Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BBC, L’Equıpe, Bloomberg, Bild gibi Avrupa’nın en ciddi yayın kuruluşlarının sıkı spor muhabirleri İstanbul’a davet ediliyor... France Football’ın Alman temsicisi, Polonyalı, Hollandalı ve Danimarkalı gazeteciler de var. Türkiye Futbol Federasyonu, Euro 2016 adaylık kampanyası kapsamında tanıtım ve lobi etkinliklerini hızlı ve aralıksız programlarla sürdürüyor.

Danke Daum

Geçtiğimiz Pazar akşamı, sayıları 10 -12 kişiyi bulan bu küçük ama etkin medya grubu için Boğaz’da bir yat gezisi düzenleniyor.
TFF Genel Sekreteri Ahmet Güvener, telefonun başına geçip Turkcell Super Lig’in zirvedeki 5 teknik direktörünü arıyor. Yat gezisine davet edip yabancı gazetecilere Türkiye’nin adaylığı ile ilgili konularda görüşlerini bildirerek destek sağlamalarını rica ediyor.
Lider Bursaspor’un teknik direktörü Ertuğrul Sağlam, çağrıyı aldıktan sonra kayboluyor. Telefonları yanıt vermiyor. Mesajlar havada kalıyor.
Christoph Daum, geziye katılacağını bildiriyor. Frank Rijkaard ise Pazar akşamı maçı olduğunu söyleyerek gezide yer alamayacağını bildiriyor. Mustafa Denizli de seve seve katılacağını ifade ediyor.
Şenol Güneş, Antalya’da bugün oynanacak Türkiye Kupası yarı final maçı nedeniyle geziye katılmasının mümkün olmadığını söylüyor.
Yatın kıyıdan kalkış saatinde organizatörler ve federasyon temsilcileri telaşlanıyor.
Mustafa Denizli nerede, Daum nerede ?
Denizli, kendisini arayanlara “Kusura bakmayın” diyor “son anda evde bir sorun çıktı. Ben gelemiyorum!”
...Ve beş adamın beşincisi, Christoph Daum göğsünde Atatürk rozeti, şık bir kıyafetle katılıyor geziye...
Yat, limandan ayrılıyor. Hafif bir boğaz rüzgârında, İstanbul’un sihrini koruyan kıyılarını hayranlıkla izleyerek unutamayacakları bir Bosphorus gecesi yaşıyor gazeteciler.
Hep birlikte Daum’u dinliyorlar...
Daum, görüşlerini açılarken hep “biz” diyerek başlıyor söze : “Biz Euro 2016 için çok istekli ve heyecanlıyız... Biz başarırız. Harika bir dayanışma duygumuz var.”
Gazeteciler, Türkiye’yi böylesine benimseyen, kendi yurdu kabul eden Alman’ın sözlerinden çok etkileniyorlar.
Daum anlatıyor : “ Türkiye’de ilk kez görev aldığımda, babam çok kızdı. Türkiye’ye gelmemi hiç istemedi. (Güvenlik yok... İnsan hakları yok... Demokrasi yok!) diyerek. Bana adeta küstü... Yıllarca bu ülkeye gelmedi. Neden sonra güç halle ikna edip tatile getirdim... Bu defa da hayran kaldı... Üç ay süreyle Türkiye’yi keşfetmeye çalıştı... Mutluluktan uçtu. Bir türlü gitmek bilmedi... (gülüyor).. Sonunda zorla Almanya’ya gönderebildik.”
Evet, biliyoruz... Zirve takımlarımızın hocaları stresle baş etmeye çalışıyor. Hepsi de ağır baskı altında. Daha lig bitmeden kariyerleri üzerine ahkam kesiliyor. İnsafsız faturalar çıkaranlar da var. Böyle durumlarda farklı ortamlara girip çıkmak zor...
Tek hedefe, tek soruna kilitlenip orada kalıyorlar. Ötesine hiç karışmıyorlar.
Ertuğrul Sağlam, Frank Rijkaard ve Şenol Güneş, isteselerdi pekala o yat gezisine katılacak zamanı da fırsatı da bulabilirlerdi. Niyet bile göstermediler.
Mustafa Hoca’nın ev özelinde çıkan engeli için bir şey diyemem... Ama en azından ilgilileri arar, onları panikletmeden katılamayacağını bildirirdi.
Böylesine isteksizce iletişimden kaçan hocalar, günün birinde başarılı olabilirler... Ama hak ettikleri biçimde tanınmazlar... İşleri ve vizyonları Türkiye ile sınırlı kalır. Maalesef tüm yeteneklerine, yeterliliklerine rağmen İran ve Kore’de iş bulabilirler.
...O yüzden tek kişilik katılım için Danke Daum...
Hatta vielen Dank!

Presidential Cycling Tour
Seksenli yıllarda inişe geçip doksanlı yıllarda uykuya yatan Türkiye Bisiklet Turu, Emin Müftüoğlu Federasyonu’nun muhteşem çabalarıyla başlıktaki uluslar arası adını alıp ayağa kalktı.
Bisiklet turumuzun hem kalitesi, hem rekabet düzeyi hem de organizasyon güzellikleri göz kamaştıracak düzeyde.
Para, akıl ve vizyonun buluşmasıyla yeniden sevgili turumuza kavuştuk.
Emin Müftüoğlu’nun başka hedefleri de var...
Önceki gün kendisiyle konuşurken, Pekin Olimpiyatları’nda bisikletin 54 madalya dağıttığını hatırlatıp sordum : “Londra hedeflerin var mı ?”
Londra’ya yetişmese de Rio’ya mutlaka gideceklerini söyleyerek bir müjde verdi bana. BMX yarışları için Polonezköy’de nefis bir parkur hazırlanıyormuş... Yakında eğitime alacaklar çocukları.
Torunlarımı alıp gitmek istiyorum. Bakarsınız, yazılırlar!
(Radikal’de enfes Kuşadası izlenimleri yazan Bener Onar’a tebrikler!)

Haberin Devamı

Futbolda Magna Carta
Mahmut Özgener Federasyonu, futbolda hiç de alışık olmadığımız bir devrim için hazırlanıp hiç de beklemediğimiz bir zamanda “Stratejik Plan”la karşımıza çıktı.
2010, 2011, 2012, 2013 yıllarını kapsayan dört yıllık hedeflerle kendini bağladı...
Argo deyimle, futbola ayar verdi. Sportif başarıyla Türkiye’yi İleriye Taşımak... Güçlü bir organizasyonla Türkiye’yi İleriye Taşımak... Uluslar arası spor etkinlikleriyle Türkiye’yi İleriye Taşımak... Bu üç ana konuda 24 Stratejik plan hazırlamış federasyon...
Örneğin U17, U19, U21 milli takımlarının FIFA ve UEFA tarafından düzenlenen her şampiyonanın finallerine katılması, A Milli Takım’ın 2012 Avrupa Şampiyonası ile 2014 Dünya Kupası’na katılması, Kadın futbolcu sayısının 5 binden 75 bine çıkarılması, sayıları 50 olan FTEM’lerin 200’e yükseltilerek 12 bin yetenekli çocuğa futbol eğitimi verilmesi... Tesis, hakem, futbol ekonomisi, konularında bugünkü durumu saptayıp ulaşmayı taahhüt ettiği hedefleri sıralamış.
Kurumsal kimliğiyle, siyasetin , kulüplerin, medyanın hiç de kovalamadığı konularda bu ülkenin layık olduğu çizgiyi belirlemiş.
11+1 tanıtım programını izlerken çok duygulandım. İngiltere tarihinde Papalığın Kral John ve baronlarıyla imzaladığı, bugünkü anayasal düzenlemelerin temeli olan Magna Carta’ya benzettim Stratejik Plan’ı... TFF, yayınladığı kitap ve belirlediği hedeflerle “Bunun hesabını, zamanı gelince bana sorun!” diyordu. Kendi hür iradesiyle kendini bağlıyordu.
Haftalık dırdırları aşan, gündelik popülizmi çöpe atan bir tavır.
Bilimsel, sorumlu ve sportif bir duruş...
Özgener dostumu ve tüm arkadaşlarını içtenlikle kutluyorum.
Ama biri var ki özel alkışı hak ediyor. Bu işe kendini adamış, 1 yıldan beri gece gündüz çalışan Genel Sekreter Ahmet Güvener...
Böylece bize, genel sekreterliğin teşrifatçılık olmadığını anlatıyor...