Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yanlış ve haksız bulduğum play off sistemine itirazımı saklı tutarken, yine de bir iyi niyet penceresi açmıştım Süper Final’e...
Herkesin üzerine düşeni yapmasını dilemiştim. Medyanın, federasyonun, kulüp yöneticilerinin, herkesin!
Ne yazık ki yine hayal kırıklığına uğradım.
Süper Final maçları, İlhan Mansız’ın deyimiyle “Çakma Şampiyonlar Ligi” kıvamında gösterilerle başladı.
Artık kabak tadı vermiş bir davul gösterisi... Rastgele seçilmiş müzik... Ellerine poroteksten kesilip boyanmış yıldızlar verilen genç kızların yağmur altında anlamsız bekleyişi...
Dansla, oyunla, akıllı bir koreografi zahmetiyle içi doldurulmuş sanatsal bir derinlik yerine yüzeysel göz boyamacılık, kandırmaca... Aldatmaca!
Özetle, neye layık görüldüysek o!
Hadi açılışı geçelim. Drenajın iş görmediği, İnönü’yü baraja çeviren yağmuru ve ertelemeyi de “felaket ve kader”e (!) bağlayalım.
Maçlar oynandığında gördük, güneş balçıkla sıvanmıyor... Ölüye makyaj yaparak hayat veremiyorsunuz.
Özünüzden ve gerçeğinizden kurtulamıyorsunuz.
Şükrü Saracoğlu’nda Fenerbahçe, inanılmaz enerji ve istekle oynuyor. Saygı duyuyorsunuz. Takımda kötü oynayan kimse yok. Herkes en iyisini en iyi biçimde yapmaya çalışıyor.
Umutlanıyorsunuz.
Ama hayır!.. İki takımla oynanan maç, tek takımın gösterisine dönüşüyor.
Trabzonspor, oyuna katılmıyor. Rolleri paylaşmıyor. Yöneticilerinin aylardır “Kupamızı verin!” diye diye ezber politikalar uyguladığı futbol ortamında, o ortamın gerektirdiği kaliteyi ve heyecanı sergileyemiyor.
Şenol Güneş’in de performansı yok, Burak Yılmaz’ın da! Halil de oynamıyor, Colman da!
Süper Final’e çıkan takımlar böyle mi olmalı?
Hayır, asla böyle olmamalı!
İnönü’ye dönersek. Ertelenmiş ve özlenen maç, tıpkı Kadıköy’deki gibi tek takımlı bir gösteri...
Galatasaray var, Beşiktaş yok!
Ayaklarına umut bağlanan Quaresma, Fernandes, Mustafa Pektemek buharlaşıyor. Takım zaten kötü bir dönemden geçiyor. Hiç değilse Süper Final’de bir teselli yaratır, diye bekliyorsunuz. Olmuyor. Beşiktaş oynamıyor, oyuna katılmıyor.
Tayfur Havutçu ve futbolcuları, hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Haydi, aradığınız güzellikleri bulamadınız. Olabilir.
Ama beklemediğiniz çirkinlikler de geliyor sahneye...
Emre ile Zokora arasında yaşananlar...
Beşiktaş taraftarlarının negatif enerji ve öfke ile sahaya atlaması... Hakeme ve bazı futbolculara karşı saldırgan tutumu.
Süper Final’in özeti şu:
1) Puan tablosunda hiçbir şey değişmeyecek.
2) Satış, paketleme ve pazarlama etkinlikleri, kalitesi değişmeyen ürünü gelecek yıl da “stokta” tutacak.
3) Ne bizim iyi niyetimiz, ne de futbolu yönetenlerin ve oynayanların vizyonu yeterli! Çünkü bu vizyon, akılla ahlakı değil, kurnaz zeka ile fırsatı kovalıyor.
O nedenle Süper Final, sadece bir aldatmaca, göz boyamaca oluyor.
Ne peşinden gelenler kurtarıyor futbolu, ne de şampiyon...
Bunun adı illüzyon!

Haberin Devamı

EMRE?VE?RIDVAN!
Emre Belözoğlu, kördüğüme dönüştürdüğü ve bir türlü çözüp içinden çıkamadığı yanlışlarına bir yenisi ekledi.
Hayır, Zokora’nın ırkçılık iddialarını, ya da Emre’nin maç gecesi Lig TV’ de yaptığı açıklamaları “yüzde yüz” doğru kabul ederek bakmıyorum olaya...
Emre’nin ne kadar ön yargılı, ne kadar kibirli ve ne kadar şişkin bir egoya sahip olduğunu başka bir olay ortaya koyuyor.
Rıdvan Dilmen, NTV’de “Bu söylenenler doğruysa, Emre duşunu yapsın, çantasını alsın ve Fenerbahçe’yi terk etsin” diyor.
Bir yorumcu olarak bunu söyleyebilir. Görüşünü açıklıyor. Ama aynı zamanda Fenerbahçe’de futbol oynamış, efsane olmuş bir sporcu kimliğiyle de veriyor mesajını... Buna hakkı var.
Emre Belözoğlu’nun Dilmen’e yanıtı tam anlamıyla saygısızlık örneği:
“-Türkiye’nin kariyeri en yüksek oyuncusuyum. Dilmen’in kariyerinin benim kariyerim kadar yüksek olduğunu düşünmüyorum!”
Belözoğlu bu sözleriyle ayrımcılık yapıyor. Dahası kıdemli bir meslektaşını aşağılıyor.
Bu hesaba göre Lefter, Can Bartu, Metin Oktay, Metin-Ali Feyyaz...
Futbolu bize sevdiren eski yıldızlar ne yapmışsa az!
Varsa da yoksa da Emre! Çünkü onun kariyeri çok yüksek!
Birileri Emre’ye söylemeli ki kariyer, suçu ya da ayıpları örtecek bir yorgan değildir.
Öyle olsa bile o yorgan Emre’ye yetmez!

Haberin Devamı

Nihayet Ünal Uzun
Türkiye Futbol Adamları Derneği, Fenerbahçe yöneticisi Ünal Uzun’a “Fair Play” ödülü vermiş. En az 30 yıllık bir gecikme de olsa, güzel.
Fair Play kavramını marka ilan edip tekeline almaya çalışanlar, ahbap çavuşları memnun edecek ödül listeleri hazırlarken, Ünal Uzun’u hep unuttular.
Ama o, hayatın acı tatlı günlerinde hep güler yüzlü bir sportmen dost olarak yaşamaya devam ediyor. Hatır soruyor, teselli ediyor, kutluyor, çaktırmadan yardıma koşuyor. Sevgi, şefkat ve anlayış dağıtıyor. Bitmedi. Unuttuğumuz ölülerimizi bile mezar başında ziyaret edip gösterişsiz, içten dualarla çiçeğini bırakıyor.
Ünal Uzun’u kutluyorum. Hepimizden çok yaşasın! Herkes dostluğundan payını alsın!

Haberin Devamı

Suçun özgürlük alanı:?Stat
Hiç kimse suçu karşı takımın taraftarına atmasın.
Türkiye’nin hemen her stadında suç işleniyor.
Kaleciye mi kızdın, at çakıyı...
Rakip takıma mı bozuldun, fırlat rakı şişesini...
Hakem yanlış karar mı verdi, atla sahaya bildir haddini!
Görüldü ki numarası değiştirilen şiddeti önleme yasası da bir işe yaramıyor.
Güvenlik güçlerinin stadyum suçları karşısında refleksi yeterli değil.
Çoğu elini kolunu sallayarak çıkıyor stattan, yaptığı yanına kâr kalıyor.
Yakalananları da savcı serbest bırakıyor.
Türkiye’de statlar, suçun özgürlük alanı olmaya devam ediyor.