Olimpiyat Oyunları, Dünya Kupası ve Avrupa Futbol Şampiyonası ile ilgili organizasyon kararları, sporun yanı sıra ekonomik ve siyasal konjonktürü de etkiliyor. Dahası, sportif organizasyonlar sonrasındaki gelişim ve değişim mekanizmalarını da hızlandırıyor, tarihe yön veriyor.
Kısa notlarla geçmişte yaşanan sportif olaylara ve organizatör ülkelerdeki gelişmelere bir bakalım...
Tokyo 1964... Olimpiyat ev sahipliğinden sonra Japon demokrasisi gelişti. Japon vatandaşlarının yurtdışına çıkışını engelleyen yasaklar çözüldü. O güne kadar bilinmeyen Japon malları dünya pazarlarında satılmaya başlandı. Japon markaları, Japon otomobilleri Amerika ve Avrupa’da yayıldı.
Moskova 1980... Demirperde, olimpiyat ev sahipliği ile batıya karşı gücünü kanıtlanmak istiyordu. Olimpiyat oyunları, 1989’da demirperdenin dağılmasıyla sonuçlanan büyük çözülmeyi hızlandırdı. Perestroika, demokrizatsia kampanyalarıyla Rusya ve Sovyet cumhuriyetleri, bağımsız ülkelere dönüştüler. 2 kutuplu dünya düzeni bitti.
1988 Seul... Sovyetler Birliği ile Güney Kore, birbirlerini yok sayma, tanımama politikalarından vazgeçtiler. Ortak dış ticaret bankası kurdular. Olimpik boykot dönemi sona erdi. Tıpkı Japonya gibi Kore vatandaşlarına dünyaya açılma hakları tanındı. Yolsuzluk yapan devlet adamları cezalandırıldı. 1990’lı yıllarda dünya ekonomisine damgasını vuran Asya Kaplanları (Japonya, Kore, Çin, Hindistan) büyümeye devam ettiler. Güney Kore büyük bir ekonomik güç olarak kendini kanıtladı.
1992 Barcelona... Olimpiyat Oyunları’nın İspanya’da özerk Katalunya bölgesinde düzenlenmesi, etnik azınlıkların temsil haklarında gelişmelerle sonuçlandı... Avrupa’da ve dünyada birçok azınlık, sesini yükseltmeye ve daha çok hak talep etmeye başladı.
FIFA’yı ikna ettiler
Pekin 2008... Dünyanın en kalabalık ülkesi, 1 milyar 300 milyonluk nüfusuyla global ekonomiye eklendi. Ucuz mal üreterek dünya pazarlarını tehdit eden Çin, yavaş yavaş tüketim toplumuna dönüşmeye başladı. Çinliler çalışarak ürettikleri karşısında daha iyi yaşam standartları ve daha bol çeşitli kaliteli mallara ilgi duymaya başladılar. Dünya, Çin’i büyük bir pazar olarak görmeye başladı.
2010 Dünya Kupası... Futbolda da karar mekanizmaları, geleceği olan ülkeleri aramayı sürdürdü... Irk ayrımı ve insan hakları ihlalleriyle kirli bir geçmişi olan Güney Afrika Cumhuriyeti, Mandela’nın serbest kalması ve ülkeye gelen iç barışın ardından hızla uygar dünya üyeliğine dönüştürülmeye başlandı. Olimpiyat Oyunları’nda çekingen davranan IOC’ye karşılık FİFA, 2010 Dünya Kupası’nın evsahipliğine Güney Afrika’yı uygun gördü.
2014 Dünya Kupası, 2016 Rio Olimpiyatları... Brezilyalılar, deniz altında dünyanın en zengin petrol rezervlerini buldular. Devlet Başkanı Lula da Silva, zengin-yoksul ayrımını azaltmak için bir dizi reform hareketlerine girişti. Zaten zengin kaynaklara sahip olan ülke, bir anda büyüme hızı rekorları kırmaya başladı. Futboldaki kabul edilmiş başarılarını da koz olarak kullanıp önce FIFA’yı ikna ettiler, 2014 Dünya Kupası ev sahipliğini kazandılar. Ardından Uluslar arası Olimpiyat Komitesi sessionunda Başkan Da Silva’nın gözyaşlarıyla suladığı duygu ortamında 2016 Olimpiyat Oyunları’nı Rio’da düzenleme yetkisini aldılar.
Rotaları hiç değişmedi
Spor dünyası, kapitalist batılı liderlerin de etkisiyle hep gelişmelerin ve değişimlerin peşinde koştu... Zaman zaman önemli organizasyonları kendi coğrafyalarına taşıdılar elbette. 2006 Dünya Kupası gibi ve 2012 Londra Olmpiyat Oyunları gibi.
Ama rotaları ve seçtikleri anayol hiç değişmedi... Nerede sosyal, siyasal ya da ekonomik değişim işaretleri gördülerse, oraya taşıdılar sporu...
Ya da 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası için yaptıkları Polonya Ukrayna seçimindeki gibi sisteme katılmakta gecikmiş ülkeleri hızlandıracak kararlar aldılar.
UEFA İcra Kurulu, 28 Mayıs’ta Cenevre’de 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahibini belirleyecek...
Global dünya kantarında bizim de Fransa ve İtalya ile birlikte katılacağımız önemli bir tartı...
Hayır, sadece futbol kriterleri değil, Türkiye’nin dünya ekonomisine, Avrupa kültürüne katacağı değerler de söz konusu...
UEFA İcra Kurulu karar verecek. Ya bizi de Asya Kaplanları gibi güçlü ve yetenekli bir ev sahibi olarak görecekler... Ya da üçüncü adaylığımızı da “Biraz daha çalışın” diyerek “şimdilik” sonlandıracaklar.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Lula da Silva gibi ağlamasını önermiyoruz elbette...
Ama güleryüzlü ve ikna edici kişiliğiyle Türkiye’nin vizyonunu anlatabilir.
Heyecanla bekliyoruz!
Kartal’da Amerikan Futbolu finali
Pazar günü Kartal Bulvar Stadı’nda Amerikan Futbolu Türkiye finalini izledim...
Gazi Üniversitesi öğrenci ve mezunlarından oluşan Warriors (Savaşçılar) takımı ile İstanbul Cavalliers (Şövalyeler) ekibi, hakemlerin çok az sayıdaki faulü işaretlemek ve oyunu durdurmak için zaman zaman sahaya bayrak arttıkları, hiçbiri faul sayılmayan tutma , çekme, düşürmelerle dolu bir mücadele sergilediler. Amerikan futbolu diyoruz ama, ülkemizdeki resmi adı, “Korumalı Futbol”... Türkiye Beyzbol, Softbol, Korumalı Futbol ve Ragbi Fedrasyonu Başkanı Şahin Kömürcü, bana gelişmekte olan ligden söz etti. Tüm sporcular kendi masraflarını kendi ceplerinden karşılıyorlar. Aralarında müthiş bir arkadaşlık, dostluk ve dayanışma var. En büyük destekçileri sevgililer, eşler ve arkadaşlar. Hiç hırlaştıklarını, kavga ettiklerini görmedim. Ama o oval topla beş adım koşabilene de aşk olsun. Zaten başarıyı belirleyen en önemli unsur topu kale çizgisine kadar taşımak...
Gençlik Spor Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kocatepe ile birlikte büyük keyif alarak izledik maçı... İstanbullu Şövalyeler, 18-13 kazanıp şampiyon oldular. Bu oyunda en önemli skor toucdawn’la geliyor. Yani taşıdığınız topu, bir yığın rakip savunmacıdan kurtulup kale çizgisinden öteye geçirerek yere dokunduracaksınız... O zaman 6 sayı alıyorsunuz. Size verilen dört hücum hakkında ilerleyemezseniz, top rakip takıma geçiyor. Burak Şenyuva’nın Cavaliers adına yaptığı touchdownlar sonucu belirledi.
Amerikan futbolunda herkes yıldız olamıyor. Atıcılar, tutucular ya da hücumcular... Sahada 11 kişiler ama kadro en az 40 kişi... Savunma ve hücum kadroları sırayla oyuna katılıyor. Bir de özel takım var... Oyunun başlama anında görev alıyorlar...
Türkiye’de geleceği olan bir spor dalı Amerikan Futbolu... Ya da korumalı futbol. Ben öğrenmeye çalışıyorum... Öğrendikçe de seviyorum.
Bu arada Edirne bölgesi başta olmak üzere Ragbi de Türkiye’nin hayatına katılıyor. Yakında polislerden kurulu takımları izleyeceğiz...
Pazar günümü renklendiren sevgili dostum Kaan Ark’a teşekkür ediyorum.