Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki “dördüncü çeyrek” heyecanını dün futbolda yaşadık...
Hiddink’in bize göre yanlış kurguladığı verimsiz ve etkisiz 4-3-3’te Tuncay uygun bir santrfor tipi değildi... Hamit de sağ kanatta takıma beklenen katkıyı sağlayamıyordu... Arda yalnız ve baskı altında çaresizdi. Orta alanda Selçuk, Aurelio ve Emre ile ne ofansif bir üretkenliği sağlayabildik, ne de savunmaya destek olabildik.
Belçika’nın alt kategorilerde uzun süre bir arada oynamış, eğitilmiş ve gençlerle yenilenmiş kadrosu, Hiddink’in bu oturmamış ham taktiği karşısında rahat rahat oynamaya başladı. İleride top tutamıyor, orta alandan ve geriden oyun kuramıyorduk...
Van Buyten’in, Belçika’nın kullandığı ilk korner atışından attığı kafa golü, dibinde duran ve hiç sıçramayan Tuncay’ın, stoperlerimiz Ömer ve Servet’in, kaleci Onur’un kolektif hatasına verilmiş bir cezaydı.
Ama cezanın büyüğü Hiddink’e!... Hollandalı Hoca, göz göre göre harcadı ilk yarıyı. Oyunun ilk 15 dakikasında, bilemediniz yarım saatte değiştirmesi gereken düzeni devre sonuna kadar korumayı (!) tercih etti...
Bu macera için Hiddink’in de pişmanlıkları vardır elbette... Umarız, önümüzdeki Almanya maçında yeniden pişmanlık duyacağı başka bir maceraya girmez... Her neyse... Hiddink hatasını anladı ve devre arasında Semih’i oyuna sürerek ilk hamlesini yaptı. Tuncay’ı sağa, Hamit’i Semih’in hemen arkasına çekerek doğru hamlelerini sürdürdü... Hamit’in attığı beraberlik golünde İsmail Köybaşı’nın rakip oyuncudan çaldığı topla yaptığı atağın katkısı büyüktü. Önce sağıyla vurdu Hamit, kaleciden döneni de soluyla tamamladı.
Beraberlikten sonra Milli Takım daha kişilikli oynamaya başladı... Hamit’in Semih’e attırdığı golle rahatladık... Ama ah o savunma yanlışları... Kompany atılmış, Belçika 10 kişi kalmışken hem de... Yine duran top... Yine hava topu ve tecrübesiz Onur’un topu tek elle rakibine ikram etmesi...
Savunma disiplinini artık öğrenmemiz ve becermemiz gerek... Maçın 2-2’lik beraberliğe dönüşmesinden sonra Belçika daha da cesaretlendi... Eksikliğine bakmadan ısrarla hücum ettiler.
Kazandığımız korner sonrası Arda’nın attığı gol, kişisel beceri örneği olduğu kadar, açık söyleyelim şansımızın da büyük olduğunu gösterdi bize...
Korkular, kâbuslar, öfkeler ve coşkuların peşpeşe geldiği zor bir maçı altın değerinde üç puanla bitirdik...
Ama skorun ötesinde çok şey öğrendik...
Her şeyden önce savunmayı bilemediğimiz ve beceremediğimizi... Topu ileride tutma konusundaki eksiklerimizi... Van Buyten gibi bir savunmacıyı her duran topta unutmamamız gerektiğini...
Hiddink’i ve futbolcularımızı kutlayalım. Ama derslerimizi de unutmayalım!