Abdullah Avcı ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor takımı büyüklerin belalısı... En çok da Beşiktaş'ın!
Her defasında takım olmanın, takım oyunu oynamanın dersini veriyorlar bize.
Büyük takımlara karşı çok özel bir motivasyonla santraya geliyorlar, ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Kendi yarı alanlarında toplaşmadan, savunmaya gömülmeden, adam gibi her yerde basarak, yardımlaşarak, kimseden de ekstra bir katkı beklemeden büyük bir dayanışma örneği sergileyerek oyun oynuyorlar...
Kendi adıma ben bu dersi her defasında yeniden okuyor, dinliyor ve öğreniyorum...
Ama Beşiktaşlılar'ın hocası değişiyor, kadrosu değişiyor, yıldızları geliyor, bir türlü öğrenemiyorlar...
Öğreninceye kadar daha çok tekrar edilecek bu ders... Ne zaman öğrenirler, onu bilemem!
Bernd Schuster sezona çok iyi bir başlangıç yaptı. Quaresma ve Guti de öyle... Ama heyecanlarını ve coşkularını anlaşılan o ki, çabuk eskitmişler.
Schuster, Zapo ile Bobo'yu tribüne çıkarıyor. Tayfur'u zaten çoktan kulübeden sürmüş.
Ferrari'nin yanına genç Ersan'ı koyuyor, Guti kulübede... Tabata kulübede... Beşiktaş'ın savunması, orta alanı, ileri ucu, hep değiştirilmiş, ayarı bozulmuş bir makina gibi... Kasnaklar yalpalıyor, dişliler dönmüyor. Ben şimdi soruyorum; Delgado'nun orada ne işi var? Bu kadar kötü Nihat'ı sahada tutmanın alemi ne! O kadar çok adam aksıyor ki, Rızvan'ın markajından bunalan Quaresma da kayıpta... Zavallı Ernst orta alanda tek başına. Onun da kimyası bozuluyor. Top kaybetme şampiyonu Delgado'yla, ayağının tadı kaçmış Nihat'la, dağınık Holosko'yla Beşiktaş hiçbir şey yapamıyor, Büyükşehir defansı doldur boşaltla dağılacak çözülecek bir ekip de değil. Sonradan Guti'yi, Tabata'yı oyuna almasına rağmen Schuster, Büyükşehir belasından kurtaramadı kendisini. Skor daha da büyüyebilirdi. Beşiktaş savunmasının ofsayt tuzaklarına en az 12 kez düşmeyip bunların yarısında derin toplarla buluşsalardı Büyükşehirli futbolcular Beşiktaş'a tarih dersi de verebilirlerdi.
Kaleci Cenk bize rahmetli Ali Artuner'in emaneti gibi. Bu çocuğu seviyoruz. Dayısı gibi unutulmaz bir file bekçisi olmasını istiyoruz. Ama aşırı güven kalecilikte büyük sorun yaratır. Maçın başında taca attığı topu rakibi yerine yerden alıp zaman geçirmesi Aydınus'un çok doğru bir sarı kartı ile cezalandırıldı. Belki yalnız olduğu için bu işi bilerek yaptı ama çok tehlikeli bir oyun... Dünkü iki golde de savunmanın uyuşukluğu, Ferrari'nin ağır kusuru var. Bunlar için Cenk'i suçlayamayız. Zaten çocuk kaleci mi, libero mu bir türlü karar veremedi.