü. İspanya’dan hiç değilse İstanbul’da 1 puan alabilmeliydik. Olmadı.
Bugün, grubumuzun sürpriz ekibi Bosna Hersek’le kader maçına çıkıyoruz.
Benim hesaplarıma göre, beraberlik bile yetmez. Mutlaka 3 puan almak gerek. Dahası, Bosna Hersek’in de sonraki Estonya ve İspanya maçlarında en az iki puan kaybetmesini beklemeliyiz.
Kaderimiz elimizde değil anlayacağınız. Belçika’yı (orada) ve Ermenistan’ı burada yenerek bekleyeceğiz!
Biz Türkler, özellikle spor tarihimize hep zaferleri yazmaktan hoşlanıyoruz. Büyük yenilgiler, hayalkırıklıkları ve başarısızlıkları unutmayı tercih ediyoruz.
Tahsin Yücel hocamız, “Söylemlerin içinden” kitabında çok güzel anlatır bu halimizi.
Bugün herkesin kafası, A planında... Bosna’yı yenip kalan son iki maçı da kazanıp grup ikincisi olarak play off’lara katılacağız.
Ya B planı?
Orada herkes susuyor.
Kaybetmemiz, kupa dışında kalmamız halinde darağaçlarının kurulacağı kesin. Kelle avcıları, öncelikle Fatih Terim’in hatalarından bol içerikli iddianameleri sürecekler piyasaya...
Kısır döngünün çarklarını yağlayacaklar.
Böyle olmamalı.
Güney Afrika’ya gidememek bizde en az 600 milyon euroluk bir ekonomik kayba neden olur. Lejyonerlerimiz azalır. Özenle korumaya çalıştığımız (!) marka değerimiz düşer.
Ama yine de dünyanın sonu değildir.
Bence 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na katılabilmek, en az Dünya Kupası’na katılmak kadar önemlidir.
Yenilenmiş bir oyuncu kadrosu ve vizyonla Avrupa Şampiyonası’na hazırlanmak da öyle...
Dünya dönmeye devam edecektir.
Terim de kendini yenileyerek, başarısızlıklara ve başarıya doğru analizlerle yaklaşarak önümüze yepyeni bir dosya koyabilir.
Kelle uçurmanın pek işe yaramadığını artık görmüş olmalıyız.
Şapkaların önümüze koyup dürüst bir özeleştiri yapmalıyız!