Diyarbakırspor - Fenerbahçe maçı sırasında, nedense Attila İlhan’ın şiirini anımsadım :
Haliçte bir vapuru vurdular dört kişi
Dördü de maktulün en yakın arkadaşı
Deli Cafer, İsmail, Tayfur ve Şaşı
Üçü kamarot, biri de aşçıbaşı...
...
Cinayeti kör bir kayıkçı gördü, ben gördüm, bir de kulaklarım gördü!
Dizeleri karıştırabilirim... Ama belleğimde kalan o sözler, bir isyanı hatırlatıyor bana... Paris dönüşü Attila İlhan’ın hayattaki tüm duyarsızlıklara karşı isyanını.
O şiiri niye hatırladım?
Hakem Suat Aslanboğa, sert bir temas sonucu Roberto Carlos ile Barış tartışırken olaya müdahale etti biliyorsunuz. Futbolcular da toplandı etrafında.
Sonra Emre Belözoğlu, Aslanboğa ile hakemin arasına girip müdahil (!) oldu. Aslanboğa uyarılarına devam ederken, Emre hakemin koluna vurup bir şeyler (???) söyleyerek Barış’ı aldı ve onunla sadece kendisi konuştu.
Hayretler içinde kaldım...
Aslanboğa şaşkınlıkla bakıyordu... Adeta paralize olmuştu.
İşte vapurun öldüğü an, bu andı!
Hakemin otoritesi sıfırlanmış, Belözoğlu’nun ağır ağabeyliği devreye girmişti.
Aslanboğa bitmişti!
Hayır, otoritesine sahip çıkmalı, o koluna vurma eylemine kart göstermeliydi.
Bana göre kırmızı da olabilirdi ama, en azından bir sarı!
Suat Aslanboğa hiçbir şey yapmadan, sapsarı bir yüzle devam etti.
Sonrasında bir faul bahanesiyle sarı kart çıkardı Emre’ye...
Ama dedik ya, Haliç’teki vapur ölmüştü.
Kim dedi, nerede dedi?
Trabzonspor, Manisa deplasmanında Isaac Promise’nin golüyle yenilince, maç yorumları arasında birinin “ Beter olsunlar” dediğini duydum...
Sonra da şöyle devam ettiğini :
“- Bunlar hiçbir zaman toparlanamaz, akıllarını başlarına alamazlar. Yakında Broos’u gönderirler, Ünal Karaman’ı nöbete dikerler. O da sezon sonunu bulamaz uzak doğudan Güneş’i getirirler!”
Kim mi söyledi ? Vallahi bilmiyorum...
Trabzonspor hakkında o kadar gevezelik yapılıyor ki, karıştırıyorum.
Belki günün birinde ortaya çıkıp daha net bir şekilde paylaşır bizimle görüşlerini!
Gökhan’ın parası nerede?
Beşiktaşlı Gökhan Zan göz göre göre görülmezden gelinerek Beşiktaş’tan dışlandı ya, tüm hakları da buharlaştı.
Çocuğun yakın çevresine şunları söylediğini duydum “En az 500 bin TL alacağım var. Maç başına ödenmeyen haklarımla birlikte 700 bini bulur. Bu emeğin üstüne soğuk su içemem. Beşiktaş’ı da kimselere şikayet edemem!”
Sayın Başkan Demirören,
İşçilerinizin maaşını teri kurumadan öderken, Gökhan’ı unutacağınızı sanmam.
Bu bir ceza mı? Yoksa ihmal mi?
Bu kadar gecikme ayıp değil mi?
Kargalar gak demez sadece
Mustafa Hocam kızmış, köpürmüş... Kendisine karşı yapılan ağır eleştiriler karşısında açmış ağzını, yummuş gözünü.
Ağır leştiriler nerede yapılıyor? Medyada.
Hepimize birden bir sıfat yakıştırmış: Leş kargaları!
Vasıf Öngören’in tiyatro eseri “Asiye nasıl kurtulur?”u hatırladınız mı ?
Koro ne diyordu oyunun sonunda:
Burnu kurtulmaz pislikten
Kılavuzu karga olanın!
Öyledir, diyelim... Kargalar gak demez sadece... Doğanın bir parçasıdırlar. Ceviz ağaçları örneğin, onlar sayesinde dağ başlarında boy verirler. Asıl leş yiyiciler kargalar değil, akbabalardır... Mustafa Hoca yanlış bir ezberden yola çıkıp “Leş kargaları bana kılavuzluk yapamaz” demiş...
Dönem dönem aramıza katılarak değerli görüşlerini bizimle paylaşıp bizim aracılığımızla kamuoyuna duyururken bülbül mü oluyordu ? Bilemem.
Şunu söylerim :
Sevgili Hocam, anlatılan o ki Sinan Engin’e kızıp bizim üzerimizden gürlemişsin.
Olmamış.
Bizler seni anlıyoruz. Keyifsizliğini, çözüm alternatiflerinin kıtlığını biliyoruz. Ülkenin en kararsız yönetimlerinden biriyle çalışıyorsun, farkındayız. Ama bütün bunların vebali niye bizim sırtımıza yükleniyor?
Seni övenler de bu “leş kargaları” değil mi ?
Neyse...
Ben çok kızamam sana... Kıyamam...
Öfke nöbetlerinden kurtulup kendi ılıman iklimine dönmeni dilerim.
Gözlerinden öperim!