Simon Kuper, modern zamanların en büyük temaşası, dünya ekonomisinin giderek büyüyen yeni endüstriyel alanı olarak futbolu gösterirken ne demişti ?
“Futbol asla sadece futbol değildir!”
Tamam, tüm dünya, bu söze ve sözün özetlediği gerçeğe hep beraber inanıyoruz. Artık bu anlamda sorun falan kalmadı.
Ama başka bir sorun var şimdi.
Özellikle ülkemizde...
Futbolun asla sadece futbol olmadığına kuşkusuz tam bir samimiyetle inanırken, işi de fazlasıyla abarttığımızı düşünüyorum.
Simon Kuper’den yola çıkıp öylesine abarttık ki, sonunda vardığımız yer “futbol = hayat” oldu.
Gündemin en başına futbolu koyduk...
Ne Anayasa Mahkemesi Kararları ne de “laik demokratik ve sosyal bir hukuk devleti” olan Cumhuriyet’in geleceği...
Varsa da yoksa da futbol!
Ne kuruyan göller, ne de küresel ısınma...
N’olur, bir gol!
Enflasyon çift rakamlı yıllara dönüş startı vermiş, tarımsal üretim düşüşte, gıda stokları azalmada... Gıda fiyatları tırmanışa geçiyor...
Hiç mühim değil...
Hiç değilse bir beraberlik!
Şu masum oyunu o hale getirdik ki, hayattaki her türlü beklentimizi, kaygılarımızı, kıvanç ve tasalarımızı meşin topun içine tıkıp yeşil zemine atıverdik.
O top, her türlü duygumuzu taşıyor şimdi.
Vur ha vur...
Vurabilirsen tabii...
Oyna babam oyna...
Oynatırlarsa, oynayabilirsen yani.
Hadi maç maç olarak kalsa iyi...
O maçlardan her türlü iktidar çatışmasını çıkarıp besleniyoruz. O maçlarda darağaçları kurup vatan hainleri arıyoruz. Ya da bir türlü gelmeyen kahramanların yolunu gözlüyoruz.
Futbola haksızlık ediyoruz.
Şu reklam sektörü mesela...
Arkadaşların yaratıcılığını, espri gücünü, pazarlama dehalarını da hayranlıkla takdir ediyorum, inanın.
Bizim toplumumuzun tüm gerçeklerini işin içine biraz da mizah katarak “ulusal takım” formatında ekranlara getiriyorlar.
Anaların ille de kendi oğullarını enn yakışıklı, ennn akıllı, ennnn becerikli gören “tarafsız” (!) değerlendirmelerini gülerek izliyoruz.
Hele şu “Türko” imajı yok mu, gerçekten tutamıyorum kendimi... Yani birkaç duvar da ben yıkacağım o “dev” ayaklarımla...
Amerikan futbolunun donanımlı devlerini bile geride bırakan bir güç ve heybet yoğunluğuyla bizim “Türko”lar, bilinçaltımızdan çıkıp fırlayıvermişler sanki... Korkularımızın yerine cesareti, çaresizliğimizin yerine engel tanımaz kuvvet ve becerimizi koyup ekranlara gelmişler.
Ne büyük prodüksiyonlar bunlar, hesaplayın artık... Milyonlarca dolar harcıyoruz futbola... Sponsorlarımız harcadıkları milyon dolarların üstüne bir o kadar daha milyon dolarlar ekleyip dev reklam bütçeleriyle sürekli gaz veriyor Milli Takım’a...
En beğendiğim sloganlardan biri de şu : “Bunun için doğdunuz!”
Yaşama bu kadar kutsanmış değerler katan sponsor, sonunda “Bunun için de ölebiliriz” dedirtiyor bana...
Yani futbolu bir yandan “dünyanın başına” koyuyorsun, öte yandan da “dünyanın sonu”na.
Aradaki hayat da müthiş bir derinlik (!) kazanıyor böylece...
Baksanıza, Sevgili Hasan Cemal bile Euro 2008 dolayısıyla kepenkleri kapattı, kale arkasında yatıp santrada uyanıyor İsviçre’de...
Dayanamadım, hafta sonu ben de oralara gidip bağıra bağıra uyandıracağım sevgili dostumu :
“Hayat da sadece futbol değildir!”
Yaşasın FIFA!
FIFA Başkanı Sepp Blatter’in, kulüp takımlarındaki yabancı oyuncu işgalini önlemek üzere aldığı önlemlere bayılıyorum. Daha niyet göstermesiyle birlikte bizimkiler beklenenden de hareketli ve hararetli biçimde yerliye dönüş için çaktırmadan dümen kırmaya başladılar.
FİFA’nın 6 yerli + 5 yabancı formülünü o kadar ciddiye aldılar ki, yabancı bombaların yanı sıra yerli stokunu da güçlendirme telaşındalar.
Aziz Yıldırım mesela, işe Emre Belözoğlu ile başladı. Burak’la söz kesti, Önder’le nikah tazeledi... Şimdi Interli Adriano’nun peşinde... Ama asıl amacı yerli dinamikleri güçlendirmek, geçen yıl uğradığı lakaytlık ve aidiyetsizlik kazasından takımı korumak...
Beşiktaş’ın büyük rüyası da Mehmet Topuz ile Nuri Şahin... Alırlar almazlar, bilemem... Bu yüzden Bobo’yu çoktan paketleyip vitrine koyduklarını biliyoruz, değil mi?
Galatasaray’ın zaten yerli stoku iyi... Paniklemelerine gerek yok... Trabzonspor da yerli yapısını güçlendirdi.
Bizim yıllardır yapamadığımız Blatter bir niyetle hayata taşıdı.
Yaşasın FIFA!
Teşekkürler Şişli
Şişli ilçesinde Milli Eğitim ve okulların katıldığı, Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün desteklediği Sportif Etkinlikler kapsamında öğrencilerin beni de ödüllendireceklerini bildirdiler...
Haberi elimizde büyüyen Sibel (Avcı) öğretmenden aldım.
Masum miniklerin çiçek gibi hoş ve güzel ödülünü bugün alacağım.
Peşinen teşekkürler çocuklar!
Turgay Örme’ye
En sıkışık, en zor, en sevimsiz zamanlarda yine gülerdi yüzün. Durum tatsız, ortam gerginken bir espri ile yumuşatırdın hepimizi.
Kimseye terbiyesizlik etmedin.
İşini namusunla yaptın. Her fotoğrafa emek kattın.
Hepimizin sana birer tebessüm, sonsuz iyiniyet ve alabildiğine dostluk borcu var.
Olmadı...
Bu ölüm sana yakışmadı.
Seni özleyeceğiz. Işıklar içinde uyu sevgili kardeşim!