Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, şu satırların yazıldığı saate kadar Çankaya’dan bir açıklama yapmadı.
Milli Takım’ın Ermenistan’la yapacağı 2010 Dünya Kupası elemelerinin ilk maçında Erivan’a gidip gitmeyeceğini bilmiyoruz.
SiyasetTUR
Bir de şu parlamenter daveti meselesi var.
Hemen her futbol maçında kulüplerin ve Milli Takım’ın uçağında “davetli parlamenterler”i görebilirsiniz.
Federasyon’un hukuki, idari ve mali özerkliği böyle davetlere engel değil, biliyorum.
Beni rahatsız eden, bu tür davetlerde ille de siyasilere tanınan ağırlık ve ayrıcalıktır.
Her partiden birer milletvekili olsa, neyse... Ama kocaman gruplar halinde çağırılyorlar, ağırlanıyorlar...
Doğal olarak futbolun siyasetin paçasına yapıştığı, devletin her türlü şefkatinden, tahsisinden ve katkısından yararlandığı bir ortamda davetliler de elbet siyasetçilerden seçilir.
Benim hiç gözüm yok, Allah korusun.
Ama bu ülkenin sanatçıları var. Hayat boyu ekrana çıkmadıkları halde güneş ışığı almayan laboratuarlarda asistanları ve öğrencileriyle birlikte kendini bilime adamış hocalar var...
Mimarları var bu ülkenin, öğretmenleri var.
Onurlu işadamları, hakimleri, askerleri, gazileri ve eli öpülecek şehit anaları, melek gibi kadınları var.
Hayır, futboldan böyle bir incelik bekleyemiyoruz.
Maalesef, hayatımızı popüler kültürün ikonlarına bağlamış, siyasetçiyi de baş tacı etmiş, yuvarlanıp gidiyoruz.
Karambolda yolunu şaşırmış top gibiyiz !
Maşallah, yani!
Geçmiş olsun Merve!
Fatih Hoca, önceki geceyarısına doğru bir telefon çağrısıyla kamptan ok gibi fırlayıp gitti.
Kızı Merve, kullandığı araçla yeşil ışıkta geçmiş, bu arada kırmızı ışığa rağmen kavşağa dalan bir aracın darbesiyle şoka uğramıştı...
Sağ bacağında hafif bir ezikle atlattı kazayı. Fatih Hoca, “Tanrım çok şükür, evladımı bana bağışladın!” dedi.
O telaşe arasında kazayı yapan delikanlı Fatih Hoca’ya yaklaştı:
“Merhaba hocam, ne zamandır sizinle tanışmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş. Allaha şükür can kaybımız yok. Sizi gördüğüme çok memnun oldum!”
Hayat böyle işte...
Geçmiş olsun Merve!
Türkiye, ‘Bossmann’ını arıyor
Dünkü basın toplantısında Fatih Terim’e özellikle Almanya’daki Türk futbolcularının durumunu sordum.
Atatürk Olimpiyat Stadı’nda 2006 Dünya Kupası’na hazırlanan ev sahibi Almanya’yı Nuri Şahin ve Halil Altıntop’un golleriyle yenmiştik ya, hatırlarsınız...
O maçtan sonra Almanlar, ince bir yönetmelik değişikliği yapmışlar.
Alt kategorilerde Alman takımında oynayan futbolcular, sıra A milli takımına geldiğinde anavatan formasını tercih ederlerse...
Alman vatandaşı olsalar dahi...
Artık Bundesliga’da “yabancı statüsü” ile lisansiye olabilecekler.
Yabancı sayısı da sınırlı tabii.
Bu durum AB’nin hukuk felsefesine uyuyor mu ? Uymuyor. Türkiye Futbol Federasyonu müdahil olabilir mi ? Tartışmalı.
Ama o gurbette yaşayan bir futbolcumuz 1991’de Bossmann’ın yaptığı gibi yargıya başvurursa, bu karar dönebilir.
Fatih Terim, sıkıntının bununla sınırlı kalmadığını da söyledi.
“-Ümit Milli Takım’a gelirim ama, A Milli Takım garantisi de verirseniz...” diyen mektuplar var dosyasında.
Hoca, “Ben bu asil formayı pazarlık konusu yapmam!” diyor, kestirip atıyor.
Milli Takım’a davet ettiği bazı çocukların ailesinden gelen mektuplar da “Bizleri rahatsız etmeyin!” mesajıyla dolu.
Gerçekten rahatsız edici bir dosya.
Hoca ve yardımcıları Avrupa’yı karış karış arıyor, buluyor da futbolcuyu...
Ama ah o dosya!
Gerçekler o dosyada duruyor!