Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Futbolun vazgeçilmez adamı “hakem”, futbol tartışmalarının vazgeçilmez adamı oldu yeniden. Bunun açık bir nedeni var. Verdikleri vermedikleri kararlar birbirini tutmuyor. Kart gösterme kriterleri kurallara değil, tepkilere ve maçın oynandığı sahaya göre değişiyor.
Dahası, hemen her kulüp eskisi kadar konuşup hır çıkarmasa da hakem kararlarını, hakem seçimlerini ve hakemin tercihlerini “iktidar kavgasının bir parçası” olarak kenarda tutuyor. Sıkıştığı zaman hazır konular gündeme geliveriyor.
Sadece geçen haftaya bakarak İstanbul’un iki yakasında Fenerbahçe ve Galatasaray’ın maçlarını yöneten hakemlerin kötü performanslarını görmek dahi yeterli. Kaldı ki uygulamalara baktığınızda hemen her maçta hakemlerin kurallara, o kuralların uygulanması ile ilgili yorumlara çok farklı yenilikler(!) ve derinlikler(!) kattığına da tanık oluyoruz.
Haydi, biraz daha özele gidelim...
Selçuk Dereli’den başlayalım.
Galatasaray Büyükşehir Belediyespor gibi göreceli olarak “kolay” bir maçta kural gereği vermesi gereken penaltıyı vermiyor...( Bebbe’nin Kewell’ı belinden tutması) Metin Tokat’ın önemsemediği Baros’un cezaalanına girerken düştüğü pozisyonda da penaltıya hükmetmiyor, ama “ağır” bir yorumla Çek futbolcuya sarı kart gösteriyor! Hayır orada hakemi aldatmaya yönelik bir kasıt yok!
Dereli’nin başka çelişkileri de var...
Tıpkı Fenerbahçe Ankaraspor maçında Yunus Yıldırım’ın, Edu’nun Murat Tosun’a cezaalanında yaptığı faulü penaltıyla cezalandırmaması gibi...
Yunus Yıldırım aşırı şefkati ile aşırı duyarlılığı arasında gidip geldi futbolcular...
Ben bu maçlardan birer komplo teorisi çıkaracak değilim. Başka maçlarda da hakemler sürekli hata yapmaya devam ediyorlar.
MHK Başkanı Oğuz Sarvan’ın iyi niyetine inanıyorum. Hakemlerin dürüstlüğüne de.
Ne var ki Selçuk Dereli dediğiniz zaman akan sular duruyor. Faal Futbol Hakemleri Derneği Başkanı o!... FIFA listesinden Avrupa’da en çok maç alan hakem o! Genç hakemler için hem lider, hem de örnek alınması gereken bir usta. Bu ustanın maçlarında o kadar gariplikler oluyor, öyle yanlışlar yaşanıyor ki, usta ustalığından hiç kaybetmiyor. Liderliği aynen devam... Listedeki yeri garanti. Yaptığı yanlışlara rağmen nonstop düdük çalmaya devam ediyor. Keza Yunus Yıldırım gibi “kitabında penaltı yazmayan” bir hakem de “sürekli tercihe” mazhar oluyor. Cüneyt Çakır’ın da hataları yanına kâr kalıyor...
Kimse yanlış anlamasın... Ben genç arkadaşları adına yakınıyorum sadece... Onlarda “Durumu idare eder, görülmesi gerekenleri görmezsen, gözde olursun!” gibi bir anlam çıkarabilirler mi bu ayrıcalıklı uygulamalardan? Maalesef evet, çıkarabilirler.
Düdüğü bırakalı yıllar oldu... Sevimli ve sempatik değildi belki. Yüzünün güldüğünü hemen hiçbir maçta görmedim. Ama adam herkesin güvenine, saygısına sahipti. Verdiği ve vermediği kararlar o kadar uzun boylu tartışılmadı. Hatta verdiği yanlış bir kararın düzeltilmesi için çaba gösterdi. Eşine rastlanmamış bir uygulama ile Nobre’nin kendini uyduruk yere atmasından dolayı kırmızı kartla iki maç cezalık duruma düşen Samsunspor kalecisi Kerem’in cezası kaldırıldı.
Neden ? Herkes ona inanıyor, güveniyordu da, ondan!
Serdar Tatlı futbolumuzun en gergin en çetrefil maçlarını onurla, başarıyla huzurla yönetti.
O gittikten sonra aynı bize güven duygusunu yaşatan başka bir hakem çıktı mı ? Hayır!
Oysa onun döneminden daha çok bize bir Serdar Tatlı lazım!
Bu sistem, bu düzen böyle bir hakem yetiştirir mi ?
Bilmem... Ara ki bulasın!

Haberin Devamı

Gazozuna milli maç
Biliyorsunuz, global dünya düzeninden futbol da etkileniyor. FIFA ve UEFA milli takımlara belirli tarihlerde hazırlık maçı yapma fırsatı veriyor. Size daha uygun bir zamanda maç düzenlemeniz artık o kadar kolay değil.
Viyana’da oynanacak Avusturya Türkiye milli maçı da Dünya Kupası eleme grubundaki en çetin rakibimiz İspanya’ya hazırlık anlamında çok büyük bir değer taşımıyor.
Neredeyse “gazozuna maç” diyeceğim ama, dilim varmıyor.
Bir kere Avusturya, İspanya ile hiçbir futbol benzerliği olmayan bir ülke.
Bizim için taşıdığı zorluk derecesi İspanya kadar önemli değil.
Avusturya 50 yıl önceki gibi bir futbol ülkesi de değil...
Dönüp bizim kadroya bakarsanız, her milli maçtan önce yaşadıklarımız tekrarlandı : Sakatlanan Semih ve Arda takımdan çıkarıldı...
Elde kalan sağlamlara ek olarak kadroya Selçuk Şahin davet edildi.
Fatih Terim yine de bir anlam kazandırmaya çalışıyor bu maça... Kadroya çağırdığı bazı futbolculara bakarsanız (Sinan Kaloğlu ve Eren Güngör gibi) verdiği mesaj “Her futbolcuyu izliyorum. Gözlerim üzerinizde!” anlamına geliyor... Arada Gökhan Gönül gibi sıçrama yaparak kendini geliştiren olursa, kuşkunuz olmasın, o futbolcuyu mutlaka çağırır Milli Takım’a.
Yeni yüzler göreceğiz. Skoru umursamadan “Acaba bizim oyun karakterimiz gelişiyor mu ?” sorusuna yanıt arayacağız.
Yeniden Avusturya’ya dönersek...
Karel Brückner, artık terk edilen pivot santrforlu oyun anlayışını Çek Cumhuriyeti’nden (Koller) sonra Avusturya’da da gündeme getiriyor.. İki adet Hakan Şükür var elinde (1.92’lik Salzburg’lu Marc Janko ile Twenteli Sırp asıllı Makro Arnavutoviç ).
Savunmada daha sıkı oynayan, havadan uzun top kullanan daha disiplinli bir Avusturya...
Oysa Euro 2008’in Avusturya’sı benim için daha eğlenceli, daha heyecan vericiydi. O günlerin kalecisi Macho’yu, sakatlığından dolayı oynayamayan Ümit Korkmaz’ı özleyeceğim.
Belki her iki takımdan yeniler de heyecan verir bana...
Bekleyip göreceğim.

Haberin Devamı

Kartal Yuvası’nda kardeşlik
1. İl Spor Güvenlik Kurulu’nda Bursaspor Beşiktaş maçına Beşiktaş taraftarlarını kabul etmemek, sadece Bursa doğumlu olduğunu kanıtlayan Bursaspor taraftarlarına bilet satılması kararını almak, bu devletin bir ayıbıdır. Bu kararla kamu, sorumluluktan kaçınmıştır.
2. Maç öncesi her iki kulüp yöneticilerinin yaptıkları karşılıklı demeç savaşları da ayıp listesine dahil edilmelidir. Unutulmamalıdır.
3. Biraz geç de olsa Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun duruma el koyması, bir tavır ve duruş sergilemesi, devlet eliyle kulüplerin de duruşunu düzeltmiştir.
4. Türkiye Futbol Federasyonu, Bakan’ın müdahalesine bile gerek bırakmayan “proaktif” bir eylemle daha barışçıl bir ortam sağlayabilirdi, treni kaçırmıştır. Özerklik sadece mali mevzuatı değil, futbolun tüm yönetimini kapsamalıdır.
5. Küfretmeyen Bursaspor taraftarlarına ve her iki takımın iyiniyetli futbolcularına teşekkür etmek gerekir...
6. Her iki kulüp yöneticilerine bir sitem: İlle de Devlet Bakanı’nın ilgilenmesi mi gerekiyordu? Sivil iradenizle bu barışı gerçekleştirseydiniz incileriniz mi dökülürdü?
7. Beşiktaş’ın ligin ikinci yarısındaki Bursaspor maçı, tam anlamıyla sıcak bir kardeşlik ortamına dönüşmelidir. Bu saçmasapan kin ve nefret süreci artık bitmiştir. Kartal Yuvası’nda (İnönü) kardeşlik istiyoruz. NOKTA...