“Karanlıklar içinde güneş doğar ya aniden, Ne güneşler doğdu, burası Ali Sami Yen!”
Ultraslan’ın tribüne astığı veda mesajıydı bu... Türk sporunun tartışmasız 1 numaralı yöneticisi, Galatasaray’ın en büyük kurucusu, kendi adını taşıyan statta son derbiye ev sahipliği yapıyordu...
O’na duyduğum saygı adına hüzünlü bir hevesle gittim Ali Sami Yen’e... Açılış kazasıyla birlikte ne unutulmaz maçlar yaşanmıştı orada... Gerçekten tarih yazılmıştı... Galatasaray’ın UEFA’daki zafer yürüyüşü de orada başlamış (2000), Milli Takım’ın Dünya Kupası hasreti de (2002) orada bitmişti...
Evet, güneşlerin doğduğu yerdi Ali Sami Yen...
...Ve endüstriyel futbol uğruna ne güneşler batıyor, diyordum ben...
Biz dönelim futbola!
Beşiktaş, hak ederek bir derbi kazandı... Schuster ile Hagi’nin tartısında kantarın ibresi Alman’ı gösterdi...
Galatasaray, eski evindeki son derbiye soğuk başladı. Aslında iki takım da soğuktu... Yavaştılar. Belli ki teknik direktörlerin kafasındaki gerilim oyuncularını da soğutmuştu...
Schuster, orta alanda Guti, Aurelio, Ernst’le bir blok oluşturmuş, önde de Tabata, Nobre ve Holosko ile üçlü bir taarruz timi kurmuştu... Başlangıçta pek de umut vermeyen bu formül tuttu...
Aurelio savunma dörtlüsünün önünde bir oyun merkezi oluştururken, Ernst bu merkezi rakip yarı alanına taşıyor, Guti de hücumcuları sakin ve akıllı oyunuyla destekliyordu.
Galatasaray’ın bu kurguya karşı hemen geride kaldığını gördük... Lorik Cana ve Ayhan orta alanda böyle etkin roller üstlenemediler. Elano da sağda başladı, sonra Sabri ile yer değiştirip Pino’nun arkasına yerleşti ama olmadı.
Hamleler işe yaramadı
Hesapları çabuk tutan takım Beşiktaş oldu... Hem de Holosko sayesinde!.. Holosko sol kanatta Ali Turan’ı resmen tehdit ediyordu. Penaltı göstere göstere geldi.. Ali Turan, peşinden koştuğu Holosko’yu indirdiğinde cezaalanına girdiklerinin (acaba) farkında (mı) değildi!
Galatasaray Hagi’nin yaptığı anlaşılmaz değişikliklere rağmen vıdı vıdı’nın ötesine geçemedi... Maçın görünmez gizli kahramanı bence Guti’ydi... Attığı penaltı golünün yanı sıra Nobre’ye yaptığı olağanüstü asistteki ustalığı, adına ve klasına yakışıyordu.
Hagi, maçı kazanmak için Mehmet Batdal’ı, Barış’ı ve Baros’u soktu oyuna...
Hamleleri ters sonuç verdi, ikinciyi yediler...
Hagi’nin gözü galiba Guti’de kaldı! Dünkü Guti, eski Hagi gibiydi!