Futbolda yılın en zor dersini Turkcell Super Lig’de gördük. Aylar ve haftalar boyunca büyük coşku ve heyecanla izlediğimiz, kimi zaman hayranlıkla, zaman zaman ibretle tanık olduğumuz öyle maçlar oynandı, öylesine ilginç tablolar sergilendi ki, bizler de futbolseverler de şaşırmaktan kendimizi alamadık.
Biten her sezon, yöneticisinden teknik direktörüne, futbolcusundan futbol yorumcusuna, oradan bahisçilere ve tüm seyircilere ayrı ayrı farklı mesajlar verir.
O mesajları iyi okuyup akıllıca değerlendirebilirsek, gelecekte en azından şaşırmaktan kendimizi koruyabiliriz.
Galatasaray’ın şampiyonluğunu da Fenerbahçe’nin ikinciliğini de doğru okumak gerekiyor.
Nasıl ki Galatasaray gerçekten muhteşem bir başarı öyküsü olan şampiyonluğu kazanırken her şeyi baştan sona doğru yapmadıysa, Fenerbahçe de o dramatik kayıp öyküsündeki her satırı yanlışlarla yazmadı.
Her şeyden önce arada şans faktörü de var, unutmayalım...
Galatasaray, yabancı oyuncu seçimi, onlardan yararlanma, yeni yabancılarla eldeki kadroyu bütünleştirme anlamında başarılı sayılabilir mi ? Asla!
İlle de sorarlar adama : “Şu İsmail Bouzid’e, Carrusca’ya, Barusso’ya çakıl taşı mı verdiniz, yoksa gıcır gıcır milyonlarca Euro mu ? “
Vicdan sahibi hiç kimse o nafile transferleri savunamaz. Bu fiyaskodan yerli oyuncu destanı çıkarmak da kimseyi kandırmaz. Ortada korkunç bir aymazlık ve beceriksizlik vardır. Hadi Linderoth’un sakatlığına hesaplanamayan talihsiz bir gelişme diyelim... Song’daki Afrika dönüşü uzayan arızalara da ses çıkarmayalım...Çuvalla Euro ödediğiniz Lincoln’ün istikrarsızlığına, verimsizliğine ve isteksizliğine çare bulunamaması da az falso mudur yani!
Ligin bitimine 6 hafta kala, her türlü radikal uygulamada öne atılan, ama doğru ama yanlış, bir kararlılık gösteren; çelişkili tercihlerine, akıl almaz taktiklerine rağmen gençlerden takviyeli kadroya hırs ve iştah futbolu oynatan Karl Heinz Feldkamp’ı “umumi arzu üzerine” görevinden ayırmak, Galatasaray kültürünün neresinde var ?
Feldkamp mağduru (!) Hakan Şükür’le ayaküstü sarılıp dertleşerek, foto muhabirlerine poz vererek bir yerlere mesaj göndermekle sezon bitiminde Kaptan’ı takımdan ayırmak kararlılığı hangi iki yüzlü stratejinin ürünüdür acaba?
Galatasaraylılar, şampiyonluğu kutlarken bu sorulara da yanıt vermeliler. Şampiyonluk her kulüp için tarihe döşenmiş onur taşlarıdır. Ama sorular yanıtsız kalır ve yanlışlar kayıtlara doğru diye geçerse, korkarım ki asırlık kulübün geleceği kararır!
Galatasaraylılar, ligin finişini yaparken müthiş bir sevgi ve inanç beraberliği sergilediler... Alkışlayalım.
Yine de üstümüze vazifedir...
Akıl tutulmasından da uzak durmaları gerektiğini kendilerine hatırlatalım.
Fenerbahçe’nin yabancı tezi
Fenerbahçe’de yıllardan beri tekrarlanan yabancı transferindeki sınırlamanın kaldırılması tezi de olumlu ve olumsuz sonuçlarla kafa karıştırdı.
Takımda yabancı orijinli en az 8 futbolcu var. Futbolla ilgili temel eğitimlerini yurtdışında alanlarla bu sayı 11’i buluyor...
Zico’nun takımı Maldonado’nun gelişinden sonra 3 yerli + 8 yabancı formatıyla oynamaya başladı. Sezon sonuna kadar bu tablo fazla değişmedi.
Appiah sorununu çözümlemek için yabancı kontenjanını 6 +2’ye kadar tırmandıran, arada TC vatandaşlığı formülünü de ihmal etmeyen Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’ndeki başarısına bakacak olursanız, doğru tezi savunmuş oluyor...
Aziz Yıldırım ve arkadaşları haklı!
Ama Lig’e dönüp aynı formatla şampiyonluk yarışına katıldığınızda bir şeyler arıza yapıyor. O zenginlik işe yaramıyor. Araya akıl karıştıran aidiyet sorunları giriyor. Yabancıların iç ve dış organizasyonlar karşısındaki ciddiyet farkları sorgulanıyor.
Enternasyonalleşme derken, takım kimliği de unutulmuş oluyor.
Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının tezi bu durumda da doğru mudur ? Yine de haklı sayılabilirler mi ?
Ne dersiniz ?
Bir küçücük aslancık varmış!
Ali Sami Yen’deki şampiyonluk gecesinde kafes içinde bir aslanın gezdirilmesi, şampiyonluk gecesine bir gösteri malzemesi olarak katılması, bence yılın en büyük gafıdır...
Her şey bir yana... O zavallı hayvanı taa Antalya’dan İstanbul’a getirerek eziyet etmek kimin duygularını tatmin etti ? Yazık değil mi ? Binlerce insan bağırıp çağırıyor, flaşlar patlıyor, stad ışıklarının altında gölgeler uzayıp kısalıyor. Aslan çaresiz, inanıyorum ki korkunç bir şok geçiriyor...
Arkadaşlar söyledi, fena halde pislik kokuyormuş o kafes... Doğru dürüst bir bakım ve temizlik de yapılmamış.
Neymiş ? Galatasaray’ın sembolü aslanmış!
İlk önce Galatasaraylıların o sembole titizlikle sahip çıkması gerekmez miydi ?
Antalya Belediye Başkanı Sevgili dostum Menderes Türel... Galatasaray Başkanvekili Sayın Yiğit Şardan...
Bu çocukça gösteri size hiç yakışmadı.
Adı bile konmamış garip Aslan’ın...
Hadi ben adını “Cim Bom” olarak önereyim bari...
Adına hürmeten, bundan sonra eziyet etmezsiniz belki!
Özerk ve bağımsız futbol
Geçen hafta futbolsever bir dostum arayıp sordu : “Sen futbolumuzun gerçekten özerk ve bağımsız olduğuna inanıyor musun ? “
“- Benim bu konudaki görüşlerimi biliyorsun... Özgürlük olmadan özerklik olmaz. Bağımsızlık da olmaz. Kaldı ki bu değerler kimsenin umurunda değil!” dedim...
Güldü ve anlatmaya başladı :
“- Siyasetten arınmış futbolun mimarı (!) sevgili bakanımız Murat Başesgioğlu, Bursa’da finali kazanan Kayserispor’a Fortis Türkiye Kupası’nı verdi... Sponsorun temsilcisi de bir köşede unutuldu... O fotoğraf futbolumuzun ne kadar özerk ve bağımsız olduğunu bire bir belgeliyor!”
İtiraz edemedim doğrusu...
Arkadaşım, lig şampiyonları (!) için yaptırılan iki kupayı da ilginç buluyor bu arada...
“Şampiyon kimse turunu atar, şenliğini yapar... Kupa töreni de yeni sezonda mesela Süper Kupa maçından önce gerçekleştirilebilirdi!”
Doğru söze ne denir ? Sustum!