Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 13 Ağustos 2011’de tüm dünyaya ilan etti:
“2020 Olimpiyat Oyunları’na adayız. Tüm dünya sporcularını İstanbul’a bekliyoruz!”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 22 Mart 2012 Perşembe günü UEFA kongresinin açılışında konuştu:
“2020 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda sizleri Türkiye’de ağırlamaktan mutluluk duyacağız!”
Doğrusu, ikisi de tek tek ele alındığında yürek ferahlatan, gurur veren, kıvanç duyacağımız mesajlar. Her şeyden önce ülkeyi yöneten en yetkili siyasetçinin, spora ne kadar içten baktığını gösteren, sporsever herkese enerji veren sözler.
Ne var ki Sayın Başbakan’ın iki konuşması da tedirginlik ve risk yaratıyor.
Olimpiyat düzenlemeye aday bir ülkenin ve kentin, olimpiyat oyunlarından iki ay öncesinde ve iki ay sonrasında hiçbir uluslararası spor etkinliği için ev sahipliğine aday olmayacağını kabul ve ilan etmesi gerekiyor.
Sayın Başbakan’ın bu konuşmaları, futboldaki 3 Temmuz süreci ile ilgili “bomba” etkisi yaratan sözlerinin gölgesinde kaldı. O kadar gölgede kaldı ki, UEFA kongresinde cezaların şahsiliği prensibi ile spor adamlarının adli yargılanmasını bir kenara koyup bundan kulüplerin ve taraftarların etkilenmemesi tezi de öne çıktı. Platini’nin “Anlıyorum, ama maalesef sistem böyle işliyor!” dediğini de unutmayalım.
Bu gürültü arasında Türkiye’nin hem olimpiyata hem de Avrupa futbol şampiyonasına adaylığı gibi çelişkili bir tablo, maalesef görülemedi, seçilemedi.
Dahası, UEFA kongresindeki o konuşmadan sonra Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ciddi çalışmalar yapan profesyonel uzmanlar da şaşırdılar. Bu yazının yazıldığı saate kadar Sayın Başbakan’a sorulan soru yanıtsız kaldı:
Türkiye 2020’de hangi yolun yolcusu ?
İstanbul Olimpiyat Oyunları’nın mı, yoksa Avrupa Futbol Şampiyonası’nın mı?
Bu durum, uzmanların “hesaplanmış risk” olarak tanımladıkları çok değişik bir strateji oyunu olarak da yorumlanabilir. Ama Türkiye’nin böyle oyunları oynayacak zamanı hiç yok!
Bu sabah saat 10.00’da İstanbul, 2020 için 5 aday kentle birlikte Lozan’a, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) bağlanacak.
Tokyo, Madrid, Bakü, Doha ve İstanbul’un 6’şar yetkili temsilcisi, IOC’nin Olimpiyat Oyunları Yönetim Kurulu Başkanı Gilbert Felli ve yardımcılarının sorularını yanıtlayacak.
IOC’nin ilk kez uygulamaya koyduğu kırk beş dakikalık video konferansa İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Belediye Başkanı Kadir Topbaş, TMOK Başkanı Prof.Dr. Uğur Erdener, TMOK Asbaşkanı Hasan Arat, TOKİ Başkanı A.Haluk Karabel, Hazine Müsteşar Yrd. Feridun Bilgin katılacaklar.
Her iki tarafta ekiplerin çok iyi hazırlandığını, çok iyi çalıştıklarını biliyorum.
Akıllıca hazırlanmış sorular, net yanıt bekliyor.
Açık, seçik, kesin ve net yanıtlar...
...Ve biz Türkiye olarak 2020’deki hedefimizin ne olduğunu (Futbol/ Olimpiyat) henüz bilmiyoruz.
Evet, aynı dağın gülüyüz. Anladık da...
“Hangi kıza aşığız biz? ”

Haberin Devamı

Hangi kıza aşığız biz

Carvalhal... Giderken sevgimizi de al!
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, işbaşındaki ilk ciddi operasyonunu yaptı.
Carvalhal’ı, teşekkür ederek gönderdi, Sportif Direktör Tayfur Havutçu’ya yeniden eşofman giydirdi.
Doğrusu bu kararın, kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Carvalhal, kendi ülkesinden gelen futbolcuların, Portekizli yurttaşlarının dağınıklığına ve çözülmesine engel olamadı.
Fernandes’i harika bir yaklaşımla önce kenarda bekletti, sonra formunun zirvesine yükseltti.
Ama aynı başarıyı Quaresma’da, Almeida’da gösteremedi. Onları disipline edemedi, ikisi de bekleneni veremedi.
Elbette kendisini aşan sorunlar da vardı, onları çözemedi.
Carvalhal, iyi bir insan. Saygılı, centilmen. Taktik konusunda da kendisini her geçen gün geliştiren genç bir hoca. UEFA’da Braga’yı eleme başarısı gösterdi. Ön yargılı olmadığını, hatalarından dönünce anladık.
Ama bu ülkede karizmanın kariyerden önce geldiğini bilmiyordu. Biraz da bu yüzden çözülüp dağılmayı gördü, önleyemedi.
Her şeye rağmen Carvalhal’ı sevdik biz. Schuster’in boş bıraktığı gönlümüzü onunla doldurduk.
Güle güle Carvalhal... Unutma, giderken sevgilerimizi de yanına al!

Haberin Devamı

Hangi kıza aşığız biz

Avni Aker’den bir insanlık fotoğrafı
Tartışılan Cristian golünün dışında, herkesin gördüğü, büyük çoğunluğun atladığı başka bir olay daha var Trabzonspor-Fenerbahçe maçında.
İkinci yarı oynanırken, Trabzonsporlu Colman, Fenerbahçeli Stoch’a bir faul yaptı. Fırat Aydınus, kural gereği sarı kart gösterdi Trabzonspor’un Arjantinli oyuncusuna...
Stoch yerde kıvranırken... Colman hırsını alamayıp rakibinin üzerine yürüdü.
İşte tam o anda...
Fırat Aydınus, insani bir refleksle Colman’a sarıldı. Onu engelledi. Kimbilir, ikinci sarıyı, belki de doğrudan kırmızı kartı gerektirecek bir hareketi önledi. Futbolcunun sakinleşmesine, oyunda kalmasına katkıda bulundu.
Hakemlik pratiğine göre sarı kartı gösterdikten sonra faul atışı için beklemesi, iki futbolcu arasında gelişecek yeni olayı izlemesi, sonra da gereğini yapması beklenirdi.
Hayır, o öyle yapmadı.
Yıllar önce Arthur Hailey’in Ekabir (Başbakan) adıyla ülkemizde iki kez yayınlanan romanındaki Kanadalı hakim gibi kendi “iç vicdanının” emrine girdi. Çok refleks bir hareketle Colman’a sarıldı. Bilinçaltındaki dürtü mü, yoksa Prof.Dr. Acar Baltaş’ın “Vücut Dili”ni anlattığı kitabından öğrenilmiş bilgi mi, bilemiyorum.
Ama o tensel temasla Colman’ın elektriğini aldığını düşünüyorum.
Bunları yapmasa, Colman’a göstereceği olası bir kırmızı kartla Avni Aker’de neler yaşanabileceğini bir düşünelim, isterseniz.
Cristian’ın golü mü?
Hiç umurumda değil. Kural kitabı ortada duruyor. Hakem hocaları laf olsun torba dolsun misali hâlâ tartışıyor.
O maçın en önemli olayı, Aydınus’un, Colman’a yaptığı insani müdahaledir.
O yüzden alkışlarımız Fırat’ın emrindedir!