Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hayır, artık buna ezeli rekabet diyemeyiz. Ebedi dostluklarından da söz etmemize olanak yok. İki taraf da yalan söylüyor. Ortada korkunç bir samimiyetsizlik, ikiyüzlülük, görgüsüzlük, doyumsuzluk, hoyratlık, nobranlık, düşmanlık, vurdumduymazlık ve eşi görülmemiş müthiş bir terbiyesizlik var.
Son on yılda olup bitenlere baktığımız zaman, rekabeti ille de ikisinin sidik yarışına indirgemek isteyenler, bundan erişilmez reytingler, endüstriyel pazarlama harikaları yaratmayı umanlar, bu çatışmaları dünya derbisi diye yutturmaya kalkışanlar, tüyler ürpertici bir “bölücülük”ten başka hiçbir şey sunamadılar bize.
Pazar günü Abdi İpekçi’de yaşananlar, geldiğimiz noktayı çok net bir şekilde gösterdi.
Bir kadın parmağı, tüm erkeklere en aşağılayıcı biçimde “Artık yeter!” dedi.
Ayşe Demet Karabulut, o dakikaya kadar kafasına, yüzüne- gözüne atılan çakmak, bozuk para, ayakkabı gibi maddelerden bunalmıştı. Oturduğu yerde önünden arkasından itip kakanlar, sözle ve elle taciz edenler, küfrün bini bi paraya demediğini bırakmayanlar, sonunda O’nun da tepesini attırdı.
O parmak boşuna kalkmadı.
Şimdi hep birlikte ne güzel kınıyoruz O’nu? Ne güzel öğütler veriyor, nasıl da yargılıyoruz, utanmadan. Özel yaşamını, içki alışkanlığını filan sorguluyoruz.
Hayır, O’nun yaptığını asla onaylamıyorum. Evet, yaptığı çok ayıp! Hele bir kadına hiç de yakışmayacak kaba ve bayağı bir tepki örneği! İyi ama, O’nu sıkıştırıp, usandırıp taciz ederek, aşağılayarak en kalleş biçimde çıldırtıp sıvışanlara ne demeli ?
Demet Hanım’ı kınarken, çevresindeki kadınlı erkekli grubun rezillikleri bizi hiç utandırmıyor mu ?
Bu olay, hepsinin birlikte yarattığı ortak bir rezalet değilse, nedir ?
Salondaki basketbolcuya saldıran... Güvenlik görevlileri ve polisle çatışmaya girebilen, şiddetin her türlüsünü uygulama cesareti gösterip karşısındaki sporcuları tartaklayan, tehdit eden o güruha ben taraftar demek zorunda mıyım şimdi?
Hadi oradan... Yalnız ve çaresiz azınlığı düşman bilip yüklenmekte pek cesursunuz maşallah!... Gücü gördüğünüzde de kuyruğu kıstırıp çil yavrusu gibi dağılırsınız, biliyoruz bunları.
Size de bravo sevgili yönetici dostlarım!
Ne güzel beyan ettiniz asla özür dilemeyeceğinizi. Ne güzel mahalle çocuğu kimliğinizi ortaya çıkarıp “Ama onlar da zamanında bize şunu şunu yapmıştı” diye söze başlayıp sümüklü haytalık örnekleri verdiniz!
E, vallahi bravo.
Evlerde karı kocaları, baba oğulları, abla kardeşleri, işyerlerinde ortakları, okulda öğrencileri birbirinden koparıp ayrıştırdınız. Herkesi ( bu arada medyayı da ) birbirine düşman ettiniz.
Aferin sizin büyüklüğünüze!...
Ne güzel de böldünüz bu milleti...
Hadi, oturun kına yakın şimdi!

Haberin Devamı

Azılı rekabet

Olmadı Adnan Amca!
Sekiz yaşındaki bu minik Fenerbahçeli, babasının kucağında VIP tribününe girerken ne kadar mutluydu, kimbilir... Belki de hayatında ilk kez maça gidiyordu. Ama kırmızı görmüş boğalar gibi çıldırıp huysuzlaşan azgın çoğunluk, o minik çocuğu salona kabul etmedi. Baba oğul formaları çıkarılarak salondan atıldılar. Ne kadar büyük bir fırsat vardı oysa... Adnan Polat, o küçük Fenerbahçeliyi kucağına alıp sevebilirdi. Bir gönül hoşluğu yaratabilir, tribünlere de bir duruş gösterebilirdi. Olmadı Adnan Amca. Çok yazık...Küçük Fenerli, büyük bir travmaya uğradı!

Haberin Devamı

İnönü’de bir fırsat: Temiz derbi!
Cumartesi günü İnönü Stadı’nda Beşiktaş Fenerbahçe derbisi oynanacak...
Son yıllarda anlamını kaybetmiş ve giderek kirlenmekte olan derbi kavramı, İnönü’de beklediğimiz temizliğiyle, sportif olgunluğuyla, örnek tutum ve davranışlarla aslına dönebilir.
Beşiktaş’ın elinde böylesine büyük ve tarihi bir fırsat var...
İki kulübün başkan ve yöneticileri, yeşil zemindeki oyuna dışarıdan müdahale etmez, huysuzluk yapmaz, tribünler de sadece kendi takımlarını destekleyerek güzel oyuna katkıda bulunmaya karar verirlerse, pekala olabilir.
Son yıllarda oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe ya da Fenerbahçe-Beşiktaş maçları boğazın her iki yakasında evsahibine ters gelen sonuçlarla da bitse, büyük kıyamet kopmadı. Birkaç yanlış davranış, bazı üzücü olaylar çabuk unutuıldu. Taraflar bundan ders çıkarmayı bildi.
Ben Saracoğlu’ndan da, İnönü’den de ev sahibi seyircilerin arasında yürüyerek çıktım... Evsahibi takımın yenildiği, taraftarların öfke ve hayalkırıklığına uğradığı o maçlardan sonra inanılmaz bir sükunet ve saygı ortamı vardı.
Şimdi aynı ortamı korumak, geliştirmek Beşiktaşlıların elinde...
Bize bir derbinin nasıl olması gerektiğini hep birlikte gösterebilirller.
Onlara inanıyorum, güveniyorum.
Çiçek gibi bir derbi bekliyorum!

Haberin Devamı

Bir iletişim kurbanı: Antonio de Nigris
Gaziantepspor, Ankaragücü ve Ankaraspor’un eski futbolcusu Antonio de Nigris, Pazar gecesi Yunanistan’da kalp kriziyle uykusundan uyandı, kısa süre sonra ambulansta yaşama veda etti.
Bu beklenmeyen ölüm, bende yeni bir “iletişim faciası” olarak derin bir üzüntü yarattı.
Pazartesi sabahı Oğuz Tongsir’in Lig TV’deki “Futbol Gündemi”nden öğrendik ki Ankaraspor Kulübü Doktoru Doç.Burak Kunduracıoğlu, De Nigris’in kalp duvarında genetik olarak bir kalınlaşma saptamış. Durumunun futbol oynamaya elverişli olmadığını bildirmiş. Bunu bir raporla kayıt altına almış ve sözleşme imzalanmamış. Ankaraspor Kulübü ayrıca De Nigris’in sağlık duırumunu TFF’na yazı ile bildirip tüm hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmenin askıya alınmasını istemiş.
Federasyon bu talebi kabul etmemiş. De Nigris de ekmek parası uğruna Yunanistan’a gidip Larissa’da Tümer’le takım arkadaşı olmuş.
Ankaraspor ile TFF arasındaki anlaşmazlık önemli değil. Orada kim haklı, kim haksız tartışması yapacak değilim.
Ama evrensel olarak ortada müthiş bir boşluk var.
De Nigris, hastalığını gizleyerek, üstünü örterek ya da en azından önemsiz görerek sözleşme imzalıyor. Dedik ya ekmek parası. Eşini ve çocuğunu bakma yükümlülüğü... O bunu yapabilir.
Asıl sorgulanması gereken, endüstriyel futboldaki bilgi dağınıklığıdır.
TFF, UEFA’yı ve De Nigris’in ülkesi Meksika’nın bağlı olduğu Kuzey Orta Amerika Konfederasyonu CONCACAF’ı uyarmalı, tüm profesyonel futbolcuların sağlık kayıtlarının tutulduğu bir bilgi merkezi oluşturulmalıydı.
Irkçılık, finansal kriterler, oyunun gelişimi ve organizasyonu konusunda sürekli yeni programları devreye sokan UEFA’nın maalesef böyle bir iletişim hattı yok.
Olsaydı, De Nigris, belki futbol oynayamayacaktı ama, en azından ailesiyle birlikte yaşamını sürdürebilecekti.
De Nigris’in toprağı bol olsun!
Yeni testiler kırılmadan, bir yol göstereyim, dedim.