Fenerbahçe'nin akil ve sakin asbaşkanları Şekip Mosturoğlu ile Ali Koç'un basın toplantısını merakla ve keyifle izledim.
Esasta "kamu yararına dernek" statüsünde olduğu halde, kurumsallaşma felsefesini iyice abartarak işi bir holding kapalılığına, sırlar imparatorluğuna dönüştüren ve kimseye yarar sağlamayan "iletişimsiz iletişim" (!) dönemi artık kapanıyordu.
İki spor adamı da saygılı ve içten davranarak sorulan her soruya boş geçmeden yanıt verdiler. Merak edilen her konuyu yönetim penceresinden açıklamaya çalıştılar.
Gürcan Bilgiç'in dediği gibi, iletişim sürecinin yeniden başlaması, daha başlangıçta bir çok sorunu ve eleştiriyi sıfırlamaya yetti.
Aziz Yıldırım ve yönetici arkadaşları, Aurelio'nun transferinden Aragones'in göreve getirilmesine ve işbaşında tutulmasına, Emre ve Güiza'nın transferine, oradan takımın oynadığı kötü futbola kadar bir çok eleştiriden şu iletişim kararıyla adeta kurtulmuşlardır.
Bu durum bana en kötü iletişimin bile iletişimsizlikten bin kat daha yararlı olduğunu bir kez daha anlatmaya yetti.
Düşünün, Fenerbahçe, ülkeye spor dünyasının en parlak yıldızlarını getirdiği (Ortega, Anelka, Appiah, Roberto Carlos, Zico), en erişemediği seviyelere (Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ) çıktığı halde bu zenginliklerden zengin bir enformasyon çıkaramadık biz.
Ne keyifli bir Anelka röportajı, ne Zico ile sağlıklı bir sohbet ortamı... Tuncay'larla, Semih'lerle, Tümer'lerle ve ille de Volkan Demirel'lerle şöyle günceli de yakalayan, derinlikli bir diyalog kurulduğuna tanık olabildiniz mi ?
Fenerbahçe'nin kendi internet sitesi, kendi dergisi, kendi televizyonunu da hiç katmıyorum bu değerlendirmeye... Onlar her ne kadar medya ile zaman zaman kör bir rekabete girişseler ve bu işten kendilerine dönük ayrıcalıklar taslasalar da neticede "kulüp organı"dırlar. Onları medyanın bir parçası olarak değerlendirmek pek doğru olmaz.
Yani bir yandan kamu yararına dernek olacaksınız, bir yandan da kapılarınızı medyaya (kamuya yani) kapatacaksınız.
Gerekçeleri Ali Koç'un dediği gibi "seviye düşüklüğü" bile olsa, medyaya ve basına kapanmanın pek akıllı bir karar olmadığını düşündüm ben. Bu durumdan her iki tarafın zarar gördüğünü ve son tahlilde Fenerbahçelilerin ve tüm sporseverlerin dev bir enformasyondan mahrum bırakıldığını hep birlikte gördük sonunda.
Dahası şu kapalı dönem, kendi kahramanlarını (!) da yarattı tabii...
Bu bahçe hepimizin
Fenerbahçe Başkanı ile röportaj yapmak, hatta sadece muhatap olmak ancak güçlü iktidar sahibi gazetecilerin, Roberto Carlos ile röportaj yapabilmek de araya marka menacerini de katarak ancak Dubai'de ikamet eden "uluslar arası meslektaşımız" Ayşe Arman'ın becerebileceği ekstra işler haline getirildi. Ayşe Arman'ı şirinliği, hayata eğlenceli bakışı ve nakış gibi işlediği röportajlarıyla severim de ayrıca. Kimse yanlış anlamasın. Onu kıskanmış filan da değilim hani. Ama neresinden bakarsanız bakın, o bir futbol röportajı değil.... Ayşe'den de bir futbol röportajı beklemek çok haklı bir talep olmaz bu arada.
O zaman ne olur ? Roberto Carlos'un dört kadından yedi çocuk sahibi olmasında Tayyip Bey'i tam 2,5 kez mutlu eden bir dünya görüşünü keşfedebilirsiniz... Futbolun bazen Amerikan rüyasından bile daha yaşanabilir bir şey olduğunu da görebilirsiniz...
Ama Roberto Carlos'un Türk futbolu, Türk hakemleri, savunma beceriksizliklerimiz ve yıldız futbolcularımızla ilgili görüşlerini öğrenemezsiniz...
Neyse ki o kapalı kutu dönemi bitmiş görünüyor.
Şimdi dürüst ve kabul edilebilir taleplerle başvuran arkadaşlarımız Roberto Carlos'a ulaşabilecek. Yani gözümüz aydın arkadaşlar...
Bu "bahçe" hepimizin, girebileceğiz...
...Ve artık hepimiz Ayşe'yiz!
Sorup yazabileceğiz!
Çok yaşa Halit Amca!
Fenerbahçe’nin basın toplantısında “insani” bir durum dikkat çekici...
Bir ses duyuyoruz önce... “ Müsaadenizle bazı soruları sormak istiyorum”
Asbaşkan Ali Koç’un ciddi uyarısı :
“- Önce kendinizi tanıtın!”
“-Efendim?”
“-Önce kendinizi tanıtın!”
“-Halit Deringör!”
“-Peki buyrun..”
Halit (Deringör) Abi, bana göre Fenerbahçe’nin yaşayan en değerli sporcularından biridir. Lefter Abi ne kadar değerliyse, o da o kadar değerlidir. Bu başlangıç diyalogu canımı sıktı tabii.. Ali Koç’un Halit Deringör’ü tanımamasına çok üzüldüm...
Hele ki Koç’un, Ali Sami Yen’de geceden gizlenip maç saatine kadar bekleyerek sonunda santraya bayrak diken Amigo Rambo’ya çok özel bir değer verdiğini de bildiğimden, canım çok sıkıldı. Neyse ki Ali Koç hatasını çabuk anladı. Artık kim uyardıysa kendisini, Halit Abi’nin sorularına yanıt verirken “Halit Amca” diyerek sıcak sözcükler kullandı. Sonradan gönlünü aldığını da duydum.
Ohhh! Rahatladım.
Ali Koç’u hatada ısrar etmediği için kutlarım...
Halit Abi’min ellerinden öperim. Ona uzun ömür dilerim!
Gilardino cezalı, Baros serbest!
İtalyan Futbol Federasyonu, Fiorentinalı Gilardino'nun Palermo'ya elle attığı golün hakem tarafından geçerli sayılmasına hiç ses çıkarmadı.
Ama Gilardino'nun yaptığını da kâr olarak yanına bırakmadı.
Televizyon görüntülerini inceleyerek eylemin sabit olduğuna karar verdi, Gilardino'yu iki maçtan men etti.
Hayır, bu kararın doğrudan oyun kurallarıyla, talimatlarla ilgisi yok.
Bu karar etik ilkelere dayanıyor.
İtalyan Futbol Federasyonu'nda ahlak kaygısını her şeyin önüne koyan bir kurul işbaşında.
Bizde, Levent Bıçakcı'nın kulakları çınlasın, çok istediği halde bir etik kurul oluşturulamadı.
Futbol, hep eyyamcıların tekelinde kaldı.
O nedenle Milan Baros'un Eskişehir'de koluyla düzelttiği topu göremedik (!)
Yaptığı da yanına kâr kaldı!
Burak Dilmen gidici mi, kalıcı mı?
Bu soruyu sormak şimdi hepimizin hakkı ve görevidir :
"Burak Dilmen, Eskişehirspor yenilgisinden sonra görevinde kalacak mı kalmayacak mı? Daha da açıkçası... Gidici mi kalıcı mı?"
Öyle ya, Ümit Davala ve Boekamp, Bursasporlu Yusuf'un maharetini ve becerilerini rapor etmemişler ve bu nedenle Galatasaray'ın yenilgisine neden olmuşlardı. Yönetim, bu görev kusuru nedeniyle ikisinin de işine son verdi.
Başkan Adnan Polat ve Futbol Şubesi'nin Alikıranbaşkesen'i Adnan Sezgin, şimdi de Youla üzerine bir araştırma yapmalı ve Skibbe'nin yeni yardımcısının maç öncesi Gineli futbolcu hakkında bir rapor yazıp yazmadığını Alman Hoca'ya sormalıdır! Yapılan işlerin ciddi ve doğru olduğunu iddia etmiyorum... Mantık buysa, benim ki sadece ciddi bir merak.
Burak kardeşimle de hiçbir sorunum yok, ayrıca!