Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fenerbahçe Spor Kulübü, tarihinin en önemli, en ağır ve en zor savunma sınavında. Aziz Yıldırım ve 12 tanığı, bugün UEFA Tahkim Kurulu önünde vicdanlarını, bilgilerini, gerçekleri ve Disiplin Kurulu kararları karşısındaki itirazlarını seslendirecekler.
Bildiğim ve tahmin ettiğim kadarıyla bugünkü savunma, öncekilerden çok farklı olacak.
Önceki savunma üslubu sert, öfkeli, iddiaları reddeden ve karşı suçlamalarda bulunan saldırgan bir anlayışa dayanıyordu. Gördük ki bu üslup ve anlayış, olumlu sonuç vermedi.
Argodaki tanımlamayla özetlersek Fenerbahçe hep “gider” yaptı. Rest çekti ama yalnız kaldı. Rakip kulüplere, onların başkan ve yöneticilerine, polise, savcıya suçlamalar ve sert imalarla dolu agresif (saldırgan) bir tutum sergilendi. Bu tutum, Aziz Yıldırım’ın hem duruşmalar sırasında, hem de kamuoyu önündeki yazılı ve sözlü açıklamalarında Fenerbahçe’nin duruşunu oluşturdu.

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin tarihi savunma sınavı


Bugünkü savunma, 12 tanıklı listeye bakacak olursak, çok farklı bir yaklaşımı sergileyecek. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılan 3 futbolcunun (İbrahim Akın, Mehmet Yıldız ve Korcan Çelikay) Tahkim Kurulu önünde ifade verme isteği, her şeyden önce “masumiyetin verdiği güven duygusu”nu öne çıkaracak önemli bir ayrıntı. Bu ayrıntının hukukçuların gözünde “iyi bir şey” olduğunu öğrendim. Listede, Sivas maçı sırasında sözü edilen çantanın “parayla değil biletle” dolu olduğunu söyleyegelen Ertuğrul Özkök’ün tanıklığı da önemli. UEFA’nın bu tanıkları dinlemesi konusunda bir belirsizlik olsa da avukatların ifadeleri dosyaya yansıtacak olması kaydadeğer bir durumdur.
Fenerbahçe Spor Kulübü savunmasının önemli bir ayrıntısı var. Devletin 3 Temmuz süreci ve öncesindeki takibi sırasında, polis, savcı ve özel yetkili mahkemenin hep suçlular ve suç dünyasıyla ilişkisinden doğan “negatif tutum”... Bu durumun da sportif bir üslupla dile getirilmesi söz konusu. Bazı konuşmaların bir maçla ilgili olduğu tapelerden anlaşılırken, aynı diyalogun birden fazla maçı içerecek biçimde iddianameye ve karara yansıması da kafa karıştıran bir durum. UEFA Tahkim Kurulu’nun bu ayrıntıyı sportif anlamda dikkate alması bekleniyor.
Ayrıntıları uzatmadan şunu da söyleyelim: UEFA, dünya çapında saygın bir futbol otoritesidir. Disiplin Kurulu kararlarından sonra Tahkim Kurulu’nun verdiği kararlar da mahkemeler tarafından “kanıt” olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda, bugüne kadar mahkeme kararlarının izinden giden UEFA’nın, alacağı Tahkim kararından sonra Yargıtay tarafından da “etkili bir referans” biçiminde dikkate alınabileceğini düşünebiliriz. Hukukçular, sessiz ama duyarlı ve dikkatli insanlardır. Bu gelişmelere kayıtsız kalmalarını bekleyemeyiz.
Özetle Fenerbahçe bugüne kadar sergilediği sert ve saldırgan savunma yerine ikna edici, masumiyetini ifade eden sakin bir savunma ile olumlu sonuç alabilir. Hemen söyleyelim: Olumlu sonuçla cezaların tümüyle iptalini kastetmiyoruz. Cezada indirim ya da erteleme, beklenebilecek gerçekçi yaklaşımdır.
Bu olayın bir de UEFA cephesinden yaratacağı sıkıntılar var. 2011-12 sezonunda Şampiyonlar Ligi’ne katılamayan ve bir anlamda “tedbir” olarak cezasını çekmiş gibi görünen Fenerbahçe, 2012-13 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde yarı finale kadar yükseldi. Tahkim Kurulu’nun vereceği kararlardan sonra Fenerbahçe’nin cezasının kesinleşmesi durumunda, gerek elediği, gerekse gruplarda geride bıraktığı rakip kulüplerin de UEFA’nın başını ağrıtacak hamlelerde bulunması kimseyi şaşırtmamalı!
UEFA’da bir de Beşiktaş’ın durumu var, biliyorsunuz... Burada da basit varsayımlarla ciddi suçlamalara ve cezalara yönelmenin kötü emsal oluşturacağı öne sürülüyor. Beşiktaş’ın cezası salt bu nedenle ertelenebilir ya da tümden kaldırılabilir.
Özetle... Savunma hakkına saygı duyalım. Alınacak kararların hem spora, hem hukuka, hem de vicdana uygun olmasını dileyelim.

Haberin Devamı

Bravo NTV

Haberin Devamı

Medya endüstriyel futbolun peşine düşmüş, son yıllarda Kırkpınar haberlerine giderek ilgisiz kalmaya başlamıştı.
Rüzgarı NTV tersine çevirdi. Edirne Belediyesi ile 10 yıllık bir anlaşma yapmışlar, ecdad yadigarı güreşleri ekrana getirme konusunda hem parayı, hem de aklı devreye sokmuşlardı. 652. Kırkpınar, bu anlamda “yeniden doğuş” gibiydi. Başpehlivan Ali Gürbüz, altın kemerin ebedi sahibi olurken, sanki tarihin sayfalarından çıkıp gelmiş Adalı Halil’i gördük hepimiz. Güreşleri Mehmet Sevinç anlattı. Roland Garros’un toprak zemininde tenisten, Sarayiçi çayırında yağlı güreşe. Hep aynı heyecan, aynı yetkinlik, aynı öğrenme ve aktarma isteği. Bravo NTV... Teşekkürler Fuat Akdağ... Teşekkürler arkadaşlar!..

Milliyet Spor’da nöbet değişimi

Spor gazeteciliğine başladığım günden bu yana 45 yıl geçmiş.. Hesapladım, iki dönemi kendime ait olmak üzere tam 13 müdürle çalışmışım... İlk müdürüm Aydın Öztürk’tü. Erol Aktı, Necmi Tanyolaç, Öcal Uluç, Talay Erker, Şansal Büyüka, İhsan Topaloğlu, Zeki Çol, Necil Ülgen, Cem Şengül ve Tayfun Bayındır...
Hepsi de kariyerlerine, kişiliklerine saygı duyduğum ağabeylerim ya da kardeşlerim... Hepsi de sapına kadar gazeteci!.. Milliyet’te Cem Şengül, kutsal emaneti dürüstçe, emek terleri dökerek Namık Sevik ruhuna yüzde yüz sadakat göstererek taşıdı. Dün nöbeti Tayfun Bayındır’a devretti. Cem Şengül’e teşekkür borçluyuz. En azından hemen her gazetede “deliler tekkesi” olarak nitelendirilen Spor Servisi’ni kavgasız gürültüsüz, tertemiz bir heyecanla yönettiği, doğru işler yaptığı için... Şimdi yeni müdürden de çekeceğimiz (!) var, biliyoruz... Tayfun Bayındır’a başarılar diliyoruz.