Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1) Yargı tarafından hüküm verilip, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur. Bazı spor adamlarının, futbolcuların, teknik direktörlerin, menajerlerin ya da futbolseverlerin, “şüpheli” sıfatıyla gözaltına alınması, sorgulanması ve yargılanması ham bir rekabet anlayışı ile “Oh olsun, iyi oldu!” çığlıkları atılarak kutlanacak bir olay değildir! Bu tür insanların yaşadığı durumdan mutluluk tablosu çıkarmak, insanlığa sığmaz. Sportmenliğe de asla yakışmaz!

2) Havuzdan çıkan balıkları tek, tek elden geçirip, hasta, zehirli, zararlı ilan etmek, havuzun temiz olduğunu göstermez... İçinden çıkanlarla birlikte havuz tümüyle elden geçirilip, temizlenmeli ve orada yeniden temiz ve sağlıklı bir hayatın başlaması için herkes üstüne düşeni yapmalı!

3) Elbirliği ile cüppesiz kulüp avukatlığına soyunup “Şiddet yasasındaki cezalar bireysel... Sorumlular cezalandırılsın, ama takımlar ve kulüp kurtulsun” diye çare üretmeye çalışanlar, Futbol Disiplin Talimatı’na baksınlar. Kendilerinin bile inanmadığı formüllerle hukuku ve sporu kirletmekten, karıştırmaktan vazgeçsinler.

4) Yaratıcı zekaya saygı duyarım. Hele o zeka bir de espri yeteneği taşıyorsa, harikadır. Ama lütfen, bir büyük takımın yaşadığı hüzün verici ve ciddi bir travmaya tanık olurken, rakip taraftar kimliğiyle o takımın yöneticilerine, sporcularına dönük aşağılayıcı geyik ve espri kampanyalarından uzak durunuz. En azından telefonuma ve mail adresime bu tür kirli mesajlar göndermeyiniz. Ölü evinde zil çalıp, göbek atılmaz. Bu namertlikten uzak durunuz.

5) Futbolun masum bir oyun olduğunu unuttuk. Endüstriyel büyüklükler, paralar, hisse senetleri, tesisler, yayın gelirleri ve sponsorluklarla 1 milyar dolarlık dev bir piyasa oluşturduk. Her şeyi kâr, her maçı galibiyet, her turnuvayı şampiyonluk histerisiyle gören gözlerimiz, aradan ruhumuzun uçup gittiğini, vicdanımızın köreldiğini göremedi. Oyunu istatistiklerden oluşan bir bilançoya dönüştürerek, oyuncuların ve yönetmenlerin insan olduğuna boşverdik! Şimdi bu soruşturma en azından sporun ruhunu, olimpizmi, ahlakı, etik kavramını, dayanışmayı ve kurallara uymayı bize hatırlattıysa... Yaşasın spor, yaşasın adalet, yaşasın hukuk!

6) Bazıları, “Nasıl olsa Şiddet Yasası çıktı, derdi olan savcıya başvursun!” diyerek, kendilerine yapılmış ihbarları, suç duyurularını sümen altı etmişlerse, yazılı başvuruları çöpe atmışlarsa... Hele bu insanlar, Türkiye Futbol Federasyonu’nun o günkü ya da bugünkü sorumlu yöneticileriyse... Bir Şike Tahkik Komisyonu bile kurmadan, uykuya yatmışlarsa... Görev ihmalinin hesabını vermelidirler... En azından artık o göreve devam etmemek, istifa etmek gibi bir erdemlilik örneği verebilirler!

7) Yargı süreci elbette uzayabilir. Ama hukuksal kararlar beklenirken, sportif kararlar alınabilir. Bu nedenle TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın, Özel Yetkili Savcı ile Emniyet Müdürü’nden soruşturma dosyasının ayrıntılarını, delilleri öğrenmiş olması yerinde bir harekettir. TFF, 15 Temmuz’a kadar UEFA’ya Avrupa kupalarına katılacak takımların listesini vermek zorunda! Bu listeyi dünkü ziyaretlerin ışığı altında düzenleyebilir... TFF’nin alacağı sportif kararı da herkes saygı ve sükunetle karşılamalı... Bu durumdan zarar görenler ve kâr çıkaranlar dahil!

8) Atalarımızın bize bıraktığı onur mirası var...
Bir: Şeriatın Kestiği Parmak Acımaz!
İki: Ya Kuzgun Leşe, Ya Devlet Başa!


Gümüş kanatlı periler

Kadın Basketbol Milli Takımımız’ın Avrupa Şampiyonası’ndaki muhteşem mücadelesini ve gümüş madalya ile taçlanan final başarısını içtenlikle kutluyorum.
Ne var ki basketbol alemindeki dostlar, bu beklenmedik başarının hemen her aşamasında eleştiri borçlarını unutup işi övgü yarışına dönüştürdüler. (Belki de futboldan bizleri örnek almışlardır)
Örneğin, sevgili dostum Yiğiter Uluğ, Jülide (Sonat) Abla’ya hak ettiği teşekkürü sunarken, Milli Takım’ın eksiklerini sıralamayı, çok iyi yaptığı maç öncesi analizleri ihmal etti. Ünal Özüak dostumuz, Perileri, “Tatlı Cadılar”a dönüştüren çok hınzır bir yazı yazdı ama, avantaj-dezavantaj tartısına bizim yüreğimizden başka şey koyamadı...
Oysa bizim takım, Perilerimiz yani, turnuvanın hücum ribaundu en kötü ekibiydi. Buna dönük bir eleştiri okumadım... Sayı ararken, sürekli dengesiz dış atışları tercih ettik ve çemberden dönen topları (armutları) rakipler topladı. Hidayet’in, Ömer Onan’ın savaşçı ve yaratıcı lider karakterini kadın takımımızda göremedik.
Elbette övgüyü hak ediyorlar... Geldikleri nokta, inanılmaz bir sıçramayı gösteriyor. Ama çok eksiğimiz var. Final oynamak bizi kandırmasın... Olimpiyat elemelerine kadar çok çalışmamız gerekiyor.
Londra’ya sazla, gazla, sözle değil, çalışarak gidebiliriz ancak.
Ve gidebiliriz..
Çalışırsak!