Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Spor Toto Süper Lig’in kalitesi tartışılırken, öne çıkan en geçerli eleştirilerden biri, “düşük yoğunluklu” rekabet olarak dile getiriliyor.
Sevgili kardeşim Uğur Meleke’nin geçen hafta yazdığı yazıda, takvim, sezon planlaması ve Avrupa Kupaları’na az sayıda (beş takımla) katılma durumundan dolayı lig kalitesinin bir türlü gelişemediğini, hedefsiz ve nafile maçlarla sezonu tamamlayan takım sayısının fazlalılığını öne çıkarıp “16 takımlı lig”e dönüş için bir tür “yoklama” yapmasını çok ilginç buldum.
Ben tam aksine, ligin 20 takıma yükselmesini düşünüyorum!
Hemen şunu söylemeliyim: Ligdeki takım sayısının karalama defteri anlayışıyla yıldan yıla sürekli tartışılmasından yana değilim. Kendi adıma bugüne kadar iki konuda duyarlılık gösterdim: Birincisi, ligdeki düşme kalkma ya da takım sayısıyla ilgili olarak siyasetçilerin susması gerektiği... İkincisi, 18 takımlı ligin ülkemiz için en iyisi olduğu!
Futbolda (yeterli ya da yetersiz) özerkliğin hayata geçmesiyle çok şükür siyasetçiler lig üzerindeki rollerini ve güçlerini kaybettiler. Konu doğal mecrasına dönüp spor adamlarına kaldı.
18 takımlı lig ise, çoktan 25 yılı geride bıraktı. Türkiye’nin o dönemdeki nüfusu neredeyse yüzde 50 artarak bugün 75 milyona dayandı. Lig 18 takımla düzenlenmeye başladığında Türkiye’nin 67 ili vardı. Bugün il sayımız 81... Kaldı ki, Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkelerinden biriyiz. Türkiye’de artık daha çok kent, ligde temsil edilmek istiyor. Spor yapacak, profesyonel futbolu bir meslek ve kariyer olarak seçecek daha çok gencimiz var.
Özetle şimdi ciddiyet ve sorumlulukla 20 takımlı bir ligi düşünmek durumundayız.
Rekabeti yeniden düzenler ve yoğunlaştırırsak, bu ülkenin en çok sevilen, en yaygın sporu futbolu Avrupa’nın beş büyük endüstriyel ligiyle boy ölçüşecek hale getirebiliriz.
20 takımlı lig, sezonu 4 hafta daha uzatır. 38 haftalık lig maratonu, ilk bakışta tatile 14 hafta bırakır, bu da yetersizdir, diye düşünmek kolay... Ama 38 maçlık maratonun en az 4 maçını hafta arasına (Salı, Çarşamba, Perşembe) taşımak hiç de zor değil! Avrupa Kupaları ve Türkiye Kupası’ndan kalan boş haftalar ne güne duruyor!
Asıl önemli gelişme, ligimizdeki endüstriyel patlamadır. Yayın hakları ve Spor Toto/İddaa’dan kaynaklanan bahis gelirleri, iyi yönetilen kulüplerin borç batağına saplanmadan, çılgınlık yapmadan hayatta ve ayakta kalmasını sağlayabilir. Dahası, yayıncı , sponsorlar ve reklamcılar açısından da gösterinin dört hafta daha uzaması, daha çok abonelik (daha çok izleyici ), daha çok tanınma, daha çok destek, daha çok reklam (ve reklam geliri) demektir. Türkiye’nin ekonomisi de sosyolojisi de bunu fazlasıyla karşılar. Yayıncı kuruluş açısından da ölü sezonun kısalması, daha çok iş yapma anlamına gelir. Bu herkes için iyidir!
Gelelim, rekabetin düzenlenmesine...
Biraz cesaretle, vizyonla, lig statülerini yenileyerek rekabeti geliştirebiliriz.
Örneğin, ligden her yıl düşecek takım sayısını 5 olarak belirlesek. Son üç takım doğrudan düşse... Bank Asya’dan da ilk 3 takım doğrudan gelse... Süper Lig’in 16 ve 17. takımları ile Bank Asya’nın 4. ve 5. takımlarını “Dörtlü Play Off”la oynatsak. Kazanan iki takım Süper Lig’de, kaybedenler ise Bank Asya’da hayata devam etse...
Zirvede de, şampiyonu ve ikinciyi alkışlarla Şampiyonlar Ligi’ne uğurlasak. UEFA Avrupa Ligi’ne 2 bilet için 3.,4.,5.,6. takımlar arasında “Dörtlü Avrupa Play Off’u” oynatsak.
Herhalde normal sezonun rekabet düzeyini yükseltir, sportif sıcaklığını ve gördüğü ilgiyi artırırız!
20 Takımlı Süper Lig için, elbette futbolcular açısından da yeni düzenlemeler gerekir. Öncelikle şu yabancı sayısında + formülünü ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bir takım elindeki yabancı oyuncuların tamamını sahada oynatabilmeli. Ama o sayı dikkatle belirlenmeli... Türk oyuncular açısından da alt yapıdan yetişme, 18 kişilik kadroda belirlenecek bir yaş sınırının altında en az 3 genç futbolcu bulundurma ve bunların oynayacağı zorunlu asgari zamanı tayin etme gibi radikal önlemler de alınabilir. (Meduna olayına girmiyorum. Hem sağlık hem de iklim açısından bu sorunu yeniden yaşamamak için önlemler alınır.)
Artık itiraf etmenin zamanı... Süper Lig’imiz kurulduğu günden beri hep güçlü ve zenginlere göre dizayn edildi. O yüzden rekabet şirazesinden çıktı.
Şimdi 20 takımla daha adil, daha üretken ve daha rekabetçi bir lig düzenleyebiliriz.

Vicdan sızısı

Bursaspor-Beşiktaş maçının “iptal” edilmesi, futbol aleminin zorbalığa karşı teslimiyeti değil de nedir? UEFA, iki İngiliz’in öldürülmesine rağmen Galatasaray-Leeds maçını oynattı. Bizim bu geriye adım atarak teslim olmamız ayıp değil mi? Futbol emekçileri (iki takımın oyuncuları ) sahada olamayacaksa, biz niye varız?
Bursa Valisi Şehabettin Harput, maça Beşiktaş taraftarlarını kabul ederken eleştiriliyor. Oysa sorumluluğunun ve iyi niyetinin gereğini yaptı, futbola saygı gösterdi. Kamu adına dürüst ve güvenilir sorumluluk anlayışı sergiledi. Asıl soru şu : 600 kişilik grup, eylem ve tehditleriyle hayatımıza posta koyarken, polis ve savcılık ne yaptı ? Gözaltına alınan, serbest bırakılan ve tutuklanan eylemci sayısı, yeni yasamızın da ne işe yaradığını gösterecek!
TFF yarın toplanıp yönetmelik uygulayacak. Ben de şimdiden söyleyeyim: Maçı oynatmayan hiçbir karar, benim vicdanımı rahat ettiremez!

Bize bir şey söyle Ersun Hocam!

Mesut Özil’den sonra Nuri Şahin de Real Madrid kadrosunda... Haberler doğruysa Bayern’den ayrılması gündemde olan Hamit Altıntop’un da Real’e gitmesi an meselesi!
Buradan çıkan ibretli sonuç, Türk futbolcusunun ne kadar yetenekli olduğudur, bir... Yetenekli Türk sporcularının, Avrupa’da milli takımlar ve en nihayet ReaL Madrid tarafından kapışılması, bize değil, onları yetiştiren Alman futbol sistemine ait bir onurdur, iki!
Antropometrik olarak genlerimizle, Türklüğümüzle gurur duyalım, tamam da... Bizim antrenörlük, alt yapı, futbolcu eğitimi, lig organizasyonumuzdan niye böyle çocuklar çık(a)madığını da sorgulayalım.
Bu ülkede futbola dair felsefenin de sistemlerin de değişmesi gerekiyor.
...Ve bizim futbolumuzda bu işten sorumlu olan ilk uzman, Ersun Yanal’dır.
Ersun Hocam, çık bize bir şeyler söyle... Çözüm yollarını anlat.... Çıkış yolunu göster. Bildiklerini kendine saklama, bizimle paylaş!
Topu al, güzel bir plase ile federasyona at... Biz de o topun nasıl kullanıldığının takipçisi olalım.
Susma... Durma... Artık bizi oyalama!