Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, nihayet beklenen kararını açıkladı. Bu kararların ne kadarı vicdani, ne kadarı hukuki, ne kadar sindirilebilir, tartışmalıdır.
Bizim işimiz hukuk değil...
Hukuka her koşulda saygılıyız. O nedenle kararları içimize sindirsek de sindirmesek de Yargıtay’ın kararını bekleyeceğiz.
Aynı saygı ve aynı sabırla.
Hakim Mehmet Ekinci’nin verdiği “tahliye” kararlarını ise sevinçle karşılıyoruz.
Özgürlüğün değerini ve tadını bildiğimiz için. Özgürlük olmadan yaşama sevincinin de olmayacağına inandığımız için.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’la Olgun Peker, İhan Ekşioğlu ve Yusuf Turanlı’nın sevdikleriyle birlikte bu son bekleme sürecini özgür ve sağlıklı biçimde aşmasını dileriz.

Haberin Devamı
Bu makas can yakar

Hukukçu değiliz ama gazeteciyiz... Yine de kararı uzmanlara sorarak, sorgulayarak, sportif pencerelerden bakarak haddimizi aşmadan anlamaya çalışıyoruz.
Hukukçular, Mahkeme’nin kararında kanıtların somut olmadığına inanıyorlar. Dinlemelerin yakıştırma ile değerlendirildiğini söylüyorlar. İddianamede silahlı örgüt kavramı yer aldığı halde, karar içeriğinde bu kavramın olmadığını ileri sürerek “Özel Yetkili” Mahkeme’nin duruşmalar sırasında bu davadan çekilmesi, dosyayı normal bir mahkemeye bırakması gerektiğini dile getiriyorlar. Kimi hukukçu da iddianamede yer alan konuların yargılama sırasında gündemden kalkmasına rağmen, Mahkeme’nin görevine devam etmesini normal karşılıyorlar.
Hakim Mehmet Ekinci, Yargıtay’ı bekleme sürecinde tahliye kararlarını verirken başka büyük davalarda da örnek oluşturabilecek bir yol açıyor. Tutukluluğun çileye dönüştüğü ve eleştirildiği bir dönemde bu kararı çok önemsemek gerekiyor. Yargıtay son kesin kararını verene kadar başkanlık ve yöneticilik yapmak, müsabakaları seyretmek yasakları da yürürlüğe konmuyor.
Görüştüğüm hukukçular, savcının esas hakkındaki mütalaası ile mahkeme kararlarının örtüşmediğini, bu nedenle Yargıtay’ın bu kararları tümüyle onaylamasının zor olduğunu söylüyorlar. Öte yandan şöyle bir istatistik de var: Mahkeme kararlarının ancak yüzde 4’ü Yargıtay’dan dönüyor. Hakim Mehmet Ekinci’nin de bugüne kadar verdiği tüm kararlar Yargıtay tarafından onanmış. Hiçbiri geri dönmemiş!
Hukukçular tartışadursun, hep beraber sabır ve merakla bekleyeceğiz.
HHH
Gelelim sportif disiplin kararları ile adli yargı kararları arasındaki makasa...
Arada neredeyse 180 derecelik açıklık, zıtlık var... Evet, sportif disiplin kriterleriyle adli yargı kriterlerinin farklılığı bir gerçektir. Bunu unutmayalım. Ama fark, “akla kara” olmamalıydı.
Hele ki Etik Kurulu, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu’nun da hukukçulardan oluştuğunu dikkate alırsak bu makas açısını anlamak iyice güçleşiyor.
İşte vicdanları rahatsız eden mesele bu!
UEFA’ya dönersek... UEFA, esas olarak federasyonların, onların bünyesindeki sportif kurulların kararını önemser. Yargı kararlarına öncelik tanımaz. Ama söyler misiniz, sportif disiplinle adli yargı birbirine bu kadar uzaksa UEFA nerede duracak?
Bize göre tıpkı savcının esas hakkındaki mütalaası gibi, yargıcının kararları da UEFA Kontrol ve Disiplin Komitesi’nin masasında duracak.
İyimser görüşe göre, UEFA artık Türk takımlarıyla ilgili hiçbir karar almayacak. Ama kaygılı olanlar da var. Ben ikinci gruptayım. Merak ve endişeyle bekliyorum.
Konuştuğum hukukçular, CAS’ın spor adamlarının suçlarına karşı kulüplerin dolaylı sorumluluğunun hukuka aykırı olduğuna dair bir kararından söz etti. Ancak UEFA, kulüplere karşı gücünü korumak amacıyla bu karara uzak duruyormuş. Bu defa nasıl duracak, bilemiyoruz.
Yaşadığımız 365 sıkıntılı gün ve dertli bir süreçten sonra yargının ve federasyonun kararlarını da bir kenara bırakarak şunu derim:
Maalesef futbolumuz kirlenmiş durumda! Tıpkı doğaya karşı yaptığımız gibi futbolu da hep beraber kirlettik.
Şimdi bizim arınmaya, aklanmaya ihtiyacımız var...
Gelin 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası adaylığından vazgeçelim.
Bizim olimpik bir banyoya ihtiyacımız var. Sporun güzelliğini, ahlakını, dayanışmasını, heyecanını 2020’de İstanbul’a getirelim!

Sultanlar, periler, melekler

Önce Filenin Sultanları... Sonra da Potanın Perileri...
Erkeklerin yapamadığı işleri yaptılar, 52 yıldır hasretle pişen yüreğimize çifte su verip çelik gibi iradeyle olimpiyat vizesini kaptılar.
Ardından Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 4 altın, 2 gümüş, 1 bronzla gelen mutluluk... Tabii, Helsinki’de Polat Kemboi Arıkan’ın gösterdiği delikanlılığı elbette alkışlıyoruz. Ama Nevin Yanıt, Gülcan Mıngır ve Aslı Çakır Alptekin’in kazandığı şampiyonluklar altından daha da değerli.
Bir genç kızın hem de nikaha giderken, düğün arabasında eşinden öldüresiye dayak yediği, eski eşlerin utanç verici cinayetlerle öldürüldüğü, kadının lafta çiçek sayıldığı ama her türlü saygısızlığa muhatap olduğu bir ülkede kızlarımızın yarattığı pozitif enerji çok değerli. Hepsi de kızım yaşında...
Ama ben onların ellerinden öpüyorum...
Sırası gelmişken... Avrupa şampiyonalarında podyuma çıkan, olimpiyat oyunlarında rekor katılım sağlayan bu çocuklara, devletin yüksek makamlarından henüz bir kutlama daveti gelmemiş... Çankaya veya Konut çok mu uzak bu çocuklara? Hiç sanmıyorum. Gündem yoğun ama, onlara da ayrılacak zaman olmalı!

Prandellliiiiii!

Cesare Claudio Prandelli, İtalya’yı değiştiren, futbolu tat ve renk getiren, takımını Euro 2012’de finale taşıyan adam. Yaptığına devrim diyemesek de dünyanın en tutucu defansif futbol anlayışını değiştirdiği için finalde İspanya’ya (dünyanın en iyi takımına) 4-0 yenilmesine rağmen onu takdir etmeliyiz.
Cesare ile Manuela (Caffi) birbirlerine aşık olduğunda 18 ve 15 yaşındaydılar. 1982’de evlendiler. Bu evlilikten Caroline ve Nicolo adlı iki çocukları oldu. (Nicolo İtalyan Milli Takımı’nda kondisyoner). Prandelli, 2004-2005 sezonunda hayallerinin takımı Roma’ya teknik direktör oldu. Ama gelin görün ki, Manuela kansere yakalanmıştı. Eşinin zor zamanlarında elini tutabilmek, ona yoldaşlık edebilmek için Roma’yı bıraktı. 26 Kasım 2007’de Manuella Prandelli öldü. O, son nefesine kadar hayat arkadaşının yanındaydı.
İşte benim kahramanım. Cesare Claudio Prandelli... Adam,baba,koca,hoca... Delikanlı, usta, insan ve sevgili...
Anlıyorsunuz değil mi? Prandellliiiii!