Bir önerim var, Mahmut Bey! Biliyorum, “şöhret, statü ve para sahiplerinin kolay kolay” eğitilemeyeceğini, itirazlara ve önerilere de kulak veremeyeceklerini...
Her konuda en doğru bilginin ve en keskin iktidar kılıcının kendilerinde olduğuna inanırlar, genellikle. Kimseyi dinlemeden, kaale almadan, kendi dünyalarının çerçevesinden kendi gerçeklerini görürler...
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı sevgili dostum Mahmut Özgener de, Tanrı’ya şükür, parasal bakımdan sağlam adamdır.
Babadan tevarüs spor kültürünü de geliştirmiş, hem beyefendiliğiyle, hem de uzun emek yıllarıyla haklı bir şöhrete erişmiştir.
Statü mü ? Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan daha büyük statü mü olur artık?
Bu nedenle kendi istek ve iradeleri dışında kimsenin onları eğitmeye gücü yetmeyeceğini, ne haddime böyle bir hevesim ve iddiam da olmadığını açıkça ortaya koyarak, sadece belki dinler ümidiyle bir öneride bulunmak istiyorum şimdi...
Elinde muhteşem bir etkinliğe, organizasyona ve ilgi alanına dönüşecek bir fırsatı hatırlatacağım kendisine...
Kulağı varsa dinler, etrafını da dinlerse, akil ve uygun bulursa, uygular.
Konuya böyle tersten girişim, TFF Bank Asya 1.Ligi’nin play-off müsabakalarında ortaya koyduğu korkunç “malı mundar etme” hatasından kaynaklanıyor.
Mahmut Bey, ya da Sevgili Başkan, Geçen hafta sonu, Turkcell Super Lig’de kader maçları oynanırken, hem play-off’u Ankara’ya aldı, hem de saatlerde inanılmaz bir ısrar ve inatla ayar yaptı.
Sonuç olarak Türk futbolunun iç organizasyonundaki en önemli organizasyon gölgede kaldı. Ne yayıncı kuruluşun, ne sponsorun, ne spor yazarlarının uyarılarını dikkate aldı Mahmut Bey (ve de federasyon)... İnsanlar, aynı anda iki kanaldan 7 maçı izlemek durumunda kaldılar. Medya, sayfalarını ve programlarını Süper Lig şampiyonluk mücadelesi ile play-off için, layık olduğu biçimde kullanamadı....
Güzelim organizasyon, heba oldu, gölgede kaldı...
Oysa o maçların hiç değilse sonuncusunu, (Kasımpaşa-Karşıyaka) pazartesiye alabilirdi, almadı.
O maçların üçünü de örneğin Bursa’ya alabilirdi, yapmadı.
İnanılmaz bir inat ve ısrarla Ankara Yenikent’e taşıdı olayı.
Bunu anlayabilmiş değilim... İleri sürdüğü nedenlerin hiçbiri de beni ikna etmeye yetmiyor.
Çünkü Mahmut Bey inat ediyor!
Gelelim önerime...
Bank Asya 1.Lig play-off müsabakaları, artık tek maçlı eleminasyon sistemiyle oynanmasın...
Bu yıl görüldü ki dörtlü finalde buluşup son Super Lig biletini almak isteyen tüm hocalar, inanmadıkları, kendilerini zorunlu saydıkları bir ölüm kalım stratejisi uygulayarak anormal savunma taktiklerine yaslanıyorlar. Futbolcular, psikolojik baskıyı kaldıramıyor. Kendilerinden beklenen performansı gösteremiyor.
Görüldü işte Boluspor - Karşıyaka ve Altay - Kasımpaşa maçlarında denklikler bozulmadı, iş penaltılara kadar gitti.
Koca bir sezonun emeği ve yatırımları, bir vuruşa (ya da vuramayışa) kurban gitti.
Her neyse...
Kasımpaşa’nın başarısına ve emeğine saygı göstererek, yine de derim ki:
Play-off maçları, tek devreli lig usulüyle oynansın...
Yani...
Dört takım da karşılaşsın birbiriyle...
Toplam altı maç eder...
Bir pazar günü başlar, her gün ikişer maç oynatarak çarşamba ve cumartesi ile bitirirsiniz.
Kitlelerin heyecanı, umudu, takımların emeği ve çabası daha adil bir tartıya vurulmuş olur böylece...
Üstelik hem medya, hem de (ilgilenenler için) bahisçiler, bu gerçek tartıya gereken ilgiyi gösterirler...
O tek devreli ligden çıkacak ekip Super Lig’e yükselir. Kazanan alkışlanır, başarısı saygı görür... Sportif bakımdan da kimseye söyleyecek söz kalmaz.
Tamam mı Mahmut Bey?
Bir düşünün isterseniz, tartışmaya açın...
Ya da her zaman yaptığınızı yapın, bu yazıyı çöpe atın!
Ne dedim ben?Mehmet Demirkol, Mustafa Hoca’nın Beşiktaş’taki ve tüm kariyerindeki şanslı, şanssız maçları şöyle bir hatırlatırken, sonunda futbolda şans faktörünün elbette var olduğunu yazmış dün...
Ellerine sağlık...
Şans faktörünü kestirme hüküm ve önyargıyla yok sayanlardan değil o! Ne var ki yazısındaki bir cümle beni tedirgin etti...
Ankaragücü - Beşiktaş maçı için yazdığım kritikten esinlenerek “Attila Abi’nin dediği gibi sadece şansla olmuyor” diyor Mehmet.
Sahi, ne demişim ben ?
Sadece şansla oluyor... mu demişim de... Mehmet “olmuyor” itirazını yapmış o cümlede ? Yoksa sadece şansla olmuyor... başka şeyler de var...mı demişim ?
Maç eleştirimi okumayanlar olabilir... Okuyanlar için gereksiz bir tekrar olacak ama, yine de özetle hatırlatayım: Mustafa Hoca’nın şansı da vizyonu da var... Kazanma ihtirası... Yaratıcı felsefesi... Cesareti, pozitif enerjisi ve de emeği... Bunlara saygı göstermek gerek.
Tamam mı ?
Medya sosyetesi Sosyete medyasıFenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, geçen hafta düzenlediği toplantıda, başkan adaylığını açıklarken, sadece spor servisi müdürleri, bazı spor yazarları ve ekonomi editörlerini çağırdı yuvarlak masalara...
Muhabirleri, özellikle Fenerbahçe’yi izleyen muhabirleri kapıdan içeri sokmadı.
Onların emeğine, hak ettikleri saygıyı göstermedi.
Muhabir arkadaşlarımız, karşı karşıya kaldıkları bu durumdan elbette rahatsız oldular.
En başta, spor müdürlerinin onları anlaması, buna göre bir tavır koyması gerekirdi, olmadı.
Bu toplantı Aziz Bey’in kızının düğünü değil. Oraya kimi isterse, davet eder... Ama kamuoyu önündeki kimliğiyle (Fenerbahçe başkanlığı) ilgili bir toplantıysa o, önce muhabirleri çağırması gerekirdi.
Olmadı, ayıp oldu.
Sırası gelmişken, genel olarak bu durumdan rahatsız olmayan, belki bir tür seçkinlik duygusuna kapılarak o protokolden kişisel haz duyan meslektaşlarıma hatırlatmak isterim: Medyanın sosyetesi olmak belki iyidir de...
Dikkat edin, sonunda “sosyete medyası” olmak da var.
Dikkat edin!
Mum eridi, sönmedi!Bilimsel zenginlik ve sosyal sorumluluklarla bu ülkeye adanmış bir hayata saygı ve minnet borçluyuz.
Türkan Saylan, içinde yaşadığı toplumu ve dünyayı aydınlatarak, bir mum gibi eriyerek ayrıldı aramızdan...
Ama ışığı asla sönmedi, sönmeyecek.
Bu örnek yaşamı, son günlerinde “kalbini kırarak” ödüllendirdi (!) bu ülke...
O nedenle Yalçın Doğan’ın dediği gibi, devlet özür dilemeli! Hem de acilen...
Cumhurbaşkanı’ndan bu duyarlılığı ve insani görevi acilen bekliyoruz.
Genç kızlarımıza da bir çağrım var...
Türkan Hoca’nın tüm zorluklarına rağmen hayata inat ve ısrarla bağlanmasının sembolü olan kırmızı ruju sürün dudaklarınıza...
Bu sessiz ve onurlu türküyü hep birlikte söyleyin.
Işıklar içinde uyu Türkan Hocam...
Minnetle, saygıyla, sevgiyle en sportmen duygularla selamlıyoruz seni.
Özlüyoruz!