Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şu satırların yazıldığı saate kadar Çankaya’dan bir açıklama yapmadı.
Milli Takım’ın Ermenistan’la yapacağı 2010 Dünya Kupası elemelerinin ilk maçında Erivan’a gidip gitmeyeceğini bilmiyoruz.

Hayır, gitmemeli

Ama her akşam ekrana gelen haberler bizi kaygılandırıyor. Maçın taşıdığı sportif özellikleri, iki ülke arasında en üst düzeydeki ilk futbol müsabakasının önemini sanki ağır bir şalla örtüp gerçekleri değiştiriyoruz. Olayı diplomatik, siyasal bir gerilim atmosferine doğru taşıyoruz.
Hangi stratejik deha ile işi buralara taşıdığımızı bilemem. Ama Türkiye Futbol Federasyonu’ndan TBMM’deki parti gruplarına yapılan davet de Cumhurbaşkanı’nın Erivan’a gidip gitmemesi tartışmaları da daha bugünden Milli Takım’a zarar veriyor. Kamuoyunun dikkati, bir maçın önü  sonu merakından barış atağının başarı şansının tartışmasına dönüşüyor.
Deniz Baykal’ın “Erivan’ı değil, Bakü’yü tercih ederim!” diyerek tartışmaya kattığı derinlik de doğrusu gözlerimi yaşartıyor.
Ermenistan maçı önemli. Sportif açıdan Türkiye’nin futbolda kazandığı irtifayı koruması, Dünya Kupası için iyi bir başlangıç yapması kaçınılmaz. Ermenistan da öyle çantada keklik bir rakip değil... Polonya’yı, Kazakistan’ı yenmişler, Portekizle berabere kalmışlar. Sahanın zemini bizim top tekniği yüksek oyuncuların aleyhine. Bu zor maçı elbette kazanabilirler. Ama maça, maçın anlam ve öneminden daha ağır yükler bindirirseniz, Fatih Terim’in dediği gibi, “Futbolcularımız bu ağır yükü taşımakta zorlanırlar... Hız, zaman ve mesafe kaybederler!”
Dahası, yıllardır çözümlenemeyen sorunları, tarihin derinliklerinde kalmış yaraları bir milli maç üzerinden yeni bir hesaplaşmaya taşımak hiç de akılcı değildir.
Hatırlıyorum... 1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın elemelerine başlarken, Milli Takım’ın ilk Macaristan maçında (2-2) tribünde iki ülkenin Cumhurbaşkanı vardı. Ortam çok uygundu, futbolu onurlandırdılar.
Ama bugün ortam, her iki tarafın iyiniyetlilerine rağmen, uygun görünmüyor. SKY TV’nin haberine göre Türkiye, Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti için Ermenistan’dan çoğu güvenlikle ilgili, 5 maddede garanti istemiş. Diyelim ki bu garantiler yeni polemiklere ve tartışmalara yol açmadan verildi... Her garantiye güvenebilir misiniz ? Maçla ilgili ya da ilgisiz, stadyumda ya da stad dışında Gül’e yönelik bir protesto, hakaret, aşağılama sizi incitmez mi ? Beni incitir.
Ermenistan Hükümeti’nin iyi niyetli garantilerine rağmen, bu ziyaretin futbol maçını maç heyecanının ötesinde bir gerilime taşımayacağına emin misiniz?
Ben emin değilim!

SiyasetTUR
Bir de şu parlamenter daveti meselesi var.
Hemen her futbol maçında kulüplerin ve Milli Takım’ın uçağında “davetli parlamenterler”i görebilirsiniz.
Federasyon’un hukuki, idari ve mali özerkliği böyle davetlere engel değil, biliyorum.
Beni rahatsız eden, bu tür davetlerde ille de siyasilere tanınan ağırlık ve ayrıcalıktır.
Her partiden birer milletvekili olsa, neyse... Ama kocaman gruplar halinde çağırılyorlar, ağırlanıyorlar...
Doğal olarak futbolun siyasetin paçasına yapıştığı, devletin her türlü şefkatinden, tahsisinden ve katkısından yararlandığı bir ortamda davetliler de elbet siyasetçilerden seçilir.
Benim hiç gözüm yok, Allah korusun.
Ama bu ülkenin sanatçıları var. Hayat boyu ekrana çıkmadıkları halde güneş ışığı almayan laboratuarlarda asistanları ve öğrencileriyle birlikte kendini bilime adamış hocalar var...
Mimarları var bu ülkenin, öğretmenleri var.
Onurlu işadamları, hakimleri, askerleri, gazileri ve eli öpülecek şehit anaları, melek gibi kadınları var.
Hayır, futboldan böyle bir incelik bekleyemiyoruz.
Maalesef, hayatımızı popüler kültürün ikonlarına bağlamış, siyasetçiyi de baş tacı etmiş, yuvarlanıp gidiyoruz.
Karambolda yolunu şaşırmış top gibiyiz !
Maşallah, yani!

Haberin Devamı

Geçmiş olsun Merve!
Fatih Hoca, önceki geceyarısına doğru bir telefon çağrısıyla kamptan ok gibi fırlayıp gitti.
Kızı Merve, kullandığı araçla yeşil ışıkta geçmiş, bu arada kırmızı ışığa rağmen kavşağa dalan bir aracın darbesiyle şoka uğramıştı...
Sağ bacağında hafif bir ezikle atlattı kazayı. Fatih Hoca, “Tanrım çok şükür, evladımı bana bağışladın!” dedi.
O telaşe arasında kazayı yapan delikanlı Fatih Hoca’ya yaklaştı:
“Merhaba hocam, ne zamandır sizinle tanışmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş. Allaha şükür can kaybımız yok. Sizi gördüğüme çok memnun oldum!”
Hayat böyle işte...
Geçmiş olsun Merve!

Haberin Devamı

Türkiye, ‘Bossmann’ını arıyor
Dünkü basın toplantısında Fatih Terim’e özellikle Almanya’daki Türk futbolcularının durumunu sordum.
Atatürk Olimpiyat Stadı’nda 2006 Dünya Kupası’na hazırlanan ev sahibi Almanya’yı Nuri Şahin ve Halil Altıntop’un golleriyle yenmiştik ya, hatırlarsınız...
O maçtan sonra Almanlar, ince bir yönetmelik değişikliği yapmışlar.
Alt kategorilerde Alman takımında oynayan futbolcular, sıra A milli takımına geldiğinde anavatan formasını tercih ederlerse...
Alman vatandaşı olsalar dahi...
Artık Bundesliga’da “yabancı statüsü” ile lisansiye olabilecekler.
Yabancı sayısı da sınırlı tabii.
Bu durum AB’nin hukuk felsefesine uyuyor mu ? Uymuyor. Türkiye Futbol Federasyonu müdahil olabilir mi ? Tartışmalı.
Ama o gurbette yaşayan bir futbolcumuz 1991’de Bossmann’ın yaptığı gibi yargıya başvurursa, bu karar dönebilir.
Fatih Terim, sıkıntının bununla sınırlı kalmadığını da söyledi.
“-Ümit Milli Takım’a gelirim ama, A Milli Takım garantisi de verirseniz...” diyen mektuplar var dosyasında.
Hoca, “Ben bu asil formayı pazarlık konusu yapmam!” diyor, kestirip atıyor.
Milli Takım’a davet ettiği bazı çocukların ailesinden gelen mektuplar da “Bizleri rahatsız etmeyin!” mesajıyla dolu.
Gerçekten rahatsız edici bir dosya.
Hoca ve yardımcıları Avrupa’yı karış karış arıyor, buluyor da futbolcuyu...
Ama ah o dosya!
Gerçekler o dosyada duruyor!