Yıllar önce Selanik’te sportif ve kültürel etkinliklere katıldık. Ekibin en değerli üyesi, kuşkusuz Erman Kunter’di.
O seminerlerden biri başlamadan önce üniversite öğrencileri Erman’ın çevresini kuşatmış, basketbol oynadığı yıllardan kesip sakladıkları fotoğraflarını imzalatmak için adeta birbirlerini eziyorlardı. İki genç imza törenine (!) ara verilmesini istediler ve Erman’a soruları olduğunu söylediler:
İlk soru İngilizce geldi :
“- Biz aramızda iddiaya girdik. Sen Türkiye’nin sayı rekortmenisin. Bu rekoru 153 sayı ile Beşiktaş forması altında kırdın, öyle değil mi ?”
Öteki Fransızca sordu soruyu :
“-Ben de diyorum ki Beşiktaş formasıyla değil. Fenerbahçe formasıyla. Attığın sayı da 175!”
Erman Kunter güldü. Önce İngilizce, sonra da Fransızca aynı yanıtı verdi:
“-Çocuklar ben Fenerbahçe formasıyla 153 sayı attım. İkinizin iddiasından yarımşar doğru çıktı. Kazanan da yok, kaybeden de! O 175 sayı, takımın Hilalspor’a attığı toplam sayı idi. 153’ü bana ait. Arkadaşlarım rekor kırmam için beni topla beslediler!”
Bu olay beni çok etkiledi. Bir adam bu kadar yakışıklı, akıllı, içten, sevecen, başarılı ve terbiyeli mi olurdu! Hiç mi yanlışı, eksiği- noksanı, kusuru olmazdı. Hayır, ben göremiyordum. Galiba hayranlık işte böyle bir şeydi.
Sportif başarılarının ötesinde de adamdı O!..
Örneğin, O’nun dönem arkadaşları basketboldan kopmadan menacerliğe, kulüp yöneticiliğine ve çeşitli organizasyonlara yönelmişler, yüksek ücretlerle aktif spor kariyerinin meyvalarını topluyorlardı. Kuşkusuz yeni işlerinde de başarılıydılar. Ama çok yoruldukları, söylenemezdi.
Erman Kunter onlardan farklıydı.
O, parke salonları terk etmemiş, antrenörlüğü, koçluğu seçmişti. Yine koşarak, yine terleyerek, sayı atma kolaylığını bırakıp sayı atmanın teknik ve taktik sırlarını öğreterek uzun ince bir yola girmişti.
Türkiye gibi antrenörün “yangında ilk harcanacak adam” olduğu bir ülkede, o sıkıntılı ve çileli yolculuğa mutlulukla devam ediyordu.
Fransa’daki 1999 Avrupa Şampiyonası’nda Milli Takım’ın başındaydı. Gruptan başarıyla çıkıp çeyrek final turuna yükseldiler.
En kirli spor yılı : 2009
Yiğiter Uluğ arkadaşım soruyor :
“- Bir yabancı spor adamı Türkiye’ye gelse, futbol ve basketboldaki puan cetvellerine baksa, neler der ?”
Ne demez ki!
Turkcell Super Lig’e baksa, Ankaraspor’un sıfır puanla ligin dibine çakılıp kaldığını, dahası ligden düşürüldüğünü ve her hafta oynamadan kaybettiği (hükmen 3-0’lık ) maçlarla koca bir takımın göz göre göre kendi yöneticileri tarafından hocasıyla beraber darmadağın edildiğini, işsiz bırakıldığını, o yöneticilerden birinin, şimdi başka bir kulübün başkanı olduğunu öğrenir ve birkaç hayret sözcüğünden sonra küçük dilini yutardı.
Beko Basketbol Ligi’ne baktığında da Galatasaray’ın sahte formayla cezalı oyuncu oynattığı için ligden düşürülmediğini, ama önceki oynadığı maçların tümünde hükmen yenik sayılıp puanlarının silindiğini görür, eksi puanla ne kadar mücadele ederse etsin, düşmekten kurtulamayacağını öğrenir, sanırım şoka girerdi.
Şu performans sporseverliğini bırakalım artık.
Başarı uğruna her türlü yanlışı yapıp, her türlü rezaleti göze alarak ahlak erozyonu yaratanlar biz değil miyiz?
Almanya’da savcılar hemen her gün yeni bir Türk’ün ifadesini alıyorlar, üçü tutuklandı. Uluslar arası bahis skandalında hiç de boş durmamış bizimkiler, maşallah!
Haltercilerimiz dopingden takım halinde cezalandırılıp yarış dışı bırakılmadılar mı ?
Süreyya Ayhan’ın atletizm kariyerini bitiren kim ?
Hocası mı, kocası mı, yoksa etrafındakilerin para hırsı mı ?
Kirli bir yılı hep birlikte geride bırakıyoruz.
Utançta dünya rekoru budur!
Hayırlı olsun!
İstifa ve ötesi
Bana göre Galatasaray Yönetim Kurulu Basketbol Milli Takımı’nı ligden çekmeli, sporcularını da ücretsiz olarak kiraya vermeliydi. Bambaşka hesaplar ve ilişkilerle yapamadılar.
Yine de vicdanları rahat ettirebilecek kararlar aldılar. Profesyonellerin kulüple ilişkisi kesildi. Basketbol Şubesi’nin başındaki yönetici Yiğit Şardan istifa etti.
Peki, oyuncusu şu veya bu şekilde dopingden ceza yiyen Efes Pilsen Spor Kulübü’nde istifa edecek tek yönetici, ilişkisi sona erdirilecek tek personel yok mudur?