Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Arda Turan, bu ülkenin futboldaki en büyük değerlerinden biri... Onca yanlışın, adam harcamaya, kıymaya ve yok etmeye dayalı bir kültürün içinden nasılsa çıkmayı başarmış çiçek gibi bir örnek...
Ama bu toplumda öne çıkan, parlayan, başarılı her insan gibi, Arda da sık sık kurban sunağına yatırılıyor. Harcanması, sıradanlaşması, kariyerini yok etmesi için her türlü katkı (!) sağlanıyor.
Geçen hafta Saracoğlu Stadı’ndaki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde sarı lacivertli taraftarların açtığı pankart dikkatimi çekti: Ardagül’ün suçu ne !”
Televizyon dizisinden esinlenmişler, Fatmagül’le Arda’yı bir anlamda özdeşleştirmeye gayret etmişlerdi. Sözüm ona eğleniyorlardı.


Haberin Devamı
Ardagül’ün suçu ne
Haydi, tribün zıpırlıklarıdır, deyip geçebilir miyiz ? Hayır ! Bu ciddiyetsizliğe, saygısızlığa, espri bulamacına yatırılmış aşağılanmaya gülemeyiz. Onay veremeyiz. Bakıp geçemeyiz.
Arda Turan, ilk Hagi döneminde genç takımdan A takımına alındı Galatasaray’da... Sonra “pişmesi” için Manisaspor’a kiralandı. Beklenenin üzerinde başarı gösterdi, kendini geliştirdi. Dönüşünde Gerets’in ilk on birinde sürekli yer açtı kendine. Futbolcu olarak teknik yeteneklerinin, sağ ve sol ayağındaki hünerlerinin yanı sıra çok iyi bir aile terbiyesi, keskin bir zekası ve çevresinde olan biteni anlama merakı var. Bu özellikleri Arda’ya saygı duyulacak bir kişilik kazandırıyor.
Arda Turan, yaşı kendinden büyük ağabeylerine dahi liderlik yapacak bir futbolcu. Arda Turan, Galatasaray’ın takım kaptanı.
Arda, Galatasaray’ın ruhu! Milli Takım’da da oyunun en önemli kozu!
Genç yaşta böylesine büyümek, sadece kazandığı parayı değil, hayatını da büyüttü. Zenginleştirdi, derinleştirdi ve renklendirdi.
Esprili, düşünen, sorumluluklarını bilen, sosyal yaşamı seven Arda, birilerini rahatsız etti.
Örneğin, bir deplasman yenilgisinden dönüşte şöyle bir haber yazıldı onun için:
“Gemiyi önce kaptan terk etti. Takım otobüsünü beklemeden havaalanından taksiyle evine döndü!”
Oysa evi havaalanına çok yakındı. Genç takımdan beri İstanbul’a her dönüşünde havaalanından evine taksiyle gidiyordu.
Sonra ağırbaşlı sanatçı kız arkadaşıyla beraberliği dillere dolandı. Sinem Kobal için sinema salonu kapatması, görgüsüz bir hacıağalık durumuna indirgendi. Arda filmin galasına gidememiş, Sinem’e bir sürpriz yaparak küçücük bir sinema salonunu o filmi birlikte izlemek için kiralamıştı. İdman programına da uygun olduğu için.
Daha da ileri gidip çocuğu ağlattılar. Sıkça sakatlanmasını aşırı seks düşkünlüğüne dönük imalarla lafa malzeme yaptılar.
Giydiği ceket, ayağındaki pabuç, altındaki araba abuk yorumlarla alaya alındı.
Derbi maçlarda yaşadığı gerilim acımasızca eleştirildi. Ama herkesten önce özür dileyen, gönül alan delikanlı da Arda’ydı.
Arda’nın sırtında ağır yükler var.
Her şeyden önce sapına kadar Galatasaraylı... O yüzden Galatasaray’a toz kondurmamak adına içeride kalan, alamadığı parasını bile isteyemiyor.
Futbolculuk kariyerini geliştirmek amacında... Kabul edelim ki, dünyanın her takımında oynayacak yeteneği ve kapasitesi var. Ancak uluslararası ilişkilerde uzmanlaşmış menacerlik şirketleriyle bir bağlantısı yok.
Çok talihsiz bir dönem yaşıyor. Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi’ne çok erken havlu attı. Enternasyonal podyuma çıkabilmek için Almanya-Türkiye maçını büyük bir özlem ve istekle bekledi, sakatlığından o fırsatı da bulamadı.
Doğal olarak henüz oynayamadığından, yaptığı işten çok çenesi çalışıyor. Bu dönemi kısa sürede atlatmak için elinden geleni yapıyor.
Saracoğlu tribünlerinde o pankartı çıplak gözleriyle gördü. Çünkü takımını yalnız bırakmamış, kahvaltıdan itibaren arkadaşlarıyla beraber olmuş, bir kaptan olarak elinden gelen her türlü desteği vermiş ve maçı seyretmek için tribüne çıkmıştı.
O pankartı görünce neler hissetti, bilmiyorum.
Arda’ya sabır ve sükunet diliyorum. Umarım en kısa zamanda topla buluşur, o hayran olduğumuz oyununu oynar, eninde sonunda Avrupa’ya uçar!
Buralardan gitmek, başını eğmeden, harcanmadan, kaybolmadan, tükenmeden kariyerini geliştirmek Arda’nın hakkı.
Fatmagül’ün kaderine yanıyoruz. Hiç değilse Arda’ya yanmayalım!

Schuster’e saygı
Beşiktaş üst üste üçüncü yenilgisini alınca doğal olarak hedef tahtasına Schuster kondu.
Zirveden böylesine koparak uzaklaşmak, birçok dostun umudunu söndürdü.
Artık bu işin Schuster’le yürümeyeceğine inanıyorlar.
Hazır, ortada Rijkaard örneği de varken vur abalıya!
Schuster rotasyonu abartmış olabilir. Bazı oyuncu tercihlerinde yanılmış olabilir. Yine de hakça söyleyelim, Beşiktaş’ın savunma zaafları ne Schuster’in sorunudur, ne de bugün ortaya çıkmış bir arızadır.
Belki de mevsimin en güzel oyununu Porto’ya karşı oynadılar. Bireysel hatalarla üç gollü beklenmeyen bir yenilgi aldılar.
Kayseri’de ise sezonun en kötü oyunuydu seyrettiğimiz. Bireysel hatalar değil, takımca çöküştü o! Schuster dahil, hepsi hatalıydı, kabul!
Buna rağmen Beşiktaş, sezonun en iyi takımlarından biri... En çok merakla, keyifle izlenen bu takım, ekim ayını “sakatlıklarla malul” bir ekip olarak geçirdi. Toparlanacak ve başarıya yeniden ortak olacaktır. Ben böyle inanıyorum. Schuster’e saygı duymaya devam ediyorum.