Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Televizyonu, Türk futbolunun en önemli gelir kaynağına dönüştürdü Aziz Yıldırım...Yayın haklarına ödenen yıllık yarım milyar dolarla endüstriyel futbola eşine rastlanmamış bir ivme kazandırdı. Sadece Fenerbahçe’nin değil, tüm kulüplerin dev bütçelerle transfer yapmasını, yatırıma yönelmesini sağladı. Aklını kullananlar, tedbiri elden bırakmayanlar o paraları eski usul “tasarruf” geleneklerine uyarak kullandılar. Büyük bir bölümü de o paraların verdiği cesaretle vizyonu değil, borçları büyüttüler. Ama olsun, Aziz Yıldırım, futbol ve televizyonun buluştuğu noktada büyük bir devrim yapmıştı.
Hafta sonunda izlediğim bir televizyon programı, tüylerimi ürpertti.
Aziz Yıldırım, futbolun en büyük enerji kaynağı televizyonda “seçilmiş kurban” olarak ekrana geliyordu.
Görüntüsüz futbol programlarından birinde dört yorumcu, Yıldırım’ın yılan hikayesine dönen “sahte çürük raporu” iddiaları ve “bedelli askerlik” açıklamaları üzerine tartışıyorlardı. Bilinen ve sıkça tekrarlanan görüşleri dinlerken, Fenerbahçe Başkanı’nın Aydın’da sporla pek de ilgisi olmayan bir toplantıya katıldığı haberi verildi. O toplantıdan Aziz Yıldırım görüntüleri ekrana yansıdı.
İşte orada yayın yoluyla işkencenin bir örneğini gördüm.
Aziz Yıldırım, olay yerindeki muhabirin sorularına yanıt vermeyi reddediyor ve salondan ayrılıyordu.
Merdivenleri indikten sonra büyük bir kapıya geldi.
Dışarı çıkmak için kapı kolunu çekti, kapı açılmadı.
Bir daha, bir daha yüklendi, olmadı
İşte bu üç-beş saniyelik görüntü, tekrar ve tekrar... Tekrar ve tekrar... Tekrar ve tekrar...
Kameranın bir sağdan, bir soldan çekimiyle en az 20 kez ekrana taşındı Aziz Yıldırım.
Açılmayan kapıları umutsuzca zorlayan, çaresiz adam dramının başrolüne oturtuldu.
Daraldım, sıkıldım, öfkelendim.
Fenerbahçe başkanıyla birlikte aynı işkenceye uğradığımı hissettim.
Yorumcular tartışadursun, Aziz Yıldırım açılmayan kapıları zorlarken, ben kendi kapımı açtım. Başka bir kanala geçtim.
Yaşadığımız gerçek şuydu; Yayın ihalesindeki rekor paralar iyiydi, güzeldi de, bir anlamda görüntü tekeli oluşturmuştu. Hak sahipleri, özet görüntüleri pazarlarken hem bayatlatıyor, hem de el yakacak ücretler talep ediyordu. O yüzden televizyonlar çaresiz kalıyor, görüntüsüz futbol programlarını daha çekici, daha merak edilir, daha izlenir hale getirmek için akıl almaz tartışmalara, polemiklere ve spekülasyonlara saatlerce çene yoruyorlardı.
Aziz Yıldırım, pazarı genişletir ve büyütürken, kendi kazdığı çukura düşmüştü.
Hayır, bu çirkinlik ve pislik devam edemezdi. Gerçek futbolu konuşmak, temiz sporu tartışmak istiyorsak, bu sorunu hep birlikte çözmek zorundaydık. Federasyonu, kulüpleri, yayıncısı ve yorumcusuyla bu işe bir çare bulmalıydık!

Haberin Devamı

Ferhat Kiraz
Geçen hafta İnönü’de 3-3 beraberlikle sonuçlanan ve hepimize keyif ve heyecan veren Beşiktaş-Bursaspor maçının son dakika kahramanı. Hani, takımının kontratağında topla tek başına Beşiktaş kalesine yönelen, yaptığı şık ve aşırtma bir vuruşla galibiyet golünü kaçıran genç futbolcu. İbrahim Altınsay, bu çocuğu Bolu’da keşfetti. 600 bin lira bonservis ve yıllık 250 bin lira ücretle yeniden yapılanan Beşiktaş’a kazandıracaktı, olmadı. Yöneticileri ikna edemedi. 23 yaşındaki Ferhat şimdi Bursaspor’da. Hepimizi ikna etti. Tebrikler!.

Haberin Devamı

10 numara!
Sevgili Ediz Sırapınar, Orduspor maçından sonra “Bizim Mutfak”tan sesleniyor: Fenerbahçe’nin iyi bir 10 numaraya ihtiyacı var. Hayır Ediz...
Futbolda artık 10 numaraya ihtiyaç yok. Ama herkesin gerektiğinde 10 numara, forvet ve savunmacı orta saha kimliğine dönebilmesine ihtiyaç var. Aykut Kocaman yeni bir 10 numara isterse, ona “ Madem öyle, Alex’i göndermeseydin!” demezler mi? Barcelona’nın, Real Madrid’in, Manchester United’ın 10 numarası mı var Ediz?

Haberin Devamı

İşte benim şampiyonum: Norbert Sedlacek!
Lig Radyo’da İlker Duralı, Denizle Yelken Dünyası programında, denize ve rüzgâra gönül vermiş bir yelken ustasını ağırladı geçen hafta... Alican Turalı, cumartesi günü Fransa sahillerinde başlayan 37 bin millik Vendee Globe yarışını anlattı. Dört yılda bir yapılan yarışa tek kişi olarak katılıyorsunuz. Tayfanız yok. Antartika dahil dünyayı turlayıp okyanusları aşarak Fransa’ya döneceksiniz. Bu yıl yarışa 20 yelkenci katılıyor. İçlerinden biri de kadın... Onlara bol rüzgâr diliyorum.

Tural’ın anlattığından yola çıkarak kendi şampiyonumu da buldum. Norbert Sedlacek... Viyana’da aynı raylar üzerinde yıllarca tramvay süren bir vatman. Denizi olmayan ülkeyi olimpiyat oyunlarında temsil edip madalya kazanmış bir yelkenci. 2004’de Vendee yarışına katılıyor, ama tamamlayamıyor. 2008’de Sedlacek 126 gün,5 saat 31 dakika ve 56 saniyede yarışı bitirip sonuncu sırayı alıyor. Bence aldığı derece hiç de önemli değil... Sedlacek, dünyanın en sıkıcı işi sayılabilecek vatmanlığı yaparken, rayların sınırladığı dünyadan kurtulmuş... Ölümü de göze alarak özgürlüğe, maceraya, doğaya yelken açmış. İdeallerini gerçekleştirmiş. Bundan büyük şampiyonluk olur mu!