Türkiye Futbol Federasyonu’nda siyaset mühendislerinin müdahalesiyle oluşturulan seçimler, beklenenin üzerinde olumlu sonuçlar verdi.
Hayır, bu durumu siyaset dünyasına, iktidar partisine minnettarlık duyarak yazmıyorum.
Onların amacı başkaydı. Haluk Ulusoy’a karşı siyasal rövanş peşindeydiler. Rövanşın aldılar.
Ötesi onları ilgilendirmiyordu pek. FIFA uyarılarıyla orasını burasını değiştirerek hazırladıkları yasa da zaten ötesine açılan kapıları kapamıştı. Gerçi eski alışkanlıklarla federasyon protokolunda hep bakan beyin peşindeydiler ama, olsun!
Her neyse...
Eğri gemi, doğru sefer şansıyla Türkiye, Hasan Doğan’ın başkanlık vizyonunu, lider iradesini, tarafsız ve uygar duruşunu tanıdı.
Siyaseten tezgahlanan kongre, inanılmaz bir ödül sunmuştu Türk Futbolu’na.
Ne yazık ki Hasan Doğan’ı çabuk kaybettik.
Kimbilir, ömrü olsaydı ve yaşasaydı belki de o cicim zamanları çabuk bitecek, Başkan toplumu her türlü kutuplaşmanın, gruplaşmanın, çelişkilerin ve farklılıkların ötesinde buluşturup uzlaştıran Milli Takım çimentosu yerine, insanları birbirine düşman eden, karı - kocayı, baba - oğulu, ağabey - kardeşi karşı karşıya getirip toplumu bölen ve ayrıştıran iflah olmaz marazlı kulüp rekabeti karşısında doğduğuna pişman olacaktı.
Elbette dayanacak, direnecek ama belki de bir gün Bodrum’daki, gibi kütt diye aramızdan ayrılacaktı.
Ardından söylenen güzel sözler, hak ettiği övgüler kaybımızın ne denli büyük olduğunu gösteriyor bize.
Bugün siyasetin futbola odaklı enerjisi de yok. Siyaset mühendisleri şimdi başka senaryolar, farklı kurgular peşinde.
Futbola ayıracak zaman ve dikkatleri kalmadı, bunu biliyoruz.
Gidenler olacak
Gelelim asıl meseleye...
Korkarım ki giden sadece Hasan Doğan olmayacak.
Hasan Doğan’ın kaybından sonra, Tanrı hepsine uzun ömürler versin, TFF yönetim kurulu üyeleri de daha başka şekillerde kopacaklar futboldan.
Hasan Doğan, o ekibi bir araya getirip bir ideal için toplayan kişiydi.
Federasyonun çimentosuydu.
Hayatlarında hiçbir ikbal, statü, makam ve unvan kovalamayan bazı insanlar, sırf Hasan Doğan’ı kırmamak için ekibinde yer aldılar.
Mehmet Ali Aydınlar mesela...
Zafer Yıldırım...
Oğuz Çarmıklı...
Dilerim duyumlarım doğru değildir. Ama birileri bana, bu insanların heyecanlarını kaybettiğini, Hasan Doğan’la birlikte paylaştıkları sinerjinin dağıldığını ve federasyondan ayrılma kararı aldıklarını anlattı.
Adı geçenlerle sade merhabalaşmanın ötesinde hiçbir derin samimiyetim ve ilişkim yoktur. Mesela bir çay sohbetinde bile bir araya gelmiş değiliz.
Ama hepsinin de kaliteli adamlar olduğuna inanırım. Hepsine saygı duyarım. Gündelik küçük hesapların, çıkarların peşinde olduklarını hiç görmedim. Koltuk, makam, statü ve para kovaladıklarını da. Kimseye kul köle olmadılar. Hiç kimseye de efelik taslayıp güç gösterisine girişmediler. Kimse ile sidik yarıştırmadılar.
Tarihi misyon üstlendi
Bu üç özel adamın federasyon yönetim kurulundan kopması, belki birilerinin ekmeğine yağ sürer... Frenleyip gizlemeye çalıştıkları iktidar hırsını, meydanı boş bulup alabildiğine bir pervasızlıkla ortalara dökerler.
Ve işler yeniden çorbaya döner. Ağzımızı, dilimizi yakar.
Lutfi Arıboğan, tam da beklediğim şekilde bir örneklik sergileyerek başkanlığa aday olmayacağını açıkladı... Kendisine yakışanı yaptı.
Doğan’a vekalet eden Mahmut Özgener, tarihi bir misyonu üstleniyor şimdi.
Federasyonu dağıtmadan seçime götürmek ve yeni başkanın belirlenmesi için üzerine düşen görevleri kusursuz yerine getirmek.
Özgener bu emaneti namusuyla taşır, biliyorum.
Aydınlar, Yıldırım ve Çarmıklı’nın da devam etmesini diliyorum.
BJK ya da NEÜM
Beşiktaş Jimnastik Kulübü, bu gidişle adını değiştirip “Negatif Enerji Üretim Merkezi”ne dönüşebilir.
Gündeme gelen İbolar krizi, neresinden bakarsanız bakın kötü kokuyor.
Komplo... Vefasızlık, sorumsuzluk, vizyonsuzluk, fırsatçılık, kincilik, kolaycılık...
Hatta işbilmezlik.
Ne derseniz deyin, olumlu bir şey söyleyemezsiniz.
Bu kocaman hatanın ortadan kaldırılmaması için geri dönülmez yollarla da giriyorlar. Af yokmuş... Takıma dönmeleri doğru olmazmış...
Bütün kapıları kapıyorlar.
Güya liderlik yapıyorlar.
Ayıp, çok ayıp...
Beşiktaş’ı göz göre göre tüketiyorlar.
Fulya’dan İnönü’ye bütün projeler arızalı, tartışmalı. Transferler kuşkulu...
Bir tek Beşiktaşlı mutlu olduğunu söylesin, bin kere özür dilerim onlardan
Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Trabzonsporlular, Sivaslılar yeni sezonu umut ve neşeyle bekliyorlar, görüyorsunuz.
Her birinin taraftarlık ruhunu ateşleyen pozitif enerji var.
Beşiktaş’ta ise bütün enerjiler, maalesef negatif!
Pekin’e doğruAsya’nın yeni devi Çin, Ağustos’un 8’inden itibaren Pekin Olimpiyat Oyunları ile dünyanın merkezi olacak...
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin, 2001 Moskova toplantısında İstanbul, Toronto ve Paris’e boş vererek ille de Çin’i neden tercih ettiğini az çok anlamaya çalışıyorum.
IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) Çin’i seçerken, olimpiyat hareketine en çok para kazandıracak, sponsorların arzuladığı global piyasayı canlandıracak kent olarak baktılar Pekin’e... Dünyanın en kalabalık ülkesi, aynı zamanda en büyük pazarı da olabilirdi. Öteki pazarları da büyütebilirdi. Sonunda IOC, dertsiz tasasız bir olimpiyatı daha aradan çıkarır, dünyanın en etkili sivil organizasyonu olarak iktidarını sürdürürdü.
Tabii, bu seçimi yaparken Tibet sorununu hiç kale almadılar... Asya’da on yıllardır kanayan yarayı önemsemediler. Dalai Lama kimdir, nasıl bir liderdir, merak etmediler.
Avrupa Birliği’nin Tibet sorununu dert edindiğini de hiç sanmıyorum. Joost Enişte(!) nasıl olsa Türkiye ile uğraşıyordu, örneğin... Bu kadarı ona yetiyordu.
Olimpiyat meşalesi koşularını da hatırladınız di mi ?
Hani bir iki sporcu ve bol miktarda popüler ikon(!) bir araya gelip fotoğrafa girdilerdi İstanbul’da.
Ay ne şeker görüntülerdi onlar...
Herkes mutluydu.
Organizasyon Komitesi, Çin Büyükelçiliği, IOC temsilcileri filan.
Çünkü meşalenin geçtiği her yerde Tibet üzerine kıyamet kopuyor, ama Türkiye’de ikonların sessizliği yaşanıyordu.
Her neyse, olimpiyat olimpiyattır.
Hazır ligler de henüz başlamadığı için medya istemeden de olsa biraz yer verecektir olimpiyata. Sporu sevenlerin gönül pası silinecek, futbol üzerine ezberler bozulacaktır.
...Ve ben size güzel öyküler yazmaya çalışacağım... Olimpik öyküler.
Mesela Mark Todd adını yazın bir köşeye... Devamı haftaya!