Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Süper Lig’in 27. haftasında artık çekinmeden dile getirebileceğimiz bir gerçek var: “Bu lig tüm liglerin en güzeli!”
Bunu niçin söylüyorum?
Süper Lig dendiğinde hepimizin aklında, bilinçaltında, vicdanında ve yüreğinde bir blokaj var. Üç büyüklerin blokajı, eh sonra Trabzonspor ve diğerleri...
Yıllar yılı yayıncı kuruluşun da, federasyonun da, medyanın da hep birlikte öncelediği alışkanlıklar, futbolseverde ‘ötekilerin’ maçlarına bakmayan bir kültür yarattı.
Bu kültürün futbolumuza olumlu katkıları vardır elbet.
Örneğin; ‘4 büyükler’ arasında oynanan derbi maçları; kimse yanılmasın bana göre Trabzonspor’un 3 büyüklerle oynadığı maçlar da derbidir. Bu maçlar rekabet kültürümüzün gelişmesine, takımlarımızın markalaşmasına, Türkiye’nin tanıtımına, futbolun şov yanına elbette hizmet etmiştir.
Ama bir ligin ‘Süper’ olabilmesi için başka şeyler de lazım.
‘Ötekiler’in de hocalarıyla, futbolcularıyla, yöneticileriyle, yerel ligden sıyrılıp ulusala, oradan da uluslararası ölçeklere uzanması gerek. Bu yılın özelliği; hemen her takımda iyi oyun oynama isteğinin belirgin biçimde göze batması.
Oynama isteğinin liderliğini yapan takım da Başakşehir. Ötekiler adına birikmiş ihtiras ve özlemi başarıyla sergiliyor.
Şu son Çaykur Rizespor-Beşiktaş maçına bakalım.
Yenilen de adam gibi futbol oynadı, açık farkla kazanan da! 9 golü alkışladık. En az 15 gollü bir maç olabilirdi. Kaçanlar olmasa rekor kırılırdı.
Burada sadece Beşiktaş’ın ezici gücü söz konusu değil. Zaten 7 gole rağmen Beşiktaş, maçın silindir gibi ezen tarafı değildi. Çaykur Rizespor da futbol oynadı, aradaki büyük farka rağmen oyuna saygısından, taraftarına karşı borçlu olduğu duygusundan ve spor ahlakından dolayı oyuna hak ettiği katkıyı sağlamaya çalıştı.
Sadece Rizespor ve Beşiktaş’a değil, Süper Lig’deki bütün takımlara teşekkür borçluyuz. Dört büyüklerden herhangi birinin tarafı olmadığı maçlara da bakın lütfen. Örneğin, Göztepe-Akhisarspor maçına, Alanyaspor-Bursaspor maçına, Sivasspor-Kayserispor maçına. Önümüzdeki hafta da herhangi bir maçı seçip, olabildiğince izlemeye çalışın.
Göreceksiniz, bizim futbolumuz yavaş yavaş yeşeriyor. Geçmiş yılların golsüz beraberliklerle dolu kısır istatistiklerini geride bırakıyor. Bu ligin içinden yetişen, bu topraklarda futbol öğrenmiş çocuklar yavaş yavaş endüstriyel liglere uzanıyor, oralarda kariyer mücadelesi veriyor.
Biz hep endüstriyel ligleri, İngiltere Premier Lig, İspanya La Liga, Almanya Bundesliga, İtalya Serie A ve Fransa Ligue 1’i örnekleyip, onlara öykünüyoruz. Oysa benim dileğim en azından bir Portekiz ya da Hollanda Ligi’ne yaklaşmamız...
Ya da uçuk biçimde! Hırvatistan Ligi gibi olmamız.
Neden? Hırvatistan, Avrupa’nın Brezilyası gibi, kendi liginden yetiştirdiği oyuncularla mesela Şampiyonlar Ligi finaline 4 yıldız gönderebilen bir ülkedir.
Biz niye aynı hayali gerçekleştirmeyelim?
Bu ligin güzellikleri yıllardır gözlerden saklandı. Ezber gözlüklerle maçlara ve istatistiklere bakanlar temaşa zevkindeki artışı, iyi oyunun ardındaki mesaiyi kaçırdılar, olumsuzluklar ön plana çıktı.
Şimdi gözlediğimiz gerçeği sevip okşayarak... Dostun dosta en büyük borcu olan eleştiri hakkını dürüstçe kullanarak bu ligi geliştirebiliriz.
Olmaz mı, diyorsunuz? Ben de size soruyorum: Neden olmasın?

Haberin Devamı

Talisca'yı unutturan adam

Haberin Devamı

Anderson Talisca Beşiktaş’ta gerçekten iyi işler yaptı, şampiyonluk kazanıldığında elbet çorbada tuzu vardı.
‘Come to Beşiktaş’ rüzgarının Köyiçi’ne getirdiği Pepe, Babel gibi yıldızların yanında yer aldı. Harika bir sol ayak, inanılmaz vuruş becerisi, oyun görüşü, duran ve akan top golleri, asistleri...
Ama pahalı bir aksesuardı Talisca. Baloya giderken yaşlı konteslerden mücevher kiralayan gösteriş düşkünü Avrupalılar gibi, Beşiktaş, Talisca’yı koluna fiyaka ile taktı.
Talisca’nın gidişinden sonra Beşiktaş sanki sadeleşti, rengi soldu, coşkusunu, heyecanını kaybetti. Adeta kanatları kırıldı..
Diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz.
Çünkü bugün Beşiktaş’ın elinde bir Adem Ljajic var. Bence takımda sahip olduğu rol, Talisca’dan daha fazla. Çünkü Ljajic’in coşkusu da var, heyecanı da var, koşusu da var, en önemlisi Talisca’dan daha içten ve candan bir istekle arkadaşlarıyla oynuyor. Takımın bir parçası olmayı seviyor.
Talisca’yı kendi adıma unuttum. Ljajic’in son yıllarda Beşiktaş’a gelmiş en değerli oyuncu olabileceğini düşünüyorum. Benden bu kadar... Gerisi Başkan Fikret Orman’ın Ljajic’in bonservisine para denkleştirip onu takımın sahip oldukları varlıklar arasına katmasında.
Fikret Orman beni anlar...
Yapar mı, yapar!

Haberin Devamı

Futbolun bacası yok, hocası var

Abdullah Avcı... Fatih Terim, Şenol Güneş... Ünal Karaman...
Hepsi de başımızın üstünde yeri olan hocalar.. Okan Buruk, Bülent Korkmaz, Erol Bulut...
İlle de Samet Aybaba, tehlike anında görevi devralan hocalardan, Bursaspor’a umut olan Mesut Bakkal.
Zirveyi de, hayal kırıklıklarını da görmüş Mustafa Denizli...
BB Erzurumspor’da strese karşı ayakta durmaya çalışan Mehmet Özdilek, Hamza Hamzaoğlu.. Akhisarspor’un yükünü taşıyan Cihat Arslan, Cem Kavçak.
Göztepe’de Tamer Tuna, emektar Kemal Özdeş.
Milli Takım’ın da, şampiyon Fenerbahçe’nin de apoletini taşıyan Ersun Yanal.
Alanyaspor’a yeni bir ruh ve kimlik kazandıran Sergen Yalçın.
Ankaragücü’nde akıntıyı çevirmeye çalışan Mustafa Kaplan.
Kayserispor’da olgunluk ve ustalık dönemini yaşayan Hikmet Karaman...
Sivasspor’da başarıya da başarısızlığa da dik durarak sahip çıkan Hakan Keleş.
Atiker Konyaspor’un vazgeçemediği aşkı, Fenerbahçe’nin özlenen evladı Aykut Kocaman...
Şampiyonluk tacı takmaya hazırlanan zirvedekiler de, ligin dibinde takımlarına can suyu taşımaya gayret eden çilekeşler de dahil bu ligin bütün hocalarına gönülden şükran ve namus borcumuz var.
Başardılar ya da başaramadılar. Hepsi de heyecanla, akıl ve vicdanla emek sarf ettiler.
Kimisi beş yıllık sözleşmeler imzaladı, kimisi sezonu tamamlayamadan ayrıldı.
Artık antrenörlerin kıymetini bilmeli, bu mesleğe daha çok saygı göstermeliyiz. Süper Lig’in gelişimindeki en büyük kahramanlar onlar.
Bacasız endüstri diye tanımlanabilecek futbolda, bacalar olmasa da hocalarımız futbol endüstrisine gençler yetiştiriyor. Yabancı oyunculardan en iyi performansı almak için çaba gösteriyor.
Galiba hepsi de alkışı hak ediyor.