Gündemimizde “Avrupa Bakanı” olarak yer alan Egemen Bağış, “2020 Olimpiyatları kaçarsa sorumlusu Gezi eylemcileridir” demiş... Zamansız, farklı algılar ve etkiler yaratan olumsuz ve kırıcı bir demeç bu.
Her şeyden önce İstanbul’un rakipleri Madrid ve Tokyo için, “Türkler kaybetme psikolojisine girdi” gibi bir kanaat oluşur ki bunu Bağış da arzu etmez!
İstanbul, Tokyo ve Madrid, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin 7 Eylül’de Buenos Aires’deki 125. sessionunda son kez kantara çıkacaklar. Evaluation Commission (Değerlendirme Komisyonu) raporundan sonra Lozan’da yaptıkları sunumu “son sözleriyle” tekrarlayacaklar. Sonrasında oylamalara geçilecek, 2020’nin ev sahibi belirlenecek.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Buenos Aires’de Türk delegasyonuna liderlik yapacak, olimpik kürsüden dünyaya seslenecek. Her neyse, Türkiye’nin öncekilere oranla en hazırlıklı, en donanımlı ve en güçlü haliyle Buenos Aires’te oylamaya çıkacağını söyleyebiliriz. Unutmayalım, Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, IOC delegeleri önünde ağlayarak 2016 Olimpiyat Oyunları’nı Rio’ya taşımıştı... Tony Blair de İngiltere Başbakanı olarak IOC Genel Kurulu’na gitti ve 2005’te oyunları Londra’ya getirdi.
Recep Tayyip Erdoğan’a da Blair ve da Silva şansı dileyelim.
Gezi olaylarına gelince... Eylemcilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar, Başbakan’ın takındığı siyasal tavır, bize tek kelimeyle “canlı” bir toplumda yaşadığımızı gösteriyor, dünyaya böyle bir durumun varlığını kanıtlıyor. Kanı kaynayan gençlerimizle polisimiz, savcımız, siyasetçimiz ve medyamızla birbirimizi en sıcak biçimde eleştirip üzebiliyoruz. Kırabiliyoruz. Tüm bunlar, duyarlı, dinamik ve demokratik bir toplum olduğumuzun göstergesi. Demokrasimizin yeterliliği konusunda her türlü tartışma yapılabilir ama Türkiye, istikrarsız, buyurgan rejimlerin, iç savaşların can aldığı bir orta doğu ülkesi de değildir. IOC dahil, tüm dünya bunu bilir!
IOC, 1936’da Berlin’i, 1988’de Seul’ü, 2008’de Pekin’i seçerken çok mu hassas davrandı dersiniz? Hayır, hiç de öyle olmadı. Aksine kargaşa halindeki o ülkelere olimpiyatı götürürken, aynı zamanda daha uygar, daha demokrat ve daha olimpik bir yaşamın umuduna sarıldı. Almanya’da yanıldı ama Çin ve Kore seçimlerinde çok da isabetli davrandı.
Egemen Bağış, olimpik danışanlardan aldığı raporlara dayanarak mı konuştu? Yoksa bir ön sezi mi söyledikleri? Bunu bilmiyoruz... İstanbul kazanır ya da kaybeder... Sonucu şimdiden Gezi’ye bağlamak hem haksızlıktır, hem de yanlıştır!
Fatih Terim... Allah derim!
Rahmetli karikatürist ağabeyimiz Semih Balcıoğlu, güzel bir kadın gördü mü “Allah!” derdi... Kış ortasında bahar gibi güneşli bir gün yaşıyorsak, derin bir nefes alır “Allah!” çekerdi. Güzel bir karikatür, Galatasaray’ın attığı bir gol, iyi bir yazı, patrondan (Kemal Ilıcak) gelen zam haberi Semih Abi ile Allah’ı coşkuyla buluştururdu...
Fatih Terim adını Milli Takım teknik direktörlüğü gündeminde okuyunca ben de Semih Abi gibi “Allah!” demekten kendimi alamadım.
Terim’in Milli Takım’ın başına geçmesi için hangi zirvelerden hangi irade rüzgârları esiyor, bilmiyoruz. Milli Takım için en ideal iki hocadan (Terim- Denizli) birinin adı gönüllerde, kulislerde ya da karar organlarında geçiyorsa, şaşırmıyoruz. Keşke olsa!...
Kendimce şunu söylerim. Hem Galatasaray, hem Milli Takım olmaz!... Bir orta sıra takımı olsa, belki. Şampiyonlar Ligi’nde oynayan bir takımın hocası, Milli Takım’ı ek iş olarak ele almamalı!
İstanbul... Plaka 34, taban oy 34
IOC Genel Kurulu’na 104 delege katılacak. Bu delegelerin oyları, 2020’nin adresini belirleyecek.
O üyeler nereden geliyor?
Kıtasal dağılımlara şöyle bir bakalım:
Avrupa (45), Afrika (11), Güney Amerika (13), Asya (24), Okyanusya (6), Kuzey Amerika (5)... Toplam 104 üye. IOC Başkanı oy kullanmıyor. 103 oyu 3 adaya paylaştırırsak, en azından 34 oyu garanti etmemiz gerekir. Bu taban oydur. Olimpiyatı almaya yetmez. Seçimi kazanmak için 52 oy almak gerekir. O nedenle ilk turda İstanbul da, Madrid de Tokyo da 52’yi bulamayacaktır. Burada önemli olan, ilk turda en azından ikinci sırayı almak, üçüncünün elendiği sistemde finale kalmaktır.
Okyanusya ve Asya’nın (toplam 30 oy), ağırlıklı olarak Tokyo’yu destekleyeceğini söyleyebiliriz. Ama Çin-Japon rekabetinden İstanbul’a bir miktar oy gelebilir. Güney Amerika (13), doğal olarak İspanya’yı, Madrid’i destekleyecektir. İstanbul’un o alanda da etkin çalışmalar yaptığını biliyoruz. 1 oy bile alsak, önemlidir. Afrika (11 oy) ikiye bölünmüş durumda. Japonların Tokyo adaylığından çok önce tüm Afrika’ya yaptığı sportif yardımlar, yatırımlar ve destek çalışmaları sandığa yansıyacaktır. Ancak şunu da söylemeliyim: Türkiye de Afrika’dan oy alacak. Önemli olan kaç oy alacağı...
Avrupa’ya dönersek... Hemen her ülkenin ve delegenin ayrı bir hesabı var... Kimi 2024’ü hedefleyerek kullanacak oyunu. Kimi katolik bir dayanışma duygusuyla. Elbette Türkiye’nin ciddi desteği var Avrupa’da. Ancak Madrid de bir Avrupa kenti, unutmayalım!
Büyük anlaşma
Vodafone-Beşiktaş anlaşması büyük bir zenginliği içeriyor. 145 milyon dolarlık kaynağı unutmadan bence daha önemli bir gerçeği görelim: Beşiktaş, bu anlaşmayla bir elmanın yarısı gibi düşünülen Fenerbahçe-Galatasaray rekabet algısını da kökünden dinamitlemiştir. Pazarda da, yarışta da gerçek bir büyük olarak varlığını kanıtlamıştır. Rekabet için hiçbir rakibini yalnız bırakmayacağını o pazarda hem bezi hem de tezi (iddiası) olduğunu göstermiştir. Nokta...