Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Lig TV’de Maraton’u izlerken Mustafa Denizli ile Şansal Büyüka’nın Fenerbahçe - Trabzonspor arasındaki zirve rekabeti nedeniyle averaja takıldıklarını gördüm... Doğrusu bu konuya takılmamak elde değil... İki takım da 73 puana sahip ve şampiyonu belirleyecek kriter, ister istemez “averaj”a takılıyor.
Neredeyse 10 yıldır uygulanan ikili averaj sistemi, zirvedeki kilitlenme nedeniyle yeniden sorgulanıyor.
Bugün uygulanan “ikili averaj” sistemini yanlış hatırlamıyorsam, 2001 Mayıs’ında ben önerdim...
Geçmiş yıllarda sezonun son haftalarına girildiğinde inanılmaz bir gol bereketi yaşanıyordu... Beş gollü, altı gollü, sekiz gollü galibiyetler peşpeşe yaşanıyordu. Gol kısırlığından, forvetlerin verimsizliğinden, savunmaların sertliğinden, kalecilerin şansından(!) yakınan ülke futbolu, o bahar bereketiyle acayip ve komik bir skor zenginliği yaşıyordu...
Elbette bizim gibi paranoyası gelişmiş (!), başarı için de hemen her türlü yolu, fırsatı ve kurnazlığı deneyebilen “işbilir” insanların çokça olduğu bir ülkede, masum ya da tasarlanmış averaj zenginliği, kuşkudan kurtulamıyordu... Şike, teşvik primi gibi kirli senaryolar, bazı kaleciler adına bankaya yatırılan paralar da futbol aleminin vazgeçilmez iddialarındandı...
Kuşku yaratan, başarı sahibini dahi huzursuz eden, yöneticiler dışında kulüplere gönül vermiş militan ruhlu para babalarını da devreye sokabilen genel averaj siteminin kimseyi memnun etmediğini, buna karşılık daha adil ve daha keskin bir “neşter” vurulması gerektiğini belirttim o günlerde...
O neşter, ikili averajdı...
Tıpkı Şampiyonlar Ligi’ndeki gibi... Puan eşitliği halinde takımların genel averajına değil, kendi aralarında oynadıkları maçların puan ve averajına bakılacaktı.
Bu sistem önerime dürüst ve saygı duyulacak argümanlarla Mehmet Demirkol karşı çıktı... O, genel averajdan yanaydı.
Her neyse... O yazı yayınlandıktan sonra TFF Başkanvekili dostum Ata Aksu aradı ve “İkili averajı gelecek yılın statüsüne koyduk” dedi...
Hayır, bu öneri nedeniyle kendime herhangi bir rol ya da kahramanlık biçecek kadar megaloman olduğumu sanmıyorum.
Ama ikili averajın günümüzde de en adil, en keskin yöntem olduğuna inanıyorum.
Mustafa Denizli hocam, “Düşünün, bir takımın sakatları, cezalıları var ve o maçı zayıf bir gününde oynadığı için kaybediyor... Yıl sonunda bir bakıyorsunuz, o kaybettiği tek maçın bedelini çok ağır biçimde ödüyor... Bu sistem adil değil!” diyordu özetle... Şansal Büyüka, “İyi ama hocam, öteki sistemde de tuhaf sonuçlara tanık oluyorduk” dedi, mealen...
Konuya salt şampiyonluk açısından bakacak olursak, evet Trabzonspor kendi evinde 3-2 kazandığı Fenerbahçe’ye deplasmanda 2-0 yenilerek ikili averajda rakibinin arkasında kaldı... Bu durum, sezon sonunda da değişmeyecek. Puan eşitliği halinde Fenerbahçe şampiyon olacak... Herkesi memnun etmeyebilir ama, sezon başında ilan edilen sistem böyle, kriter böyle, statü böyle... Kaldı ki genel averaja bakıldığında da (en azından şimdilik) Fenerbahçe önde!
İkili averajın Süper Lig’imize kattığı fazladan bir heyecan var... Lige hangi hedefle başlarsanız başlayın, hangi kaderi yaşayacaksanız yaşayın... Her maç kendi içinde bir “final”dir... Bu final bilinciyle mücadele eden, elbette rakibine üstünlük sağlar...
Zirveyi bir yana bırakıp düşme hattına baktığımızda ikili (hatta üçlü) averajın daha adil ve gerekli olduğunu da gördük.
Her şeye rağmen, yine de yeni bir sistem, daha adil bir çözüm mü? Ona da evet... Buyurun arayın... Fair - play kriterinden play - off’a kadar yığınla seçenek var...
Ama şimdilik en iyisi (bence) bu!


Eyvah, Aziz Başkan!
Fenerbahçe’nin “cezalı” başkanı Aziz Yıldırım, aylık olağan açıklamasında (Fenerbahçe Dergisi) şampiyonluk yolundaki mücadelelerini azim ve kararlılıkla sürdüreceklerini yazarken, konuyu hakemlere ve hakem kararlarına getiriyor.
Çoğunlukla katıldığım ifadelerinin sonunda Başkan, “...kalan haftalarda şampiyonluğun ve ligden düşecek takımların belirleneceği müsabakalara, yetenek ve adalet duygusu sahibi, bu maçların ağırlığını kaldırabilecek hakemlerin atanmasını bekliyoruz” diyor...
Bu sözler ilk bakışta ne kadar makul görünse de akla şu soruyu getiriyor:
“- Acaba yetenek ve adalet duygusu sahibi olmayan, bu maçların ağırlığını kaldıramayacak hakemler de mi var ?”
Öyle ise... Eyvah!

Haberin Devamı

Snooker’da muhteşem final
Eurosport’ta Snooker Dünya Şampiyonası finalini izledim. İnanılmaz bir heyecan, merak ve hayranlıkla. 1998,2007 ve 2009’un dünya şampiyonu 36 yaşındaki İskoç John Higgins, “tecrübeyi”, bu yıl China Open’ı kazanan 21 yaşındaki Judd Trump “cesareti” temsil ediyordu...
İkisinin de olağanüstü yetenekleri vardı. Higgins, sakindi, savunmacıydı, fırsatçıydı... Trump heyecanlı ve ihtiraslıydı... Agresif ve riskli vuruşları tercih etti...
35 frame’lik maratonu 18 - 15 Higgins kazandı... Kendi adıma bundan mutluluk duydum... Higgins, Chine Open’da da benim favorimdi ama, kaybetti. Dahası, 2010’da şike iddiasıyla cezalandırılmış, sonradan bu suçlamadan aklanmıştı... Aklanan şampiyonun, yeni başarısını içtenlikle alkışladım. Bu arada Snooker’ın Judd Trump’la yeni bir süperstar kazandığını da gördük... Bristollü delikanlı gelecekte efsane şampiyonluklar kazanabilir. O yorgun finalden sonra Trump, Higgins’in daha iyi oynadığını ve şampiyonluğu hak ettiğini söylerken, şampiyon, tevazuyu kimseye bırakmıyor ve “Bu turnuvanın en iyisi Trump’tı” diyordu... Düşünün bakalım: Süper Lig’in sonunda bizim kazanan ve kaybedenlerimiz böyle şeyler söyleyebilir mi?
Unutmadan... Teşekkürler Emre Yazıcıol, Emre Özcan!


Türkiye Turu ve medya
Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Türkiye Bisiklet Turu, İstanbul’da başlayıp Alanya’da bitti... Bu organizasyon için elbette “başarılı” diyebiliriz... Unutulmuş bir tur, yeniden uluslararası takvime girmiş ve prestijli bir organizasyona dönüşmüştür.
Federasyon Başkanı Emin Müftüoğlu’nu kutlarken, şu dost uyarılarını da yapalım:
1) Tur, medyada hak ettiği yeri ve zamanı bulamamıştır... Bu organizasyonu popüler hale getirmek için özellikle TV programlarından (Beyaz Show gibi) yararlanmayı düşünün.
2) Tur’un düzenlendiği yollar yer yer bozuktu... Trafiği tek şeritten akıtarak yarış yapmak da bize yakışmadı. Gelecek yıl yolları yeniden gözden geçirin.
3) Adı Cumhurbaşkanlığı ile başlıyorsa, o yarışta mutlaka Çankaya’da bitecek bir Ankara kriteryumu (veya etabı) olmalıydı.
4) Türkiye Turu, İtalya Turu’ndan 1 hafta önce bitiyor... Takvimde daha uygun bir yer aranmalı.
Nice güzel turlara!