Evet, hepimiz biliyoruz artık: Futbol sadece futbol değil! Bir takımın başarısı, sadece saha içinde oynanan futbol, oyuncu performansları ve skor tabelalarıyla oluşmuyor.
Saha içindeki gerçekleri oluşturan daha büyük gerçekler de var.
Böyle bakınca, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında giderek arayı açan koşusuna da şaşmamak gerek.
Fenerbahçe, 3 Temmuz sürecinin ağır yükleri altında ezilmedi, teslim olmadı. Dik durdu. Dağılmadan, dayanışma ile kenetlenerek yola devam ettiler. Arada Aykut Kocaman’ın istifası gibi sarsıcı bir olayı dahi krize dönüştürmeden doğru biçimde (Ersun Yanal’la) atlattılar. İki adaylı dürüst bir kongre yaptılar. Transferde büyük gel-gitler yaşanmadı. Kadro bütünlüğünü korudular. Alves, Alper gibi isabetli yerli - yabancı oyuncularla güçlendiler.
Dahası, “Adalete Fener Yak” organizasyonu ile tüm davalara karşı uyuyan vicdanları da uyandırıp sosyal hayatta liderlik üstlendiler.
Galatasaray, üst üste kazanılan iki şampiyonluktan sonra başarıyı sahiplenemedi, paylaşamadı. Başkan Aysal’la Teknik Direktör Fatih Terim arasındaki iktidar/ego çatışmaları yararsız bir ayrılık getirdi. Gerek Fatih Terim döneminde, gerekse Terim sonrasında oldukça pahalı, ilkesiz bir transfer telaşına düştüler. Amrabat, Riera gibi oyunculardan kurtulurken, yaptıkları 9 transferin tartışmalı ve pahalı olduğu anlaşıldı. Roberto Mancini’nin oynattığı sistem, futbolcuların iç saha- dış saha performans farklılıkları, Chelsea maçlarındaki hayal kırıklığı, şampiyonluk umutlarını azaltan önemli etkenlerdi. Takımı olumsuz yönde etkileyeceği düşünülen Sneijder, uyumda beklenenin ötesinde başarı gösterirken, gelişiyle heyecan yaratan Drogba’nın katkısı giderek düştü. Kulüple ilişkileri soğumaya başladı. Galatasaray da Drogba da birbirlerinden ayrı gelecek planlarına yöneldiler. Selçuk ve Burak Yılmaz’daki düşüş bir türlü önlenemedi. Ali Dürüst ve Abdürrahim Albayrak’ı yönetimden uzaklaştırıp futbolda yapısal hamlelere girişen Başkan Aysal umduğu sonuçları alamadı. Galatasaraylı yöneticiler arasındaki uyumsuzluk sıkıntı yarattı. Arena’da en büyük gücü oluşturan taraftarlar, yeniden “İmparator Fatih Terim” şarkıları söylemeye başladılar. Finansal anlamda da kulübün içinde bulunduğu zor koşullarda Aysal’ın yapabilecekleri tartışma konusu oldu.
Beşiktaş, tarihinin en karmaşık süreçlerinden birini yaşarken yine de başarılı sayılır. Bir yandan ağır finansal sorunlar, öte yandan stat inşaatının hem bürokratik, hem de fiziksel sorunları yönetimi oldukça yordu. Ligin göçebe takımı, derbilerde beklenen başarıyı gösteremedi, bazı haftalar eline geçen liderlik fırsatından yararlanamadı. Kadroda Fernandes’in gözden düşmesi, yönetimin ipleri koparması bir hataydı. Buna karşılık zor koşullara rağmen önümüzdeki yıl için Cenk Tosun’la yapılan anlaşma da çok olumlu bir hamle olarak dikkati çekti. Önder Özen- Bilic ikilisi, futbol takımını iyi yönettiler. Bu yönetimin başarılı sayılabilmesi için en önemli kriter Şampiyonlar Ligi biletidir. Beşiktaş bu bileti alırsa başarılı sayılır.
Trabzonspor, mağduru olduğunu iddia ettiği 3 Temmuz sürecinden dağılarak, çözülerek çıktı. Ne başkanlarını koruyabildiler, ne de kadrolarını. Umutla işbaşına getirdikleri Mustafa Reşit Akçay’a da sahip olamadılar. Fevri kararlarla futbol şubesini de takım kadrosunu da zayıf düşürdüler. Böyle bakınca bulundukları yer, yine de başarılı olduklarını gösterir.
Bu yarışı, büyük sürprizler olmazsa Fenerbahçe kazanacak. Çünkü en çok dayanan, en dik duran Fenerbahçe!
Şeker de yesin çocuklar
Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Kamil Ocak Stadı’ndaki maçta Emenike’nin attığı golden sonra sevinçle ayağa kalkıp kendine göre kutlama yapan 13 yaşındaki çocuğu azarlayıp protokol tribününden attırmaya kalkınca kıyamet kopmuş. Tayyar’ın yaptığı ayıp. Masum bir çocuğa tahammülsüzlük hiç de iyi örnek değil.
Öte yandan bir çocuğun, vali muavini babası tarafından protokol tribününe getirilmesi de yanlış. Çocuklarımızı yanlışların içinde harcamayalım... Bırakalım istedikleri gibi sevinsinler, savaşlara, kavgalara kurban etmeyelim.
Şeker de yiyebilsinler!
HAYDi ATAMAN!
Yıllardan beri beklediğimiz atama, nihayet gerçekleşti. Ergin Ataman Basketbol Milli Takımı’nın başına geçti. Onun vizyonunu, enerjisini ve hırsını bildiğim için başarılı olacağına da inanıyorum. Ataman hem günü hem de yarını kotarmak ve kurtarmak zorunda. İşi zor. Ama bu onurlu görevin üstesinden fazlasıyla gelecektir. Sırası gelmişken... Hido’nun Milli Takım’a veda etmesi de bence çok isabetli bir karar. Bu saatten sonra Milli Takım’da sorun olabilirdi. Yine de farklı bir pozisyonla tecrübesinden yararlanılabilir.