Sosyologların işine burnumu sokmak gibi bir derdim yok. Yine de sosyolojik bir saptama ile meraklanıyorum işte...
Türkiye’de kurumların, kurulların, ekiplerin ve kadroların değil, liderlerin yol göstermesi, öncülük etmesi, haritayı ve rotayı belirlemesi gerekiyor.
O nedenle işte de, siyasette de sporda da hemen tüm yük liderlerin omzunda. Doğru ya da yanlış... Katılın ya da katılmayın... Değişim, reform, devrim... Adına ne derseniz deyin, liderle başlıyor, liderle bitiyor.
Yakın tarihimizi de liderler ve onların kadroları yazmadı mı?
Aynı yürüyüş, liderlerle devam ediyor.
Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, geçen yıl yaptığı devrim içerikli konuşmalardan, verdiği mesajlardan sonra bu yıl yeni bir düşünceyle geliyor karşımıza:
“- Merkez Hakem Kurulu, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu üyelerinin seçimini kulüpler yapsın. Federasyon da o üyelerin atamasını gerçekleştirsin ve tartışmalar bitsin!”
Doğrusu ilk bakışta önemli bir öneri.. Çarpıcı bir fikir... Hayata geçerse, devrim etkisi yaratabilir.
Ama yine de durup düşünmekte yarar var.
Davalıların kendi yargıçlarını kendilerinin seçmesi gibi bir durum değil mi bu? Ya da tüm maçlarınızı yönetecek hakemlerin eğitimini, atamasını - elbette cezalandırılmasını / dinlendirilmesini - düzenleyecek kurulu doğrudan siz seçer ve belirlerseniz işler düzelir mi, arap saçına mı döner? Zor bir soru.. TFF Genel Kurulu’nda zaten kulüplerin taleplerine/uzlaşmasına bağlı olarak doğrudan ya da atamayla belirleniyor bu kurullar. Lig başlayıp da uyuşmazlıklar, cezalar filan ortaya çıkınca kulüpler, kendi adlarına kurullarda görev alanları geri çekmekle tehdit ediyorlar. Ya da bir bakıyorsunuz, adamlar istifa ediyor, etmese de kış uykusuna yatıyor.
Terim Hocamız’ın önerileri hayata geçerse, işler bir süre için ateş kes durumunda sakinleşebilir. Ama ilk çatışmada merak etmeyin, kurulların hepsi de çözülecektir.
Bana sorarsanız, Fatih Terim’in geçen yıl verdiği mesajların en önemlisi TFF Genel Kurulu’nun değişmesi gerektiğidir. Yıllardır tekrarlayarak geldiğim bu durum, futbolumuzun “aort” damarındaki Hoca tarafından da dile getiriliyorsa, işe oradan başlamak gerekir.
Tarihimize bakın
Süper Lig kulüplerinden yedişer delege... Buna karşılık antrenör, futbolcu ve hakemlerden toplam beşer delege! Antrenör ve futbolcuların milli takımda görev yaptığı maç/yıl vazgeçilmez kriter. Böyle bir şarta ne gerek var? Hakemlerin delege olabilmesi için de illa ki FIFA kokartıyla uluslararası turnuvalarda final yönetme zorunluluğu var. Bir tür seçkinler ve elitler locası yani! Bu üç taban birliğinin daha geniş delegeyle temsil edilmesi, özellikle üniversitelerin, spor yayını yapan televizyonların ve basının temsilcilerinin de futbolla ilgili görüşlerini o genel kurulda ifade edebilmesi gerekiyor. Böyle olursa ancak kulüplerin kulisleri ve güç gösterileri yerine daha gerçekçi projelere ve hedeflere yönelmek mümkün olabilir. Daha özgür, daha yaratıcı ve daha etkin kararlar alınabilir.
En önemlisi, liderler değil, kurumlar ve kurullar çalışır.
TFF Genel Kurulu’nun yapısal değişikliği de bugünkü genel kurul delegelerinin, sahip oldukları gücü demokratik bir cesaretle paylaşması, çözmesi ve dağıtması gerekir. Kendi iradeleriyle “Ana Statü”yü değiştirebilirlerse gerçekten bir devrim yaparlar.
Tarihimize bakın... Bizim böyle devrimlerimiz de var!
‘Twitter cıvıtır!’
Sosyal medya toplumlarda inanılmaz bir iletişim devrimi yarattı. Her devrimin yararları olduğu gibi zararlı ve ters tepen yanları da var. Herkes herkesle haberleşir ve bir tür vatandaş gazeteciliği yapılırken, arada öyle tuzaklara yakalanıyorsunuz ki kendinizi ifade edip amacınızı anlatmak yerine, gülünç duruma düşüyorsunuz.
Galatasaraylı yöneticilerin, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a Alex’in sahte twitter mesajları üzerinden yüklenmesi komik bir durum yarattı. Alex bunların yalan olduğunu söyledi.
Galatasaray’da iletişim departmanındaki arkadaşlar yönetimi ofsayta düşürdü. “Bu twitter cıvıtır!” Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek yıllar önce böyle söylemişti. Görüyoruz işte cıvıtmaya devam!
Helal et, Necati Abi!
TSYD’nin bir avuç yürekli kurucusundan biriydi o. Çoğu şöhret sahibi ustalar burun kıvırırken, Necati Bilgiç ve arkadaşları, cesaretle derneğimizi kurdular. Büyüttüler, geliştirdiler. Meslek hayatımın en güzel yıllarını Necati Abi ile birlikte yaşadım... Onun merakını, titizliğini, hoşgörüsünü ve ısrarcılığını hepimiz örnek aldık. Koyu Fenerbahçeli idi. Futbol hakem kursunu bitirdiğinde bu durumu federasyona bildirmiş, Fenerbahçe maçlarında görev verilmemesini istemişti. Gazetede servisin en genç, en acemi elemanlarını yanına alır, her şeyi sabırla öğretmeye çalışırdı.
En değerli öğrencisi de oğlu Gürcan Bilgiç oldu.
Hepimiz Necati Abi’ye minnetle borçluyduk. Sonsuz alemde ona huzur içinde iyi uykular, Perihan Yenge’ye, çocuklarına, torunlarına ve Öcal- Hıncal Uluç Abilere başsağlığı diliyorum.
Hakkını helal et Necati Abi!