Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye-Letonya (1-1) maçından sonra, galibiyetin elimizden ıslak sabun gibi kayıp gitmesiyle Türk futbolunun tüm sorunları - maşallah - başarıyla (!) masaya yatırıldı.
Analiz edildi, tanı konuldu, kesildi, biçildi, doğrandı...
Karakter tahlilleri, performans değerlendirmeleri yapıldı. Hükümler verildi, çözümler önerildi. Kurtuluş’un kitabı yazıldı.
Arada tarihe geçecek büyük saptamalar da vardı tabii...
Örneğin Arda için “Madem büyük futbolcusun, büyük yıldızsın... Maçın sonucunu da değiştireceksin!. Sen bunu yapmadın, yapmadın!” anlamına gelen, dokunan, dokunduran saptamalar.
Bizim spor medyamızda, yazılı ve görsel yorumlarda Arda’nın vaziyeti böylece paketlene dursun, Barcelona Kulübü’nde Arda’nın performansı sevinç ve memnuniyetle karşılanıyordu. As gazetesinin haberine göre, Barça’nın 6 aylık transfer yasağı dolana kadar takımda oynayamayacak durumdaki Arda’nın antrenman performansı, takıma uyumu Teknik Direktör Luis Enrique’yi tatmin etmişti. Asıl merak edilen, Arda’nın maç performansıydı. O nedenle Enrique Türkiye - Letonya maçını baştan sona dikkatle izledi. Maç bittiğinde, 90 dakika sahada kalan Arda’nın gayet iyi oynadığını söyledi: “Maç eksiğinden dolayı bazı bölümlerde bazı eksikleri ortaya çıksa da performansı oldukça iyiydi. Fizik olarak sağlam kaldığı sürece bize çok katkı yapabilecek. O çok iyi bir transfer!”
Bizim yorumcularla Luis Enrique arasındaki çelişkiyi bir kenara not ettikten sonra bir gerçeğin altını çizelim:
Arda fizik olarak bir maçı kaldıracak düzeyde değildi. Ama o Letonya’nın üstüne bir de Hollanda maçı çıkardı.
Türkiye - Hollanda maçının devre arasında Arda’nın 1 asisti ve 1 golüyle futbolcular neşe içinde soyunma odasına giderken, Arda geride kalmıştı. Takım arkadaşı Caner Erkin’in desteğiyle aksayarak, yerde sürünürcesine yürümeye çalışıyordu.

Haberin Devamı

Yüreği de ağrıyor!

Koridoru güç halle geçti, soyunma odasına giden bölüme girer girmez yere yığıldı. Peşindekiler de bu ani düşüşten dolayı zincirleme birbirlerinin üzerine yığıldılar. Bitkin durumdaydı Arda. Herkes şoka girmiş, durumu anlamaya çalışıyordu. Arda, dizüstü dikilerek güçlükle konuştu: Yazıklar olsun... Doğru dürüst iki idman yapmadan maça çıktım. Oynuyorum, oynamaya çalışıyorum ve bazı insanlar hâlâ bana sallıyorlar!” dedi. Haksızlığa uğramış masum bir çocuk gibiydi... Öfkeliydi. Dr. Sarper Çetinkaya ile Performans Uzmanı Levent Şahin, kollarına girerek Arda’yı soyunma odasına taşıdılar.
Hollanda maçının 57. dakikasında yerini Volkan Şen’e bıraktı Arda. 3-0’lık galibiyetin gururlu ortağı, ertesi gün havaalanında “devre arası isyanını” anlattı: “40 günden beri ayak bileğimde alçıyla, bandajla dolaşıyorum. İstanbul’a erken gelip Acıbadem Sporcu Sağlığı Merkezi’nde 10 gün özel çalışma yaptım. Sağ olsunlar, tedavi sürecini hızlandırıp oynamamı sağladılar. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Ama Letonya maçında kimseye yaranamadım!”
Sakatlık, alçı, bandaj, tedavi, özveri... Bu kavramlar bizim “performans” terazimizde nedense kefeye konmayan kavramlar. O yüzden işte asist ve gol alkışlanıyor, ötesine hiç bakılmıyor.
...Ve Arda’nın ayak bileği değil sadece... Yüreği de ağrıyor!

Haberin Devamı

Onur’un belgesi: BARIŞ

Haberin Devamı

Türkiye’nin azınlıklar karşısındaki büyük mahcubiyeti 6/7 Eylül’ün 60. yıldönümünde spor gazetecisi Onur Belge’yi kaybettik. Cumartesi günü Kınalıada’da balığa çıkmış, avladığı balıkları pişirip hasta yatağındaki annesine yedirmişti. 60 yıl önce Onur’un babası, Kınalıada’da bir polis memuru olarak azınlıktaki yurttaşlarımızın evlerini ve mallarını talandan kurtarmak için canla başla çalışmış, halkın sevgisini ve takdirini kazanmıştı. 60 yıl sonra, pazar sabahı oğlu Onur, beklenmedik bir ölümle aramızdan ayrıldı. Güler yüzlü, iyi niyetliydi, hayata bakışı hep keyifliydi. O nedenle saçının dökülmesi bir yana, tek telinin bile ağarmamasını kıskanırdık. Futboldan gelmişti Onur. Ama salt futbol bilgileriyle ahkam kesme kolaycılığına sapmadı. Gazeteciliğin ilkelerine ve kurallarına uyarak saygı duyulacak bir kariyer geliştirdi. İki dönem TSYD başkanlığı yaptı. 64 yaşında baba olduğunda, “Dede de olacağım, merak etmeyin” dedi. Onur ile Ada’nın baba-kız el ele,kucak kucağa saatlerce oynamasına, havuzda yarışmasına (!) bakıp takılırdım hep: “Galiba 60 yıl sonra bir arkadaş buldun kendine!...”

Kınalıada’da spor camiasının sevgi seliyle uğurladık Onur’u... F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım, spor kulüplerinin yöneticileri, meslektaşları, eski-yeni sporcular, dostları, arkadaşları, komşuları... En yakın dostlarından biri eski Beşiktaşlı Niko Kovi de Yunanistan’dan gelmişti. Seramik sanatçısı ve akademisyen eşi Fatma Belge’ye “Biliyor musun, o çok mutluydu” dedim, gözlerinden inci taneleri dökülürken “Sanırım öyleydi. Mutluydu, mutluyduk” diyebildi.

Musevi, ermeni, rum kardeşlerimiz de oradaydı. Hep birlikte Onur’u “iyi bildiğimizi” söyledik. Hep birlikte helalleştik... Onur’un mirasını üleştik: Barış, dostluk, kardeşlik!

Affedin bizi kardeşler

Elini tutacakları sevgilileri, nişanlıları, eşleri... Kucaklayacak çocukları vardı. Kimbilir, belki de atılan bir gol için havaya sıçrayacak, potaya düşen her sayıyı alkışlayacaklardı.
Şimdi şüheda fışkıran toprağa yeni nesil şehitler olarak veriyoruz onları...
Hayatımızın renklerini, sevinçlerini, neşesini, ya da acı - tatlı anılarını, inişlerini - yokuşlarını onlarla paylaşamadan. Teröre kurban verdiğimiz kardeşler, affedin bizi. Affedin barışı beceremediğimizi!