Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta Ankara’da toplanan Türkiye Futbol Federasyonu mali genel kurulunda 311 delegeden 234’ü hazır bulundu. Yaz mevsiminin durağanlığı içinde normal bir durum. Ayrıca seçim ve iktidar kavgası yokken futbolun bütçesinin ve temel sorunlarının irdeleneceği bir genel kurul da, itiraf edelim, bizim

Futbolcunun fiyatı/ değeri
futbolumuza ağır gelir.
Yine de Galatasaraylı olduğunu bildiğimiz Divan Başkanı Mehmet Helvacı’nın oturum başlarken “Önce hep birlikte şampiyonları alkışlayalım” biçimindeki çağrısı sportmen bir duruş örneği olarak dikkatimi çekti. Helvacı’yı kutluyorum.
O genel kurulu izlemedim. Arkadaşlar, başlangıçtaki 234 delegenin açılıştan hemen sonra dağıldığını, salonda oy hakkı bulunmayan gazetecilerle birlikte ancak 80-100 kişi kaldığını söylüyorlar.
Yasanın hazırlık aşamasında Şenes Erzik dahil, “FIFA böyle istiyor. Kulüplerin federasyonu olacak” dayatmasıyla ortaya çıkıp çalım atan futbol erbabı, anlaşılan o ki yasanın kulüplere verdiği sorumluluğu da pek anlayamamış... Anlasalar, 182 milyon liralık bütçeyi daha fazla ve ciddi bir katılımla onaylar, zahmet edip eleştirirlerdi. Kongrede hemen her kulüp Başkan Mahmut Özgener ve ekibine yağ çekip taleplerini sıralar ve federasyon da bu taleplere en popülist yaklaşımlarla karşılık verirken, tek ciddi eleştirinin yapılmaması da gelecek adına benim huzurumu kaçırdı. Bu duyarsızlığı birlik, beraberlik, dayanışma masallarıyla kimse yutturmaya kalkmasın. Ben karamsarım.
Asıl konumuza dönelim...
Gazetecisi, televizyoncusu, reklamcısı, sponsoru, yayıncısı, teknik direktörü, malzemecisi, yöneticisi, menajeri ve hakemiyle futbolun değerlerine değer katmak ya da oradan payımızı almak için kimleri yönetiyor, kimleri seyrediyoruz biz ? Futbolcuları, değil mi ?
Şimdi sıkı durun... Son genel kurulda sadece 1 futbolcunun yer aldığını söylüyor arkadaşlar. O da Alpay Özalan.
Düşünün, oyunları ya da emekleri üzerine dünya kurduğumuz o insanlara Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı ve en çok milli formayı giymiş 5 kişiden oluşan “bücür” bir delegasyon hakkını tanımışız. Onlar da ancak 1 futbolcuyla temsil edilmişler genel kurulda. Kapılar o kadar dar ve kapalı ki, Alpay bile boşuna zahmet etmiş!
Futbolcunun emeğine fiyat biçenler, yurt içinde  yurt dışında çift rakamlı milyon euroları çoktan harcamaya başladı... Mehmet Topuz, rekor transfer ücretiyle (9 milyon euro) satıldı. Kulübünden yılda alacağı yaklaşık 2,3 milyon euroyla pahalı bir maliyet örneği olarak kayıtlara geçti. Dilerim ki bu fiyatın altında ezilmez, formda ve verimli sezonlar geçirir.
Mehmet Topuz’un bir mal gibi alınıp satıldığını ileri sürerek ateş püsküren Beşiktaşlı yöneticilere de bir zamanlar Ertuğrul Sağlam’a, Koray Avcı’ya, Fahri Tatan’a yaptıklarını hatırlatırım.
Hiçbirinin ötekinden farkı yok...
Hepsi de futbolcunun fiyatını belirler... Onları alır ve satarlar....
Ama hiçbiri futbolcunun değerini bilmez...
Futbolcunun değeri bilinseydi, genel kurulda Alpay yalnız kalmaz ve meşin top emekçileri herhalde bir şeyler söylerlerdi.
Şimdilik susuyorlar... Pek de önemsemiyorlar durumu...
Yıllar geçse de değişmeyecek bu temsil sorunu!

Ne duruşu Levent Bey?
Beşiktaş Asbaşkanı sevgili dostum Levent Erdoğan, avukattır... İyi bir hukukçudur. Mehmet Topuz’un başrolünü oynadığı transfer macerasının sonunda , “Beşiktaşlı olduğunu söyledi, gitti Fenerbahçe ile imzaladı. Demek ki Beşiktaşlı duruşuna sahip değilmiş” yorumunu yaptı. Metalist yenilgisinden sonra da teknik direktörün adamlığı üzerine tartışma yaratan bir demeç vermiş, Sağlam’ın istifasıyla başlayan bir sürece imza koymuştu.
Erdoğan’ın demeçleri saatli bomba gibi maşallah!
Benim yadırgadığım durum şu... Levent Erdoğan, hukukçu kişiliğiyle olaylara kulüp içinde baştan müdahale edebilir ve Topuz olayında görülen yanlışları baştan önleyebilirdi.
Sonradan demeç vermek, herkesin yapabileceği bir iş...
Erdoğan’ın biraz duruş değiştirmesi ya da yeni bir pozisyon alması gerekiyor. Şekip Mosturoğlu gibi...
Mesela!

Haberin Devamı

Kurallar ne için konur?
Popüler kültürün sıkça tekrarlanan bir sözüdür : “Kurallar çiğnenmek için konur!”
Efes Pilsen-Fenerbahçe final serisinde hakem Fatih Söylemezoğlu’nun oyun bitimine 13 saniye kala verdiği karar doğru! Hakem kuralı uygulamış.
Bazı dostlar, “Şart mıydı ? Bitime 13 saniye kala nasıl gördü?” diye kural uygulayan hakemi eleştiriyorlar... Hayır, kulüp aşkıyla dile getirilen bir eleştiri değil bu. Oyunun akışı bakımından itirazları var. Anlamakta güçlük çekiyorum. Doğru uygulanmış bir kural için yanlış karar yorumu nasıl yapılır, bilemiyorum.
Maçtan sonra çıkan olaylar nedeniyle Fenerbahçe’nin, para cezaları limiti dolduğundan seyircisiz oynaması gerekiyor. Kural ve müsabaka talimatı böyle.
Yine aynı dostlar itirazda : “Bir şampiyonluk mücadelesinde saha kapatmak sporun ruhuna aykırı! ”
Haksız sayılmazlar... Belki öyledir...
Ama kural da kuraldır...
Sportif kültürümüzü geliştirip bu açmazın içinden çıkmamız gerekiyor!

Haberin Devamı

Ezinler’i unuttular
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün internet sitesine girdim geçen hafta... Bir haber dikkatimi çekti :
“Eskrim Milli Takımımız tarihinde ilk defa bu yıl Pescara’daki Akdeniz Oyunları’na katılacak!”
Haberi okuyunca öfkelendim. Eskrim federasyonu başkan ve yöneticileri, genel sekreteri, bu haberi hiç kontrol etmeden servise koymuşlar ve genel müdürlük de aynı ezberle devletin resmi sitesinde yayınlamıştı.
Ayıp ki bin kere ayıp!
İzmir’deki 1971 Akdeniz Oyunları’nda gümüş madalya kazanan Özden Ezinler’i unutmuşlardı.
Dün her iki internet sitesine de baktım, haber kaldırılmıştı.
Ama yetmez... Özden Ezinler’den özür dilemeleri gerekir, bir!
Kendi kişisel tarihleriyle birlikte spor tarihini de “internet miladına bağlamak” yanlışına düşmekten kaçınmalarını öneririm, iki!