Del Bosque’yi gönderdiler... Futbolu bilmediğini, Beşiktaş’ı çözemediğini, başarı gösteremediğini söyleyerek...
Deve yüküyle (7,5 milyon Euro) tazminat ödeyerek hem de!
Rıza Çalımbay’ı getirdiler. Futbola gözlerini 12 yaşında Beşiktaş’ta açan, kaptanlıkta Hakkı Yeten karizmasını tekrarlayan Rıza Hoca, sevgisini rehber edindi. Gözünü kırpmadan, pazarlık etmeden geldi... Öz yuvasına kapıkulu gibi hizmet etmeye çalıştı.
O’nun da başını yediler. Hem de kabul etmedikleri istifa kararından birkaç gün sonra... Gerçek gücün (!) kendilerinde olduğunu göstererek kovdular!
Jean Tigana da yaranamadı bunlara...
Adam iki kez Türkiye Kupası kazandırdı, görgüsüzce işgal edilmiş Kupa podyumunda kendine yer bulamadı.
Bir tek kıçına teneke bağlamadıkları kaldı kovarken!
Ertuğrul Sağlam, geçen sezonun başında iyi bir proje olarak herkesi yanılgıya düşürdü.
Sanıldı ki Beşiktaş yönetimi artık akıllanmış ve toparlanmıştır... Kalıcı, uzun vadeli bir çalışma ile yerinden oynayan anlayışlar, çivisi çıkan iskeletler yeniden kurulur ve Beşiktaş, aradığı doğru yolu bulur!
Hayır, O’nu da yediler...
Tepeden bakan Bonapart kültür, hiç kimseyi dinlemeden, hiçbir şeyi ciddiye almadan, her yıl yeni yeni turşular kurarak, Beşiktaş geleneklerini iyice soyutlayarak duruş muruş, her şeyi buruş buruş edip soldurarak Ertuğrul Sağlam’ı da kovmayı koydu kafasına...
Ama bu defa o ruhu teslim alamadı.
Ertuğrul Hoca gitti... Bastı istifayı, adam gibi başladığı işi adam gibi bitirdi.
Kimsenin kuşkusu olmasın...
Kendi medyaları, kendi kurulmuş kalemleri, kendi cılkı çıkmış adam(!)larıyla bu komediye devam edecekler.
Hayır, Ertuğrul Sağlam’ın giderayak bıraktığı o “sağlam” taş aynaya bakmaya da yüzleri ve cesaretleri olmayacak.
Zengin ailenin tembel ve meraksız, hoyrat ve şımarık çocuğu kendine şimdi ithal ya da yerli yeni bir oyuncak bulacak.
Sinan Engin de yeni gelene kefil(!) olacak... El bebek gül bebek, o oyuncağı da bozup bir köşeye fırlatana dek oynamaya devam edecekler.
Oyuncak kırıp dökerken bir şeyler öğrenme çağları çoktan geride kaldığı; para, şöhret ve statü sahibi olduklarından eğitilemez pozisyona geçtikleri için hayatı da sporu da hiç anlamadan Beşiktaş’ı tüketecekler...
Bugüne kadar federasyonlara kılıç çeken, sonra biat eden onlardı. Sponsorlara bile kapıyı göstermekten hiç gocunmadılar... Genç takımla protest maç onbirleri belirlediler, sonra o lafları hep birlikte yuttular.
Yeni stat masallarıyla gündem değiştirmeye çalıştılar, olmadı. İnönü Stadı’nın boş duvarlarına reklam bile bulamadılar, yıllardır.
Hiçbir eleştiriden ders çıkarmadılar. Hiçbir uyarıyı ciddiye almadılar. Beşiktaş’ı perişan etmekten asla yorulmadılar. Arada kişisel ihtirasları ve kapı arkası pazarlıklarıyla yayıncıları da birbirine düşürüp kaldırım kurnazlıkları da sergilediler.
Beşiktaş’ın asırlık mirasını böldüler, çözdüler, kirlettiler, tükettiler.
Ertuğrul Sağlam, bunlara asla teslim olmadı. O postu kimseye vermeden bastı gitti.
Hoca değerlerinden vazgeçmedi...
Bunlar da ihtiraslarından...
...Nur içinde yatsın, Kazım Kanat sağ olsa, tepesi atar, bunlara şapkayı ters giydirirdi.
Her neyse... Bunlara ve Sinan Engin’e ben bir şey demeyeceğim artık.
Bildiklerini yapsınlar.
Kırk yıllık dostuma sesleneceğim. Erdoğan Bey’e...
Oğlunun reşit olduğunu ben de biliyorum... Yasal olarak elbette her türlü kararı kendi verir. Ne yapacağını kendi bilir.
Sayın Baba Demirören, Beşiktaş’ta vicdanların sesini dinlemeyen, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ciddiye almayan oğlunu çağır...
Babalık hakkını kullan...
Artık oyunun bittiğini söyle.
Bu zavallı Lale Devri’ni sona erdir...
Aileye yük olmadan, Beşiktaş’a daha da fazla dertler açmadan bu dönemi bitir!
Beşiktaş aşkına...
Allah aşkına!
Mesut Özil... Netameli konu
Werder Bremenli Mesut Özil, harikalar yaratırken, bir yandan da Milli Takım defterine kaydının yapılması için çaba gösteriliyor.
Terim’in Euro 2008 öncesinden beri kafasında yatan en büyük tilkinin adı Mesut Özil...
Çok ciddi, sessiz ve akıllı adımlar atılıyor.
Hamit ve Halil Altıntop kardeşlerin bu konudaki çabaları da övgüye değer... Hele Halil hiçbir küskünlük göstermeden Mesut’u iknaya çalışıyor ya, aferin ona.
Sırası gelmişken...
Kayserisporlu Turgay Bahadır’da lastik patladı. Avusturya’nın kabul etmesine rağmen, FIFA zamanını geçirdiği için, Turgay Bahadır’ın Türkiye seçimini artık yapamayacağına karar verdi.
Çok yazık oldu!
Milli Takımlar şimdi daha da gerekli!
Geçenlerde UEFA’nın ulusal takım teknik direktörleri için düzenlediği özel toplantılara katılan Fatih Terim, lider çalışma grubu olarak çok anlamlı mesajlar sundu Avrupalılara...
Hani, Şampiyonlar Ligi’ndeki elitler rekabeti yüzünden kulüp sevgisinin, kulüp coşku ve heyacanının öne geçtiğini, artık ulusal takımların döneminin kapanmakta olduğunu ileri süren yeni görüş sahipleri (!) var ya... Onlara hiç hesaplamadıkları bir pencereden gerçeği gösterdi:
“...Son beş yılda Şampiyonlar Ligi finallerine baktığımızda, bunların endüstriyel futbol ülkelerinin temsilcileri arasında oynanmasına adeta alıştık... M.Utd- Chelsea, Milan Liverpool, Barcelona Arsenal, Milan Liverpool ve Porto Monaco gibi finaller oynandı. Bu finallere herhangi bir Finlandiya, Romanya, Hırvatistan kulüp takımı adını yazdıramadı... Kulüpleredeki final rekabeti, elitlerin dışındakilere kapatıldı. Oysa Milli Takımlar öyle değil. Futbolda ulusların gelişmesi için hâlâ açık ve sağlam bir köprü olarak milli maçlar, büyük fırsatlar sunuyor. Hırvatistan İngiltere’yi yenebilir, küçük bir ülke, güçlü endüstriyel ülke milli takımını şampiyona dışında bırakabilir. Futbolun gelişmesi için, milli takımlar bugün her zamandan daha gereklidir!”
Terim, bu mesajları verirken son 20 yılın istatistiklerini de ele aldı...
Özellikle ülkemizde iç rekabete sıkışıp kalan kulüp futbolu, dış başarılar için hâlâ Milli Takım’ın peşinden gitmek zorunda.
Biz bu değeri kaybetmemeliyiz. Cumartesi günü İnönü’deki maçta, Bosna Hersek’e karşı, elimizde tek bayrakla çocuklarımızı desteklemeliyiz.
Sırası gelmişken...
Kimse Milli Takım üzerinden kendi iktidar gücünü denemeye, kaprislerini kabul ettirmeye kalkmasın.
Şimdilik bu kadarını söylemekle yetineyim, susayım.
Çocuklar diye futbolcularımıza şefkat gösterirken, aman çocuklaşmayalım!