Zaman zaman dostlarla buluşup Bank Asya 1.Lig maçlarına gidiyoruz... O maçlardaki izlenimlerim, yarım asra yaklaşan futbol gözlemlerime yeni derinlikler katıyor. Bu haftaki durağımız Diyarbakır’dı... Atatürk Stadı’nda oynanan Diyarbakırspor-Kasımpaşa maçını beş on dakikalık bir gecikmeyle ulaştığım stadda izledim...
Ben görmedim, arkadaşlar anlattı...
DTP’nin aldığı karara uyup 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerine katılmayarak kentteki devlet protokolunda yerini boş bırakan ve tepkilere neden olan Belediye Başkanı Osman Baydemir, stada girişinde bugüne kadar kimseye nasip olmayan bir sevgi tezahüratı ile karşılanmış : “Diyarbakır seninle guru duyuyor!”
Onbeşbin kişinin ayağa kalkarak bir kahraman mertebesine yükselttiği Baydemir’in bu sevgi ve hayranlığı herhalde sportif nedenlerle açıklanamazdı.
Kulüp Başkanı Dr. Abdurrahman Yakut ve yönetici arkadaşları, seçim başarısını kutlamak için belediyeye gittiklerinde Baydemir, Diyarbakırspor’a her türlü desteği vereceklerini söylemiş ve ilk olarak kendilerine 100 bin TL. yardım yapılmış...
Tarım Bakanı Mehdi Eker’in hükümet adına devletten aktardığı para ise 500 bin TL... Lisansların yetişmesi, takımın ligde yer alabilmesi için gerekli parayı son anda böyle denkleştirmişler... 500 bin TL.’yi de Başkan Yakut yerel kaynaklardan sağlamış...
Bu yardım rakamlarını karşılaştırdığınızda ortaya çıkan ilginç bir tablo var. Merkezi yönetim (hükümet) onca cömertliğine rağmen, yerel yönetim kadar etkin ve başarılı değil! Mehdi Eker, Diyarbakır milletvekili olarak stada girse, hemşehri grupları alkışlayabilir ama, onbeşbin kişinin ayağa kalkarak tek tip tezahüratını beklemek bence hayal!
Arada bazı grupların da “Başbakan Baydemir” sloganıyla tempo tuttuğunu da anlattılar.
Çocukluğumun kısa bir dönemi Diyarbakır’da geçti. Yenişehir’de oturur, o dönem Türkiye ve Balkanlar’ın en büyüğü olduğu söylenen Dilan sinemasında film izlerdik... Dördüncü sınıfı Ziya Gökalp İlkokulu’nda okudum. Cemil Paşalar’ın tarihi köşkünde ipekböceği işlemeye gelen Kürt akranlarımla dut ağacından yaptığımız atlara biner, kılıç kuşanırdık.
O nedenle ben Diyarbakır’ı Recep ustanın tavasından, Selim Amca’nın o enfes kaburgasından çook önceleri sevdim. Diyarbakırspor’un Süper Lig’de mücadele ettiği maçları hep koşa koşa, keyifle izledim...
Arada geçen son birkaç yıl, kentteki havayı değiştirmiş... Osman Baydemir’in yerel bir lider olarak parlamasına ve sivrilmesine karşılık merkezi otoritenin halk desteğine eskisi kadar sahip olamadığını gördüm... Bunlar, işin içine duygu katmadan yapmaya çalıştığım tesbitler. Belki yanılabilirim, ama bana göre durum şimdilik böyle.
Diyarbakırspor’un son hali bana İspanyol futbolundaki Barcelona aidiyetini hatırlattı... Malum, Barcelona Futbol Kulübü, Katalan kimliğinin bir üstyapı temsilcisidir İspanya’da... Yıllar önce 125 bin kişilik muhteşem Nou Camp’ı inşa ederken, Franco rejimine karşı kendi varlıklarını göstermeyi amaçlıyorlardı. Bu amaçlarının çoğunu da gerçekleştirdiler... Katalan Otonom yönetiminin en popüler temsilcisi oldular. Kentin öteki takımı Espanyol ile sosyopolitik rekabette de öncelik sağladılar. Ne var ki Barcelona, dünyada Katalan kimliğinin temsilcisi olarak değil, dünyanın en büyük spor kulübü olarak büyüdü. Geçmişte Cruyff, Maradona, Ronaldo ile göz kamaştırdılar. Bugün de Messi’lerle, Eto’o ve Henri’lerle büyüklüklerini sürdürüyorlar.
Diyarbakırspor’a yerel tepkilerin ve bazı siyasal akımların temsilciliği yüklenemez.Kulübü bu anlamda bir kimlik olarak kullanmak beklenemez, beklenmemelidir. Tam aksine Diyarbakırspor, benim gözümde Turkcell Super Lig’e yakışacak bir ülke takımıdır. Bazı cemaatlerin siyaseti kullanarak partileşmeden iktidara geldiklerini (!) göz önüne alırsak, bazı yerel tepkilerin de Diyarbakırspor üzerinden ifade edilmeye çalışılması, bence doğru bir seçenek olmaz. Sporun masumiyetine gölge düşürmeyelim... Diyarbakırspor, hepimiz için, her spor kulübünün yaptığı doğal işlevi görebilir : O da barış elçiliğidir!
Derbi...Derbi...Derbi!
Mustafa Denizli ile Ümraniye’deki sohbetimizde bir ara Fenerbahçe maçını hatırlattım ve nabzını yoklamak istedim :
“- Biliyorsun, değil mi ? Beşiktaş son iki yılda İnönü’ye şampiyon adaylarından biri olarak çıktı ve Fenerbahçe’ye yenildi... O maçlarda Fenerbahçe öndeydi, Beşiktaş öne geçme fırsatını hiç kullanamadı...”
Daha sözlerimin sonunu beklemeden patladı Mustafa Hoca :
“- Bu defa hiç öyle olmayacak... ”
Sonra kısa ve kesik cümlelerle galibiyet dışında hiçbir sonucu hesaba katmadığını anlatıp, vücut diliyle de tamamladı iddiasını.
Eskişehir’de verdiği derbi demecini dinlediğim zaman şaşırdım... Son derece kibar, centilmen ve saygılıydı. Fenerbahçe’nin yaşadığı sıkıntılar ne olursa olsun, yine de Fenerbahçe olduğunu anlatıyordu.
Özetle pazarı iple çekiyorum.
Bakalım hangi Mustafa Hoca gelecek kulübeye...
Ümraniye’deki mi, Eskişehir’deki mi?
Bu adam saygıyı hak ediyor
Fenerbahçeli Selçuk Şahin, son Ankaragücü maçında taraftar tepkisine hedef oldu. Bazı grupların takım aleyhine tezahürat yapmasını önlemek amacıyla, “Maç bitmedi... Aleyhte bağırmayı bırakın, takımı destekleyin, alkışlayın!” demek amacıyla yaptığı alkışlı uyarı, yanlış algılandı. Tepkiler Selçuk’a yöneldi ve çirkin bir hal aldı.
Selçuk Şahin, bu tepkilere çok düzeyli ve duyarlı bir sitemle yanıt verdi kulübün internet sitesinde... Zor günlerde kendisine ve arkadaşlarına anlayış gösterilmesini talep etti.
Fenerbahçe taraftarının davranışlarından çoğunu beğenirim. Örneğin, hangi maç kaç kaç biterse bitsin, stad çıkışında rahatça yürüyebilirsin. Kimse laf atmaz size... Küfüre en az yönelenler yine onlardır. Kulübe bağlılıkları ve sadakatleri, her yıl yenilenen Fenerium ürünleriyle tribünleri sarı lacivert çiçek bahçesine dönüştürmelerinden bellidir.
Ama onlara iki küçük dost uyarısında bulunmamı gerektiren yanlışları da var. Birincisi, Fenerbahçe ile o kadar özdeşleşmişler ki, zaman zaman futbolun iki takımın oyunu olduğunu, rakibin de bir değer taşıdığını unutuyorlar. (Bu hastalık maalesef tüm kulüplerde tedavi edilemiyor)... İkincisi ve daha önemlisi bazı futbolculara takıp onları şamaroğlanı gibi görüyorlar. Hak ettiği saygıyı o futbolculardan esirgiyorlar. Bu acımasızlığın hedefinde de genellikle işini yapan yerli futbolcular var. Yerli yabancı ayrımı olmadan hepsi saygı görmeli.