Türkcell Süper Lig’in en azından bana göre en keyifli, en eğlendirici futbol oynayan takımı Galatasaray’da işler yine de pek keyifli ve eğlenceli değil!
Duyduğum ve bildiğim kadarıyla Skibbe ile yerli futbolcular arasındaki soğukluk, sakatlıklar üzerinden Prof. Dr.Mehmet Kurdoğlu ile Sağlık Ekibi’ne fatura edilmek üzere...
Kulüplerde teknik direktör beğenmeyen, kendi eliyle getirdiği adamın kusurlarını görerek hemen fikir ve karar değiştiren, kolayca adam harcayan çağdaş (!) yönetici tipi, bu anlamdaki kariyerini daha da geliştirerek şimdi de tıp uzmanlarıyla ilgili yeterlilik yetersizlik terazisinde tartı yapmaya hazırlanıyor.
Bana gelen haberlere göre, bir ekibin başındaki doktora öneri götürdüler. Kibarca geri çevrildi öneri. Konuyu Skibbe’ye açtıklarında, o da kendi ülkesinin adresini verdi : Almanya.
Yakında bir Alman doktorlar ekibi gelir de Galatasaray’da işbaşı yaparsa, şaşırmayalım.
Elbette tıp uzmanı değilim... Spor sakatlıkları konusunda merakları gidermek için kendiliğimden ahkam kesemem. Uzmanlara danışır, sorar soruşturur bir kanaat edinmeye çalışırım.
Benim gazeteci meraklarıyla vardığım kanaat şu : Skibbe sezon başından beri yabancı oyunculara anormal ayrıcalıklar tanıdı. Beklenenin üzerinde anlayışlı davrandı. Bildiğimiz klasik Alman disiplini sadece yerli oyunculara uygulandı. Bazı yabancı oyunculara izin verilirken, yerliler bu anlayıştan nasiplenemediler.
Yerli futbolcuların Skibbe’ye kırgın oldukları biliniyor. Kimisi “Bırakalım, takımı yabancılar oynatsın!” diyerek soğuk ve pasif bir direniş sergilerken, bazısının tavrı daha farklı... İsteksizliklerinin ve gönülsüzlüklerinin ifadesi tek sözcükte toplanıyor : “Sakatım!”
Öyle ki, MR’da ya da başka laboratuar analizlerinde sapasağlam görünen futbolcu, “Ağrım var, iyi hissetmiyorum” dediğinde akan sular duruyor. Bilim dahi orada susuyor.
Bilim susunca, yöneticiler konuşuyor.... Sağlık ekibine inceden kıyıma hazırlanıyorlar. Örneğin Serkan Çalık’ın sakatlık ve tedavi sonrası Almanya’da yapılan muayenelerinde ameliyatının yanlış yapıldığı söyleniyor kendisine. Yöneticiler bu söylentinin altını çiziyor. Başka söylentiler de var. Uğur Uçar’ın sakatlığının bir türlü iyileştirilemediğini dile getirerek Sağlık Ekibi ile ilgili kuşkularını sıralıyorlar sözüm ona. Oysa diz kapağı kırığı, düne kadar futbolu bıraktıracak kadar önemli bir sakatlık cinsi. Futbolcunun geriye dönüşü elbette çok uzun bir süreyi gerektiriyor.
Galatasaray’da konu sakatlık olunca sadece doktorlardan değil, Milli Takım’dan da şikayetler başlıyor. Emre Güngör’ün Avrupa Şampiyonası’ndaki sakatlığının bir türlü geçmediği dillendiriliyor. Oysa durum farklı. Emre, Milli Takım’da iken sol alt baldırından sakatlanmıştı. Bugünkü sakatlığı kasıklarından... Bu ayrıntı atlanıyor.
Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonası’ndan sonra kulüplere birer uyarı yazısı gönderdiğini, Euro 2008 kadrosunda yer alan ve özel çalışma yapan futbolcuların sezon başı hazırlık programından ayrı biçimde gruplandırılmasını önerdiğini biliyoruz. Bu öneriler teknik ekipler tarafından ne kadar önemsendi ? Yeni sakatlıklara neden olacak ihmaller oldu mu ? Henüz bilmiyoruz.
Özetlersek... Sakatlıkların faturasını bilimsel bir ekibe çıkarmak bence sakat bir anlayış.
Galatasaray keyif kaçıran yanlışlarından arınmalı!
Spor, paylaşmaktır!
Fenerbahçe Spor Kulübü, bayan basketbolcularını yeni sezona hazırlamak amacıyla İstanbul Uluslar arası Fenerium Basketbol Turnuvası düzenledi.
Dün başlayan turnuvaya Rus, Çek, Bulgar bayan takımları katılıyor.
Bu turnuvanın bir perde arkası öyküsü var ki, ibretle kenara kaydetmemiz gerekiyor.
Rusya temsilcisi Spartak Moskova, turnuvaya gelmeden önce bir yazı yazdı Fenerbahçe Kulübü’ne... Bu turnuvaya paralel olarak genç bayan takımlarını da getirmek istediklerini, çocukların maç eksiğini gidermek için bir fırsat yaratmanın iyi olacağını bildirdiler. Fenerbahçeli yöneticiler hemen kolları sıvadı... Beşiktaş ve Galatasaray’a yazdılar. Beşiktaş’ın yanıtı : “Bizim kızlar çok küçük. Daha yolun başında. Böyle ağır bir turnuvayı kaldıramayız”
Galatasaray yanıtlamadı. Fenerbahçe ısrarla yeniden aradı. Gelen yanıt şuydu : “İki iddialı takımın resmi maçlardan önce karşılaşması teamüle aykırı olduğu için katılmak istemiyoruz!”
Fenerbahçeli yöneticiler, CSKA gibi büyük bir kulübe mahcup olmamak için çare aradılar.
Bayramda herkes Antalya’ya uçar ve kaçarken, Antalya Koleji İstanbul’a geldi. Hayatını basketbola ve sporcu evlatlarına adayan Talip ÖZŞAR, bir çözüm önerdi : “Biz İstanbul’a geliriz. Kızlarımız Fenerbahçeli kız oyuncuların evlerine kabul edilirse, seve seve turnuvada oynarız. ”
İstanbul Üniversitesi de genç takımını gönderince sorun çözümlenmiş oldu.
Şimdi kıssadan hisse çıkarmanın ve sormanın zamanı:
1) Resmi maçlardan önce kıran kırana karşılaşmak bizi yıpratıyor, diyerek TSYD Kupası gibi bir geleneği sonlandırmaktan nerelere geldik... Farkında mısınız Aziz Başkan?
2) Bu nasıl bir “teamül”?... Ayıpın adı ne zamandan beri teamül oldu Adnan Başkan?
3) Masum ve tertemiz sporcuların oyununu kazanmak kaybetmek üzerine bina etmek, sportif kültürle ne kadar bağdaşıyor Yıldırım Başkan ?
4) Antalyalı kızlara kucak açan Fenerbahçeli sporcu aileleri, galiba sporun paylaşmak, dayanışma, dostluk, sevgi ve kardeşlik olduğunu hepimize öğretti.Onlara bir teşekkür borcumuz yok mu?
Fenerium Uluslararası Basketbol Turnuvası Caferağa Spor Salonu’nda. Büyük bayanlar 17.45’de karşılaşıyor. Genç kızların maçlarını izlemek ve o masumiyeti alkışlamak istiyorsanız, iki saat erken gidin..
Sevgili Kazım,
Aklına geleni içinden geçeni, ölçmeden, tartmadan ve biçmeden anında yazmanı ve söylemeni hep ilgiyle izlerdim, biliyorsun...
Çoğuna katılmazdım o görüşlerin... Oturur, uzun uzun tartışırdık ve sonsuz bir inatla savunurdun yazdıklarını, söylediklerini.
En çok bu tarafına kızardım. Ama biliyorsun en çok da bu tarafına hayrandım senin.
Alabildiğine özgür...Bağımsız.!..
Esik, savruk... Başına buyruk!
Bir isyanın efendisi olmak yakışıyordu sana.
Hep sıradışı, hep farklı, hep kendine özgüydün...
Yönetim kurulu toplantılarında tepemi attırırdın...
Dedim ya en çok da bu tarafını sevdim ben.
Senin direnişini sevdim, inadını sevdim. Yaşama hiç ölmeyecekmiş gibi sıkı ve sımsıcak tutunmanı sevdim. Onbinlerce insana umut olmanı sevdim.
Bodrum’da farklı bir Aganta Burina Burinata yazdın sen.
Kanser illetinin rakibi
Umutsuzların yoldaşı,
Doktorların gururu
Hepimizin türküsü oldun!
Çılgınca yaşadın, adam gibi öldün!
Seni hep bu yanınla sevdim