Yakın geçmişte, bugünkü kuşakların da şimdi yorumcu olarak tanıdığı Selçuk Yula’nın öyküsünü bilir misiniz ? Fenerbahçeli Selçuk Yula’nın... Onun macerası Şekerspor’da başladı. Rahmetli Selahattin Torkal tarafından Fenerbahçe’ye tavsiye edildi. Hiç unutmam, 80’li yıllarda Fenerbahçe, Ankara’da oynuyor. Teknik Direktör Ziya Şengül... Tribünde de Ali Şen’in, Almanya’dan bulup getirdiği Rausch var. Devre arasında Rausch, Şengül’e haber gönderdi: “Selçuk’u sokarsa, bu oyunla kazanır!” Öyle oldu. Sonradan Fenerbahçe tarihinde iz bırakan unutulmaz golcüler arasına katıldı. Şimdilerde yeniden gündeme gelen “Panenka penaltısı” var ya... Selçuk’un da kendine özel bir penaltı atış stili vardı. Sakin, yumuşak bir plase... Topa şiddetle vurmaz, abanmaz, teknik okşayışla, sade ve gösterişsiz yuvarlardı meşin yuvarlağı...
Sonradan yolları ayrıldı Fenerbahçe ile... Zorunlu bir Sarıyer macerası yaşadı. O günlerde Fenerbahçe kalesine kullandığı bir penaltı atışını unutamam. Golü attı, sevinmedi. Kabahatından utanan masum çocuklar gibi, başını önüne eğip yürüdü. Arkadaşları anlamıştı hüznünü, hiçbiri kutlamak için yanına gitmedi, ayıp olurdu. Fenerbahçe taraftarları da o penaltı kararına hiç tepki göstermediler, eski göz ağrılarının atacağını biliyorlardı, hep birlikte Selçuk’u alkışlıyorlardı.
Kemal Belgin’le bana bir söz vermişti: “Bir gün bir penaltı atacağım, top çizgiyi geçecek, ama ağlara gitmeyecek!”. Olmadı, rüyamız yarım kaldı.
Gelelim bugünkü Selçuk’a... Fenerbahçeli Selçuk Şahin’e... Alex’lerin, Anelka’ların, Appiah’ların, Nyang’ların, Gökhan, Lugano, Semih, Santos, Baroni’lerin yanında hep başka kategoriye kondu. Taraftar ve medya, yıldızlara tapınadursun, Selçuk’u hemen her defasında tu kaka etti.
Çünkü Selçuk, futbolda “emeği” temsil ediyordu. Yaratıcı, artistik, büyüleyici ya da karizmatik bir karakter değildi o... Popüler kültürün unuttuğu, önemsemediği, kayda almadığı bir “esas” karakterdi. Tam anlamıyla bir görev adamı... O yüzden işte Daum da, Zico, Aragones ve Aykut Kocaman da ona ihtiyaç duyup oynattılar. Her defasında görevini yaptı. Orta alanda rakiple boğuşmak, rakip ataklarını olgunlaşmadan bitirmek, topu kazandıktan sonra kanatlara ya da en yakınındaki arkadaşına vererek hücumun yeniden başlamasını sağlamak Selçuk’un sabır ve ısrarla yerine getirmeye çalıştığı görevlerdi. Salt bu özelliği nedeniyle Milli Takım’a da çağırıldı. İşlerin sıkıştığı anlarda yangın musluğuydu Selçuk. Oysa taraftar, rakibi yıkan, ortalığı kasıp kavuran ve yakan kundakçı istiyordu, Selçuk gibi itfaiye erini değil! O nedenle hep dalga geçildi emeğiyle.
...Ve yürek burkan, gönül kıran maceranın en acı satırları, Sivasspor maçından sonra bir twitter mesajıyla geldi:“Selçuk Şahin ağabeyim olsa, cami avlusuna bırakırdım!”
Ne kadar insafsız, saygısız, hoyrat ve gaddar bir ifade bu! Selçuk’u değil, yazarını küçülten, yaşama sevincimizi eksilten ve utandıran bir ifade.
Hiç üzülme Selçuk Şahin... Hangi caminin avlusuysa o, ben seni bulur, omuzlarıma alırım.
Merak etme kardeşim... Emeğe saygı adına bunu yaparım!
Değirmene saldıralım ama...
Abdullah Avcı, Hollanda ile Dünya Kupası elemelerinde grup birinciliği için rekabete soyunduğunu açıkça, defalarca söyledi. Hiddink’in kur’alar çekilir çekilmez kafasına göre bir protokolla ikinciliğe razı olmasını zaten içimize hiç sindirememiştik. Öte yandan, bugüne kadar hiçbir eleme grubunu birincilikle bitiremedik biz. Bu da bir gerçek.
Şimdi Abdullah Hoca, grup birinciliği için yeni bir strateji ile yola çıkıyor. Bu tavrını takdir ediyoruz.
Hollanda karşısında elbette işimiz zor... Avrupa Şampiyonası’ndaki kötü performansın izlerini Van Gaal’le sileceklerdir. Ama bizim de savunmaya çekilip bir beraberlik hesabıyla oyunu kilitlememiz, intihar olur. Hollanda nasıl olsa o kilidi açar. Üstelik, savunma oyununu beceremediğimiz de ortada!
Milli Takım’ın akıllı ve dengeli bir hücum stratejisiyle oyunu kalemizden uzakta, orta alan, rakip ceza alanı arasında kurmasını bekliyoruz. Kadromuz böyle bir oyun için daha uygunÖ Arda, Umut, Emre, Sercan, Hamit, arkadaşlarının da yardımıyla bu işi pekala becerebilir.
Evet, Hollanda değirmenine saldıralım... Ama elbette Don Kişot olmayalım!
Son dakika transferleri
Raul Meireles, geçen yıl İngiltere’de transferin bitimine 26 dakika kala Liverpool’dan ayrılmak istediğini söyleyip Chelsea’ye geçmişti. 12 milyon poundluk anlaşma Şampiyonlar Ligi’nde nihayet özlediği kupayı alan Abramoviç’i mutlu etti ama, Meireles yine de mutlu değildi. Başarısına rağmen, Di Matteo ile yıldızı barışmamıştı.
Yine bir son dakika kahramanlığı yaptı, Fenerbahçe’ye geldi.
Dirk Kuyt’la birlikte, en az onun kadar değerli ve isabetli bir transfer. Fenerbahçe’nin ödediği 10 milyon Euroya da değer!
Bu transferle Fenerbahçe’de hem Alex’in, hem de Baroni’nin Ocak’ta kulüpten ayrılacağını düşünebiliriz. Meireles’le birlikte Fenerbahçe orta alanın merkezinde uluslararası standartta oyuncu açığını kapamış olacak, bir... Bu transferle Aykut Kocaman, kafasındaki Alex’siz, çift santrforlu oyun planına daha rahat bir dönüş yapacak, iki... Meireles, Alex’in bildiğimiz özelliklerinden hiçbirine sahip değil. Ama Alex’siz bir kadro ve sistem için çok iyi bir seçim!
Galatasaray’da Fatih Terim’in Ujfalusi sakatlığından sonra bulduğu Lyonlu Cris ise dar zamanda bulunabilecek en iyi çözüm gibi geldi bana... Brezilyalı’nın, Şampiyonlar Ligi’ndeki 58 maçlık tecrübesi, yaşından (35) daha çok önemsememiz gereken bir rakam. Yine de Galatasaray’ın stoper sorununda dikkatimi çeken bir şey var: Ujfalusi’nin diz çapraz bağları koptuğundan beri Fatih Hoca’nın ağzından Gökhan Zan adını hiç duymadık. Hoca, çok emek verdiği eski oyuncusunu defterden mi sildi? Anlayamadık!