Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Durum öylesine kritik ki, Beşiktaş için çözüm arayışına girişenler, işe en olmaz gibi görünen bir koalisyon denemesiyle başlıyorlar.
AKP aidiyetini bildiğimiz Murat Aksu, sosyal demokrat kökenli diplomat Hikmet Çetin’le konuşuyor : “Beşiktaş için görevden kaçamayız. Önümüze geçin, başkanlığa aday olun, el-ele verelim sorunları çözelim. Ben emrinizdeyim!”
Hikmet Çetin, tam anlamıyla “çelebi” bir insan... Onunla görüşenler, aday olarak yola çıkıp bir süre sonra çekilmenin çözümsüzlüğü daha da artıracağını açıklıyorlar. Dönüşü olmayan yola buyur ediyorlar...
Beşiktaş’ta kongreye muhalif bir ekiple katılmak kolay iş değil. Her türlü provokasyona, şaşırtmacaya açık bir alan. Gruplar, dernekler, ortaya çıkacak kafa karıştırıp dikkat dağıtacak göstermelik adaylar da olabilir.

Haberin Devamı
Aksu’nun çıkışı
Yıldırım Demirören dönemini sonlandırmak o kadar kolay değil.
İyi bir hazırlık ve kararlılık gerekiyor.
Beşiktaş’ın sorunlarını herkes biliyor. Rekabetin, Fenerbahçe Galatasaray ikilisine indirgenmesi, Beşiktaş’ın ve öteki takımların bu zirve yarışından dışlanması kafalarda yerleşik bir ezber olarak yerini almış durumda. Beşiktaş, kendi kimliğini ve kültürünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya...
Onca transfere rağmen, eldeki kadro güven vermiyor.
Borç miktarı, 200 milyon dolar aşmış durumda. Kulübün gelecekteki gelirleri de şimdiden temlik edilmiş. Ortam karışık ve karanlık. Çifte şampiyonluk, ortamı aydınlatmaya yetmiyor.
Yıldırım Demirören ve arkadaşları, Beşiktaş’a aydınlık bir gelecek vaat etmiyor. Aksine ele alınan her proje, bir süre sonra rafa kaldırılıyor.
Murat Aksu, hukuk doktoru. 40 yaşında hem sportif, hem de hukuksal birikimiyle Beşiktaş’ın sorunlarını çözecek enerji ve akla sahip olduğuna inanıyor. Konusunda uzman, Beşiktaşlılık aidiyetleri tartışılmaz insanlarla el-ele vererek borcu yönetebileceğini, projeleri hayata geçirebileceğini açıklıyor. Belli ki fotoğrafı net bir şekilde masasına koymuş.
Devlet bankasına olan borcu, daha makul taksitlerle uzun döneme yaymayı, Başkan Demirören’le iki arkadaş olarak masaya oturup kişisel alacakları konusunda belli bir rakamda uzlaşmayı planlıyor.
İnönü Stadı’nı, bugünkü adıyla, Beşiktaş’a kaptanlık ve başkanlık yapmış dört futbolcunun adının verileceği tribünleriyle yenilemeyi düşünüyor. Bu konudaki bürokratik engellerin sıfırlanacağı, çok çabuk hayata geçecek bir proje.
Mustafa Denizli’nin sözleşmesine aynen uyulacak. Hocanın yetkilerine kesinlikle dokunulmayacak.
Mustafa Hoca’dan sonraki dönem, sabırlı orta vadeli bir büyüme ve yenilenme dönemi olacak.
Kulübün “KİTleşmiş” personel yapısı da yeniden ele alınacak. Beşiktaş’ta kurumsalllık ödünsüz gerçekleştirilecek.
Bu notlar, elbette bir seçim bildirgesi değil... Hikmet Çetin’i göreve davet eden, çelebi diplomatın adaylığını koymayacağını açıklamasından sonra “büyüklerinin izni ve onayı ile” yola çıkan genç bir insanın yol haritası.
Aksu’nun bu çıkışını siyaset rüzgarlarıyla tanımlamak doğru değil. Kulüp üzerinden siyaset yapmaya, siyasi hedeflere ulaşmaya hiç ihtiyacı yok. Siyasal hedefleri olsa daha kısa yoldan, çoktan oralara ulaşmış olurdu. Şu da bir gerçek ki, onun çözüm anahtarlarından biri de siyaset. İktidar erkinin olanaklarını Beşiktaş için devreye sokabilir. Bu konuda daha becerikli rakip kulüplere yetişebilir.
Yıldırım Demirören’e gelince...
Elbette Beşiktaş için özveriyle çalıştı. Beşiktaş sevgisini işinin ve servetinin önünde tuttu. Kendi bildiğince günlük acele çözümlerle işi yürütmeye ve gemiyi limana götürmeye çalıştı.
Fırtınalar, isyanlar, anaforlar olabilir. Ne yazık ki, kimse o maceraları dinlemek istemez.
Herkes limana bakar...
Gemi sağ salim limana yanaştı mı ?
Maalesef Beşiktaş gemisi limanda görünmüyor.
Geminin sahipleri, gözleri ufukta tarihi kararlar almaya hazırlanıyor.

Ankete bak, ankete
Spor programında bir taraftan Milli Takım’ın performansı ve Bosna Hersek maçı tartışılırken, bir yandan da alt yazı geçiyor:
“Fatih Terim’in vazgeçilmez oyuncusu hangisi ? Arda mı, Tuncay mı ?”
Filan numaraya yanıtı verip boşluk bırakacak ve mesajınızı göndereceksiniz.
Soru bu... Merak edilen konu bu.
Bu sorunun ve konunun neyi çözümleyeceği, hangi bilinmeze ışık tutacağı, hangi karara alt yapı oluşturacağı o kadar önemli değil.
Maksat Milli Takım üzerinden Fenerbahçeli ve Galatasaraylı tutkun taraftarları gaza getirip bu abuk soruyla yeni bir tartışma başlatmak...
O mesajlardan da küçümsenmeyecek bir gelir sağlanıyor böylece.
Sevsinler anketinizi...
Ürküttüğünüz kurbağaları da sevsinler!

Ayağa kalk İlker!
Medyada yaz, sevdiklerimizi alıp götüren bir sonbahara dönüştü...
Spor, basın ve televizyon dünyasından dostlarımızı kaybettik. Orhan Şengürbüz, Vedat Okyar ve Recep Yazıcı...
Üçü de Beşiktaşlıydı, biliyorsunuz.
Üzüntümüz ve can sıkıntılarımız devam ediyor.
Sevgili meslektaşım İlker Ateş, Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde yaşam savaşı veriyor.
Elimizden onu ayağa kaldıracak hiçbir şey gelmiyor, duadan gayri...
İlker’e Tanrı’nın el vermesini diliyorum.
Bu arada Yemen Ekşioğlu kardeşime de geçmiş olsun.
Sevgi dolu yüreği, by pass’la yenilendi.
Bu kadar acının içinde bize biraz teselli verdi!

Haberin Devamı

Yarın, yarın, yarın!
Yıllar önce, NTV’deki Emek Ege kardeşim, teypiyle geldi, Türk futbolu ile ilgili bir röportaj yaptı benimle.
Orada yetişmekte olan genç yıldızlarımızdan, kulüplerimizin yapısından söz ettim ve geleceğe umutla bakarak şunları söyledim :
“Türk futbolu, 2010 Dünya Kupası ve sonrasında final oynayabilir!”
Bugün geldiğimiz nokta, benim öngörülerimin çok gerisinde kaldı.
Dünyü Kupası elemeleri beşinci grupta Belçika ve Estonya beraberlikleri belimizi büktü. İspanya’dan hiç değilse İstanbul’da 1 puan alabilmeliydik. Olmadı.
Bugün, grubumuzun sürpriz ekibi Bosna Hersek’le kader maçına çıkıyoruz.
Benim hesaplarıma göre, beraberlik bile yetmez. Mutlaka 3 puan almak gerek. Dahası, Bosna Hersek’in de sonraki Estonya ve İspanya maçlarında en az iki puan kaybetmesini beklemeliyiz.
Kaderimiz elimizde değil anlayacağınız. Belçika’yı (orada) ve Ermenistan’ı burada yenerek bekleyeceğiz!
Biz Türkler, özellikle spor tarihimize hep zaferleri yazmaktan hoşlanıyoruz. Büyük yenilgiler, hayalkırıklıkları ve başarısızlıkları unutmayı tercih ediyoruz.
Tahsin Yücel hocamız, “Söylemlerin içinden” kitabında çok güzel anlatır bu halimizi.
Bugün herkesin kafası, A planında... Bosna’yı yenip kalan son iki maçı da kazanıp grup ikincisi olarak play off’lara katılacağız.
Ya B planı?
Orada herkes susuyor.
Kaybetmemiz, kupa dışında kalmamız halinde darağaçlarının kurulacağı kesin. Kelle avcıları, öncelikle Fatih Terim’in hatalarından bol içerikli iddianameleri sürecekler piyasaya...
Kısır döngünün çarklarını yağlayacaklar.
Böyle olmamalı.
Güney Afrika’ya gidememek bizde en az 600 milyon euroluk bir ekonomik kayba neden olur. Lejyonerlerimiz azalır. Özenle korumaya çalıştığımız (!) marka değerimiz düşer.
Ama yine de dünyanın sonu değildir.
Bence 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na katılabilmek, en az Dünya Kupası’na katılmak kadar önemlidir.
Yenilenmiş bir oyuncu kadrosu ve vizyonla Avrupa Şampiyonası’na hazırlanmak da öyle...
Dünya dönmeye devam edecektir.
Terim de kendini yenileyerek, başarısızlıklara ve başarıya doğru analizlerle yaklaşarak önümüze yepyeni bir dosya koyabilir.
Kelle uçurmanın pek işe yaramadığını artık görmüş olmalıyız.
Şapkaların önümüze koyup dürüst bir özeleştiri yapmalıyız!