Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sabahtan beri yüreğim gümbür gümbür atıyor. Basketbolda günlerdir süren Dünya Kupası çeyrek final heyecanıyla futbolda Avrupa Şampiyonası elemelerinin ilk maçı, vücut kimyamı bozmuş durumda. Zaman zaman ter basıyor. Sonra ümitle keyiflenip gevşiyorum.
Elbette, her türlü sonuca açık önemli maçlar bunlar. Siz bu satırları okurken, hem Litvanya hem de İzlanda maçlarının sonuçlarını zaten biliyor olacaksınız.
Benim, o maç sonuçlarına bakmadan, skor tabelasındaki rakamları bilmeden yapmam gereken bir şey var.
Milli Takımlarımıza teşekkür etmeliyim önce.
Memleketin hemen her anlamda bölük pörçük olduğu, çatışmaların, ayrışmaların, tartışmaların, kavgaların ve suçlamaların insanları birbirine düşürdüğü sıkıntılı (ama güzel) bir coğrafyada yaşıyoruz.
...Ve bizi, hepimizi birleştiren en önemli dinamiklerden biri milli maçlar, Milli Takımlar...
Onlar bir araya gelip toplandıklarında (zorlansak da) kulüp rekabetini (ve maalesef düşmanlık duygusunu) biraz unutup sevdiğimiz çocuklarla, sevdiğimiz oyunlara dönüyoruz.
Lig maçlarında, eleştiri dozunun aşılması sonucu küfürle protesto edilen çocuklarımıza, kardeşlerimize milli maçlarda kıyamıyoruz... “Yapma be aslanım!”, “Olur mu be çocuğum?”,”Ahh...Ne yaptın koçum!” diyerek şefkatle, sevgiyle sesleniyoruz.
Milli maçların hepimizi kucaklamasının yanı sıra aklımızı dürten, uyandıran bir yanı daha var. Kulüp taraftarlığı, duygusallıkta tavan yaptırıyor hepimize. Bazı gerçekleri göremiyoruz. Görmek istemiyoruz. Ama milli maçlarda, duygu çıtamız yükselirken, aklımız da uyanışa geçiyor. Duygunun düşünceye vurduğu kilit açılıyor. İstatistikler dikkate alınıyor. Ergin Ataman ve Fatih Terim gibi lider hocalarla analitik zeka devreye giriyor. En yerleşik taktik alışkanlıklar değiştirilebiliyor ve tüm bunlar daha rahat anlaşılabiliyor.
O yüzden diyorum ki: İyi ki Milli Takımlar var... Sizi seviyoruz Bayrak Çocuklar!

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin “büyük” projesi

Fenebahçe’nin, transferde tek futbolcu (Diego Ribas) alarak nokta atışı yaptığını birbirimize söyleye söyleye adeta ezberledik.
Oysa gerçek öyle değil.
Diego Ribas’la “bugünlük” bir hamle yapan Fenerbahçe, geleceğe de yatırım yaptı. Kadrosuna genç yetenekleri kattı.
Bence o genç yeteneklerin en önemlisi Erdi Can Şehit. Henüz 18 yaşında. Ana dili gibi İngilizce konuşuyor. Kolej mezunu. Yeditepe Üniversitesi’nde İşletme, İktisat fakültelerinden birini seçecek. Menacer Erdinç Şehit’in oğlu Erdi Can... Tanrı vergisi müthiş bir sol ayağı var. Üç kişinin arasına cesaretle dalıp rakiplerini ekarte ederek oyun kuruyor, duran topları akıllıca kullanıp gol atıyor, attırıyor. İnanılmaz derecede hızlı, çabuk düşünüyor.
Fenerbahçe, Erdi Can’ı bir proje olarak seçmiş... Yakın gelecekte gerçek bir 10 numara olarak oynatmaya karar vermiş. O yüzden Erdi Can’ı Tavşanlı Linyitspor’a kiralamışlar. Orada yakın geçmişin en iyi 10 numaralarından Ali Nail Durmuş’a emanet etmişler. Bunları kayda geçirelim, unutmayalım diye yazıyorum. Haberin olsun Erdi, seni izliyorum!

Haberin Devamı

ALS: Geçmiş olsun İlyas Tüfekçi

Haberin Devamı

Lig Radyo’da Mehmet Ayan’ı dinlerken şoke oldum. Futbolumuzun gurbetten gelen ilk kahramanlarından biri, İlyas Tüfekçi, ALS hastalığına yakalanmıştı. ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz), bir motor nöron hastalığı... Omurilik, beyin sapı gibi bölgelerde sinir hücrelerinin kaybıyla ortaya çıkıyor. Adalelerinizi kontrol edemiyorsunuz. Yürüme, denge bozukluğu ve ilerleyen evrelerde yatak..
Bu hastalığın geri dönüşü
-şimdilik- yok. Bilimin ve doktorların çabasıyla kontrol altında tutup yaşam süresini uzatmak için elden gelen desteğin verilmesi şart.
Rıdvan Nikolas Erdem kardeşimiz Tüfekçi’nin hastalığını duyurarak önemli bir görev yaptı.
Buzlu suyu kafaya dökerek ALS’ye dikkat çekmek iyi de...
Kimsenin show’a ihtiyacı yok.
Haydi, İlyas’a ve tüm ALS hastalarına destek verelim, gönül borcumuzu ödeyelim. Tüfekçi’lerin yalnız olmadığını gösterelim. (Als-Mnh yardım kampanyası için : als.org.tr/ (0212) 5595919)