İki Volkan…İkisi de kaleci…İkisi de milli…Biri 1981, diğeri 1987 doğumlu. Biri, büyük bir ekolün varisi, Cihat Arman’ın, Datcu’nun, İvançeviç’in, Schumacher’in, Rüştü’nün koruduğu kalede, Fenerbahçe’de…Diğeri, aynı kalede başlayan kariyerinde, uzaklaşmış, İstanbulspor, Kayserispor, Manisaspor’un ardından şimdi Medipol Başakşehir’de..
İkisi de milli; A Milli!..Biri müthiş yeteneği, unutulmaz kurtarışları kadar, eylem ve söylemleriyle de göz önüne gelirken diğeri, kalesini tezgahına çeviren bir zanaatkar misali, el ve ayak becerisi dışında hiç gündeme gelmemiş!. Bir de ahlakıyla…Kozasını hem birey olarak, hem mesleğine saygısını sergilediği iş ahlakıyla örmüş…
Biri, ilk kez Türkiye’nin kalesine geçtiğinde, (26 Nisan 2004 Belçika-Türkiye) diğeri 17 yaşını doldurmamıştı. Fenerbahçe altyapısında çalışıyor, her fırsatta A takım idmanında ağabeyini de izliyordu. Bir yıl sonra, küçük olan 17 yaş altı Avrupa Şampiyonu oluyordu. Finalde, Hollanda’yı deviren takımın kaledeki güvencesiydi.
İki Volkan, iki kaleci, iki kariyer... Aynı takımda, ayrı takımlarda birbirini izlerken, malum Kazakistan maçına geldik. Büyük olan birinci, diğeri yedek kaleciydi. Kendi takımında, kendi taraftarının, neredeyse her maçta küfürlü tezahürat şehvetine, “sesinizi yükseltin” jestleriyle yanıt veren Volkan Demirel, birkaç kişinin, (soruşturmaya göre sadece BİR kişinin) ettiği küfürlerle stadı terk etmişti.
Kendisi kapattı!
Terk ettiği stat mıydı sadece? Takım arkadaşlarını, tribündeki, tv başındaki seyircileri, Ay-yıldız’la heyecanlanan tüm ülkeyi, kendisine güvenip seçen Fatih Terim’i, en önemlisi de hazır durumda ama kendisine saygıyla bakan yedek kalecileri de terk ettiğini anlamadı hiç. Süreç ilerledi, kadroya çağrılmadığı maçlarda, “hazırım, çağrılırsam gelirim” mesajları verirken, “özür dilemek” ile ilgili tek bir sözü olmadı. Dahası, “ Çoluk çocuğuma, aileme küfredilirken tepki gösterdim. Şimdi hem küfür yiyecek, hem de üstüne özür mü dileyeceğim!”... Ayrıca, “benim için orada yaşandı, kapandı bu mevzu” dedi. Kapandı! Yani kendisi kapattı. Peki kapandı mı? Bu dosyanın kapanması sadece onun bireysel kararıyla mı olmalı ? Başkalarının, Fatih Hoca’nın örneğin, ya da takım arkadaşlarının bu dosyada hiç mi söz hakkı yok?
Terim kararıyla!
Saygı duymadan, göstermeden, saygı bekleyen bu tutum, diğer Volkan’a, “Babacan” bir Terim kararıyla kaleyi sundu. (Bir tür vaka-yı hayriye) Bu bir lütuftu belki de.. Volkan Babacan, ahlakıyla, çalışkanlığıyla ve en önemlisi saygıyla karşılığını verdi. Hem de ağzını açmadan…
“Arda’yı dinledim bir yerde. “Öyle hayaller kurarım ki, duysanız gülersiniz” dedi. Hoşuma gitti bu düşüncesi. Hayallere sınır koymamak lâzım.” TFF’nin TamSaha dergisindeki röportajında böyle diyordu Volkan Babacan. Hayallerinin peşinden koşan gerçek bir sporcu. Diğeri, takdirle anılabilecek bir kariyeri, sporculuğu anlayamadan tamamlamak üzere… Ne kadar hazin bir durum!
Geriye ne kalacak beyler? Birkaç yıl içinde futbolla vedalaştığınızda, nasıl anılacaksınız?
Her milli maç, en önemlisi de EURO 2016 öncesi, V.Demirel, “ben hazırım” demeye devam ederken, V.Babacan kalede büyümeye devam ediyor. Kötü maçları da olabilir. Şu ana dek olmadı. Olursa da bu onu kötü kaleci yapmaz. “O gün kötüydü” deriz, geçer. Oynarken de bıraktığında da sevgiyle, saygıyla anarız adını. Kim bilir, yaşıyla değil, kariyeriyle, değerlendirip, ayırmak için diğerinden, “Büyük Volkan” diyerek!..
Johann Cruyff’a saygı
Barcelona, La Masia’da Trabzonspor (1991) maçına hazırlanırken, taş duvarın dibine oturmuş oyuncularını izliyordu... Sonra bana döndü “Bir sigara verir misin?” dedi. Paketi uzattım, bir çubuk çekip dudaklarına yerleştirdi. Ateş bekler biçimde bana doğru uzandı. Sigarasını yaktım. Hiç teşekkür etmeden, küçük bir güleryüz bile göstermeden dumanı savurup izlemeye devam etti.
Johann Cruyff, evet, pek nazik bir adam değildi... Hatta ilkokul diplomasının bile olmadığı biliniyordu.
Ama o adamdünya futbolunda iki kez devrim yapmış gerçek bir kahramandı. Biri, Ajax ve Hollanda Milli Takımı ile.. Diğeri bugünkü Barcelona’nın temellerini atan futbol aklıyla.
Antrenmanda kalp krizi geçirdi, ameliyata alındı. Kefeni yırttı. Maalesef yine de sigarayı bırakmadı. (Onu anlıyorum) Ölüm onu yüreğinden değil, akciğerlerinden yakaladı.Kanserdi.
Johann Cruyff, Pele’lerle, Didi’lerle, Maradona, Messi, Neymar’larla övünen Latin Amerika’ya karşı Franz Beckenbauer, Michel Platini, Müller, Kevin Keegan, sonrasında Zidane ve Christiano Ronaldo ile birlikte Avrupa’nın gururunu taşıyanlardandı.
Hepimiz O’na saygı, sevgi, minnet borçluyuz. Keşke tüm milli maçlarda saygı duruşu da yapılabilseydi. UEFA ayıp etti!
Bravo Fethi Hoca!
İstanbul Vergi Dairesi Başkanı Bekir Bayrakdar önemli bir değerlendirme yapmış. Gelir vergisini yıllardır aksatmadan - eksiltmeden günü gününe tam olarak ödeyen Fethi Demircan’ı spor dünyasının örnek mükellefi olarak seçmiş. Dün defterdarlıkta tek kişilik özel bir tören yapıldı. Hoca ödülünü aldı.
Peki, hepsi bu mu? Vergisini düzenli ödeyen başka spor kulübü, spor yönetiicisi ve sporcu yok mu? Yani hep Premiership’e veya Süper Lig A.Ş.’ye mi bakacağız!