Şimdi yeni bir süreç başladı. Kendi iç dinamiklerimizle, sportif anlayışımız, örgütlenme modelimiz, ekonomik ve siyasal perspektifimizle okuyup anladıklarımızı (ya da anlayamadıklarımızı) farklı bir ortamda yeniden okumak, (anlayabilirsek) yeniden anlamak durumundayız.
UEFA, Beşiktaş ve Fenerbahçe için neredeyse iki yıldır açık tutup beklettiği dosyaları, nihayet işleme koydu. Disiplin Müfettişi’nin yazdığı raporu dikkate alarak kendi kovuşturmasını başlattı.
Bu yeni sürece “dış yargılama” süreci diyebiliriz.
İç dinamiklerimizin iki ayağı vardı. Adli yargıda İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, yönetici Ali Yıldırım, Şekip Mosturoğlu,İlhan Ekşioğlu , Tamer Yelkovan hakkında çeşitli hapis ve para cezaları vermişti. Beşiktaş Futbol Komitesi (eski) Başkanı Serdal Adalı ile Beşiktaş (eski) Teknik Direktörü Tayfur Havutçu da aynı mahkeme tarafından 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Sportif yargılama ise birçok tartışma, TFF yönetimindeki değişiklikler ve yeni disiplin talimatının kurullar tarafından değerlendirilmesi sonunda İlhan Ekşioğlu, Cemil Turan ve Şekip Mosturoğlu’na verilen 1’er yıllık hak mahrumiyeti cezalarıyla sonlandırıldı. PFDK şike teşebbüslerinin sahaya yansımadığına ve kulüplere ceza tayinine gerek kalmadığına da ayrıca karar verdi. Adli yargılama süreci henüz bitmiş değil. Mahkeme kararlarının hepsi Yargıtay’a taşındı, temyiz aşamasının sonucu bekleniyor..
UEFA eliyle başlatılan yeni “dış yargılama” süreci, hem “sert” taleplerle gündeme geliyor, hem “aceleci” bir tavır sergiliyor; hem de kulüp ve şahıs ayrımı yapmadan birlikte ceza kavramıyla keskinleşiyor. İki yıla yakın bir sürede bu dosyalar neden açık tutuldu ve kenarda bekletildi? Bunun ilk yanıtı Fenerbahçe’nin, UEFA Avrupa Ligi’nde yarı finale kadar uzayan yolculuğudur. UEFA, müsabaka döneminde dosyayı açıp Fenerbahçe ile rakiplerinin farklı beklentilere yönelmesini sakıncalı bulmuş olabilir.
Dış yargılama sürecinin karakteristik özelliği, UEFA’nın TFF bünyesindeki sportif yargılamada kendi duyarlılığına paralel kararları görememesi ve bunları yeterli bulmamasıdır. Başbakandan TFF Başkanı’na, PFDK’dan Tahkim Kurulu’na, taraftardan birçok spor yazarına kadar paylaşılan “kişilerle kulüpleri ayırma” eğilimi, maalesef UEFA’da karşılığını bulmamıştır. UEFA ayrıca Yargıtay kararlarının da bir süre daha beklenmesini, kendi müsabaka sezonunu etkileme olasılığını dikkate alarak sakıncalı bulmuş olabilir. Nitekim savunma, karar ve tahkim sürecini en geç 15 Temmuz’a kadar bitirmek üzere düzenlediği takvim de bu kaygıyı öne çıkarıyor.
Fenerbahçe’ye 2, Beşiktaş’a 1 yıl Avrupa Kupaları’ndan ihraç, bu yazıda adı geçen tüm (başkan, yönetici, teknik adam, personel vb.) kişilerin ömür boyu spordan men cezası talebiyle Disiplin Komitesi’ne sevk edilmeleri durumun ne kadar ciddi ve karanlık olduğunu göstermeye yeter. Bu yeni süreçte polemiklere, karşılıklı suçlamalara, laf ebeliklerine ve komplo teorilerine sapmadan evrensel hukuk ve spor kurallarına uygun bir savunma stratejisi uygulamak gerekiyor. Türkiye bu yeni süreci hem aklı, hem vicdanı hem de sportif kalitesiyle iyi yönetmeli, olayları ve kararları içe dönük propaganda malzemesi yapmaktan kaçınmalıdır.
Bu tatsız yazıyı bir bal haberiyle bitirelim: İsveç gümrüğü, Türkiye’den ithal edilen 19 ton balın sahte olduğuna karar verdi. İthalatçı firma, şeker ve bal aromasından oluşan ürünü dışarı çıkarmak (iade etmek) zorunda! Oysa iç piyasada o ballar kavanoz kavanoz akıl almaz fiyatla pazarlanıyor.
İçeride kendimizi ve birbirimizi kandırmak kolay da...
Dışarıda yemiyorlar!
Takımların kimyası
UEFA Disiplin Komitesi’nin alacağı kararlar ister istemez takımların kimyasını da bozabilir. Avrupa Kupaları’ndan ihraç kararı verildiği takdirde, yabancı oyuncuların büyük bir çoğunluğu sözleşmelerini fesih yoluna gidebilirler. O dosyalar da FIFA’ya gittiğinde kulüplerin fazla şansı olduğunu sanmıyorum. Dahası, yeni transfer edilecek yabancı futbolcular da ya gönülsüz davranacaklar ya da aşırı fiyat çekeceklerdir. Kulüplerin bu durumu da dikkate alarak menajerlerle konuşup süreçten etkilenmeyecek sağlam sözleşmeler yapması gerekiyor.Aksi halde hesaplanamayan bir çözülme, takımlarımızın küçülmesine yol açabilir, dikkat!
Anakent’in gençleri
Bu ülkenin her yerde pırıl pırıl gençleri var. Geçen hafta Anakent Koleji öğrencileri, öğretmen Nilüfer Gökçe’nin yazıp sahneye koyduğu Summer Love (Yaz Aşkı) İngilizce müzikaliyle gözlerimi yaşarttı. Gözde Bayar’ın öyle bir sesi ve kulağı var ki, karar verdim onu Ali Kocatepe dostumla tanıştıracağım. İrem Demirci, doğuştan tiyatrocu... Çisil Onukar, Yunus Emre Orhun, Yiğitcan Çınar sanki okula uğramış tiyatroculardı. Anakent’in kızlarıma emek vermiş değerli müdürü Cahit Okatan’ı, Yabancı Diller Başkanı Veda Kaya’yı, Çiğdem Sendinç ve Esra Uslu hocalarımızı içtenlikle kutlar, göğsümü kabartan kızım Nilüfer’e de teşekkür ederim.