Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, Antalya’da kulüp antrenörleriyle yaptığı toplantıda, sonradan katıldığı TSYD seminerinde “Artık bir rönesans, reform, hatta devrim yapmamız gerekiyor. Bunun için bir yol haritası hazırladık. Sabırla uygulamamız gerekiyor” dedi.
Terim’in yol haritasında en önemli konu, eğitim... Ancak eğitimi düzenleyerek, sabırla ve ısrarla geleceği inşa edebileceğine inanıyor. Yola çıkarken, kimin neden yapamadığını, yapabilenlerin nasıl yaptıklarını da en yi biçimde değerlendirdiklerini söylüyor.
Terim ve yardımcılarının zor işe cesaretle giriştiklerini, kararlılıklarını kabul ediyorum. Belirledikleri harita üzerinde ilerlerken, elbette yollarının üzerine bildiğimiz (ya da bilmediğimiz) engeller çıkacaktır. Terim’in enerjisi bu engellerle mücadele etmeye yeter. Ancak her haliyle bizi mutsuz eden futbolu geliştirmek, güçlendirmek anlamında kavga ile geçirilecek zamanımız var mı? Yok. Ayrıca görüldü ki bugüne kadar kavga ederek hiçbir yere varamıyoruz.
Kavga ile, tartışma ve spekülasyonla örneğin tv programlarında reytingleri arttırmak mümkün. Ama o kavgalar bizi uluslararası rekabet ortamında hep aşağılara çekti, hiçbir hedefe ulaşamadık. Hayal kırıklığına alıştık.
2014 Dünya Kupası elemelerinde Belçika’nın sergilediği göz kamaştırıcı başarıya dikkatinizi çekmek isterim. Geçmiş yıllarda evinde yenerek güç gösterdiğimiz, sık sık hayal kırıklıkları yaşayan Belçika, 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’nda dördüncü sırayı alan gençleriyle öylesine altın bir kuşak yakaladı ki, kıskanmamak elde değil. Belçikalılar, Brezilya yolunda elemeleri sadece iki beraberlik alarak yenilgisiz grup liderliğiyle geçtiler. Bu başarının en önemli nedeni, “Kırmızı Şeytanlar”ın kadrosunda 20 lejyoner futbolcunun varlığıdır. Chelsea’den Manchester United’a, Arsenal’den Manchester City’ye, Atletico Madrid’den Liverpool’a, Bayern’den Tottenham Hotspur’a kadar endüstriyel büyük Avrupa liglerinde kariyerlerini sürdüren Belçikalı futbolcular, üst düzey rekabet ortamındaki birikimlerini ve becerilerini Milli Takım’a taşıyarak şimdiden 2014 Dünya Kupası’nın favorileri arasına katılmışlardır.
Türk Milli Takımı’na baktığımızda, kulüplerimizin alt yapısından, ligimizden yetişip Avrupa’ya transfer eden, orada kariyerini geliştiren tek örnek var elimizde: Arda Turan.
Devrim, rönesans ya da reform yapılacaksa, bu tablo bize önemli bir sinyal veriyor: İşe alt yapılardan, genç futbolcu eğitiminden başlamak, genç futbolcuların kariyer planlamasını, onlarla birlikte belirlemek ve sürdürmek.
Peki bu konuda ümidimiz var mı? Kolayca evet diyemeyeceğimiz bir soru bu. Yabancı futbolcunun transferindeki kolaylıklar, acelecilikler ve tercihler öylesine garip bir salgına dönüştü ki, o salgından gençlerimizi kurtarmak gerçekten “devrim” gerektiriyor. Bu devrimi yapabilir miyiz? Bilemem.
Ama yapmalıyız!
Hoş geldin vicdan!
Türkiye Futbol Federasyonu, Kasımpaşa - Beşiktaş maçının “tekrarlanması” kararıyla, uzunca bir süredir unuttuğumuz “vicdan”ın varlığını yeniden ortaya koydu. Her türlü tartışmanın ötesinde, çok önemli ve olumlu bir karardır bu.
Kasımpaşa Spor Kulübü’nün imalı tepkisini de o kadar önemsemiyorum ben. TFF, bir zamanlar “bobbitleme”olarak sosyal literatüre geçen olaydan sonra futbolda da “Donklama” diyebileceğimiz etik dışı kurnazlığa karşı tavrını ortaya koymuştur. MHK Başkanı Zekeriya Alp ile Hakem Barış Şimşek’in tezleri kabul görmemiştir. Raporlarla gerçeklerin örtüşmediği anlaşılmıştır.
TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in MHK ve Başkanı’na destek verirken, Yönetim Kurulu’nun varlığını da önemli bir kararla ortaya koyması anlamlıdır. Bu karar bir milat değil elbette... Ama milat kadar değerlidir, unutmayalım.
Aile
Bir arkadaş, benim aile ortamında kimsenin adını vermeden yaptığım şakayı twitter gevezeliğiyle ortalığa yaymış.
Yaptığı ayıp. Ona tavsiyem, meslektaşlarım ve yakın arkadaşlarımdan oluşan “ailem”e karşı daha saygılı olmasıdır. Gerekli görürsem, şakayı da kakayı da yazarım. Cıvıklığa gerek yok!
Teşekkürler Kuddusi
Yaşı ilerlediği için FİFA listesinde yer alamayacağını görüp hakemliği bırakan eski ustalara inat, Kuddusi Müftüoğlu, hakemlik kariyerini yüz akıyla bitirdi.
Zaman zaman hata yapmadı mı? Evet, yaptı. 2004’deki Beşiktaş - Gençlerbirliği maçında kural hatası yaptı örneğin... Ama hiç kıvırmadan aynı anda üç kez düdük çalıp çelişen kararlar verdiğini raporuna yazdı. Maç tekrarlandı. Kuddusi, 3 ay dinlenip yeniden sahalara döndü. Kartlarını valizde unutup çıktığı maçları da gördük. Bu insani hatalarının yanında hep son yıllarda en kritik maçlarda bile Kuddusi’ye görev verildi. Onun olgunluğundan, tecrübesinden yararlanıldı.
Bana “Abi” diye seslendiği için, ben de onu adıyla selamlıyorum : Teşekkürler Kuddusi!