Evet, favori kazandı. Kalitesini, farklılığını, takım oyunundaki başarısını ve bireysel yeteneklere sahip olmanın ayrıcalıklarını göstererek.
Galatasaray, sezonun ilk derbisinde bekleneni yaptı. Yine gollerini attı, keyfine baktı.
Bu arada ilk dört haftadaki parıltılı sonuçları zayıf takımlara karşı aldığını, gerçek gücünün ve büyüklüğünün büyük rakipleri önünde geçeceği testten sonra görüleceğini iddia edenlere de söyleyecek söz bırakmadı.
Çoğu milli maç ve yol yorgunuydu. Ama bunu bir sorun haline getirmeden çok rahat kazandılar. Rijkaard ve futbolcularını kutlamalıyız.
Beşiktaş’a gelince...
Bu maça iyi hazırlandıklarını, derbiye ekstra gayretle geldiklerini gördük. Galatasaray’ın kanat ataklarına, Keita’nın yıpratıcı oyununa karşı diri bir direnişle dayanmaya çalıştılar.
Topu ve oyunu Galatasaray yarı alanına taşıyıp ağırlıklarını hissettirdiler. Kazanmak için kendilerini ekstradan zorlayarak beklenenin üzerinde pozisyon yarattıklarına tanık olduk.
Ne var ki Mustafa Hoca, daha başlarken kaybetmişti maçı.
Rüştü, Ekrem ve Yusuf gibi üç oyuncu tercihi, derbide göze alınmaması gereken risklerdi.
Haftalardır sakatlık tedavisi gören, takımdan ayrı çalışan, dahası “maç tecrübesi” denen önemli bir birikimden yoksun olan üç adam, hangi tercih nedenleriyle on bire seçilmişti, anlayamadık.
Maç tecrübesi yetersizliğinin, ülkenin en tecrübeli kalecisi Rüştü’yü bile olumsuz etkileyebileceğini görüp şaşırdık.
Arda’nın kullandığı korner atışında Rüştü yanlış yer mi tutmuştu, yoksa yer tutma gereği görmeden öylesine mi durmuştu ? Tartışılır. Arka direği boş bırakan Beşiktaş savunmasının hatası tartışılmaz. Ama Rüştü, Arda’nın topunu mutlaka çıkıp almalıydı.
Yazık oluyor
İkinci golden önce Kewell ve Beşiktaşlı savunmacı didişiyorlar. Rüştü’nün onların yanında işi ne ? Neyse dönüyor kalesine... Sonra üstüne gelen topu rakibin önüne düşürüyor. Baros boş durur mu ?
Bir derbide kalen bu kadar çabuk ve kolay çökerse, istediğin kadar oyna... Boşuna!
Orta alanda Ernst’le, Yusuf’la, Tabata ile oyunu rakip kaleye taşıyan Beşiktaş, tüm transferlere rağmen bir türlü gideremediği golcü eksiğini çok acı biçimde hissetti.
Çok hücumcu ile oynadılar. Ama gerçek anlamda santrforları, golcüleri yoktu. Serdar’ın girdiği üç net gol pozisyonunda vuruş ve zamanlama yanlışları yapması, Beşiktaş’ın en büyük talihsizliğiydi.
Aradaki dokuz puanlık farkın, geçmişten hatırladığımız örneklerin de ışığında çok önemli olmadığını söyleyebiliriz. Ama Beşiktaş “gol”ün ne anlama geldiğini unutmuş gibi...
Manchester maçı da kapıda beklerken, Beşiktaş şampiyonluk yükünün altında eziliyor. Yazık oluyor!