Anladık, Baros sarı kart cezalısı, tribünde oturuyor. Mehmet Topal, Servet, Emre Güngör, Linderoth sakat... Arda ve Ayhan da “özveri” kapsamında oynuyor.
...Ve Lincoln kulübede oturuyor.
Son HSV maçındaki düşük performansı ve gönülsüzlüğünü dikkate alacak olursanız, Korkmaz’ın bu tercihine saygı duyabilir, onu anlayabilirsiniz.
Ama yine de ortada anlaşılamayacak bir durum var...
Oyun golsüz denklik içinde sürerken Serkan’dan vazgeçip (Dk.61) Nonda’yı alıyorsunuz oyuna... Böylece Kewell ve önündeki çift santrforla kazanma iradesini gösteriyorsunuz... İşte ondan sonra siz golü ararken, bulan taraf (Dk.69) Eskişehirspor oluyor. Hem de Serkan’ın çıktığı, Sabri’nin geri çekildiği sağ kanattan gelişen bir atak sonucu yine bir Youla vuruşuyla. Futbolda bunlar olabilir...
...derkeeen...
Bir de bakıyoruz ki hocamız Bülent Korkmaz, Kewell’ı çıkarıp (Dk.75) Mehmet Güven’i alıyor oyuna!
Bunu anlamakta zorlanıyoruz... Mehmet Güven bir savunma karakteri... Kewell da hücumcu!
Lincoln otururken kulübede, Mehmet Güven hangi statükoyu değiştirmek için tercih ediliyor.
Futbolun temel bir yasası var... Savunmacıların ilk görevi korumak, durumu devam ettirmektir...
Forvetler de tabelada ne yazarsa yazsın onu değiştirmeye, mevcut durumu bozmaya çalışırlar.
Kewell ve Lincoln gibiler, ya gol attırır ya da atar...
O nedenle biri çıkarsa öteki girer... Kırık vazo dahi olsa böyle olmalı...
Ama Mehmet Güven’i alıyor hoca. Elbette Kewell’ın fizik gücü sınıra dayanmış, tükenmiş olabilir. Performansından hiç de memnun kalmayabilirsiniz. Ama onu dışarı alırken, yenik durumdaki takımın nesini koruyorsunuz. Bu bir kupa rövanşı olsa, eleme hesapları size 1-0’lık yenilgiyle tur atlatsa, anlayabiliriz. Ama şampiyonluk yarışı gibi, futbolda koştuğunuz son ve tek kulvarda da bu yanlışları yaparsanız, pes yani!
Arada Galatasaray dramını yazarken, Eskişehirspor’u da atlamayalım.
Aslında çok kimsenin hesaplamadığı, göremediği bir dönüşüm sergileniyor Eskişehirspor’da.
Serdar, Engin, Sezgin, Batuhan ve Youla ile öylesine karşı kaleye doğru akıcı, akılcı, kazanmaya dönük oyunlar oynuyorlar ki alkışlıyorsunuz.
Bugüne kadar hep savunmacı kimliğiyle, tedbir futbolundaki ısrarıyla eleştirdiğimiz Rıza Çalımbay da müthiş bir hücumcuya dönüşüyor. Deplasmanda 65 dakika süreyle çift santrfor oynadı... Hem de 10 kişi kalmasına rağmen. Sonra Batuhan’ı çıkarıp Vucko’yla savunmayı tahkim etti. Ama özellikle orta alanda mücadeleci, dinamik, başarıyla top süren, yardımlaşan oyuncularını hiç kasmadan golü aramaya devam etti. Youla gibi bir kontratak silahının onca ofsayta düşmesinden sonra golü imzalaması, günün en büyük sürprizi oldu.
Galatasaray’a dönersek...
Türkiye Kupası’ndan sonra UEFA’dan da elenmiş bu takımın en büyük sorunu, hedefsiz kalmaktır.
Dikkat et Bülent Hocam...
Erken geldin, erken gidebilirsin.
Maalesef!