Turkcell Super Lig’in ilk yarısı, yıllardır alışık olduğumuz görüntüler ve gürültülerle bitti. Yine kaçan goller, yine hakem hataları, yine yönetici isyanları...
Ama her şeye rağmen bu yıl da ligin değerini bilmemiz gereken bir özelliği var :
Rekabet alanı genişliyor... Zirveye ortak takım sayısı artıyor. Geniş rekabet alanında ayrıca giderek artan bir yoğunluk da var.
Üç Büyükler, Bursaspor, Kayserispor ve de Trabzonspor... Hiç kuşkunuz olmasın, bu ligin zirvesindeki mücadeleyi ikinci yarıda da artan bir tempo ile sürdüreceklerdir.
Şimdiden söyleyelim, bu sezon şampiyonluk yarışının son dört haftaya kadar çoklu koşularla süreceğini, zirve grubundan kolay kolay hiçbirinin kopmayacağını düşünüyorum.
Süper Lig’i yıllardır Fenerbahçe Galatasaray rekabetine indirgeyip sürekli olarak ikili yarış ya da düello dizayn etmeye heveslenenler, en azından otuzuncu haftaya kadar avuçlarını yalamak zorunda kalacaklar. İki ezeli rakibi olağanüstü gayretlerle parlatıp pazarlayarak ötekileri yok sayan zihniyet, artık pek de sağlıklı görünmemektedir.
Fenerbahçe’nin, Başkan Aziz Yıldırım’ın kongrede verdiği “üst üste üç şampiyonluk” sözüyle ne kadar baskı altında kaldığı, ne kadar bunalıma girdiği hiç unutulmamalı. Yıldırım, peşpeşe puan kayıplarından sonra takımıyla ilgili özeleştiri yapmak yerine TFF, MHK ve öteki kurullarla birlikte hakemleri de suçlamış, Kulüpler Birliği başkanlığından ayrılacağını açıklayarak yeniden eski kaos yıllarına dönmüştür. Son iki haftada tanık olduğumuz Fenerbahçe lehine hakem hataları, acaba bu kaos ortamının mı sonucudur ? Bilemiyoruz. Bildiğimiz, Aziz Bey’in şimdilik sessiz ve ilk yarı liderliği başarısıyla huzurlu olduğudur. Oysa hakem yanlışlarından şikayet eden tecrübeli bir başkanın, Ankaragücü ve Trabzonspor maçlarındaki iki önemli hatadan sonra da vicdani bir ses vermesi gerekirdi. Böyle bir sesi duyamadık.
Sabır, sabır...
Her neyse... Bu kültürü uzun yıllar değiştiremeyeceğimizi biliyoruz.. Kendi kendimize sabır diliyoruz.
Zirvede soluk soluğa yarışı sürdüren her takımın zenginliği ve güzelliği kadar yanlışı ve sıkıntısı da var.
Galatasaray örneğin, bir yandan savunma zaaflarına çare bulamıyor, öte yandan sürekli olarak Rijkaard’ın kariyerinin sorgulanmasından da kurtaramıyor kendini. Bursaspor, futbolcularını sürekli “mezata çıkarmış” bir takım pozisyonunda... Herkesin gözdesi Sercan ama, onun da ilk yarı performansı beklendiği kadar devamlılık göstermiş değil. Volkan Şen de transfer pazarının çekici oyuncularından biri. Bursaspor’un stratejik hedefi nedir ? Gözde futbolcularını satarak para kazanması mı, yoksa Ertuğrul Sağlam’ın elindeki kadroyu daha da güçlendirerek futboldaki Olimpos’un zirvesine çıkmak mı ?
Kayserispor, yıllarca outdoor reklamcılık örnekleri de vererek Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz’u satmamak için direndi. Sonunda yol ayrımına geldiler. Kendi adıma bu zoraki birlikteliklerin makul zamanı aştığını düşünüyordum. İki oyuncunun takımdan ayrılma süreci tamamlandıktan sonra gördük ki Tolunay Kafkas, asıl kafasındaki takımı inşa etmek için epey yol almış. Daha çok uzun yolu var... Yine de Kayserispor doğru yolda olduğunu gösterdi.
Ligin en yaman çelikisi Beşiktaş’ın durumu...
Turkcell Super Lig’in en az gol yiyen takımı (10) onlar... Rüştü ve Ferrari’nin durumundan ikinci yarıda nasıl etkilenecekler bilmiyoruz ama, bu savunma tüm takımların savunmalarından daha çok güven veriyor.
Beşiktaş’ın forvetlerine gelince... Takımın bulunduğu yerle tam bir terslik sunuyorlar bize...
Beşiktaş, zirvenin beşinci takımı... En az gol atma klasmanı yaptığınızda da Beşiktaş, küme düşürülen Ankaraspor (0) dahil, Denizli (11), Manisaspor (16) ve Diyarbakırspor’dan (17) sonra 20 golle yine beşinci.
Bu bal yapmayan arılarla Beşiktaş’ın işi çok zor. Denizli bu yaman çelikiyi gideremezse, takımıyla birlikte en büyük hayal kırıklığını da yaşayabilir.
Katalonya sıkıntısı mı?
1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları’na Paris üzerinden üç aktarmayla yaklaşık 20 saatte ulaşabilmiştim... O gün Tanrı’ya yakardım : “N’olur, bundan sonra gideceğim her yere beni tek seferde gönder” diye...
Sonraki olimpiyat ve dünya kupalarına hep direkt uçuşlarla, Türk Hava Yolları ile ulaştım. Seul’den Atlanta’ya, Milano’dan Paris’e, Madrid’den Pekin’e kadar hep o bayrak filonun gururlu yolcusu oldum.
THY, dünyanın her yerinde benim evim oldu.
Türk Hava Yolları, bence dünyanın en büyük kulübü olan Barcelona’nın resmi taşıyıcısı olunca da sevindim. Kevin Kostner’lı zorlama reklam kampanyasından daha etkili, daha canlı bir tanıtım fırsatıydı bu.
THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin’in istifasının bu sorunlu sponsorluk anlaşmasıyla ilgili olduğunu duydum...
Olayhaber.com’da ilginç haberlere imza atan arkadaşım Olay Tan’ın yazdığına göre İspanyolların direkt uçuşları engellemesi, uçakta yapılan “Yaşasın özgür Katalonya!” anonsuna dayanıyormuş. İspanyollar, Dışişleri Bakanlığı nezdinde durumu protesto etmişler... Bu gelişmeler Karlıtekin’in istifasıyla sonuçlanmış.
Gerçek durum nedir, bilmiyoruz. Bu iddialara mutlak bir yanıt verilecektir. Ben, sorunun kısa sürede çözülmesini ve THY’nın bir dünya filosu olarak dünya şampiyonunu uzun yıllar taşımasını diliyorum!