Haberi federasyon açıklamasından saatler önce bir rastlantıyla öğrendim. Açıkçası çok sevindim. Avrupa Futbol Şampiyonası’nda hangi gerçek ya da masalsı nedenlere dayanırsa dayansın, umulanın üstünde bir başarı söz konusuydu. Portekiz karşısında niyetsiz ve umutsuz oyunun mahcubiyetiyle başlayan turnuva hepimizi tedirgin etmişti. Sonrasında hep beraber coştuk, eğlendik, gurur duyduk. Yarı finalde Almanya’ya yenilip elendik. Ama umurumuzda olmadı o yenilgi. Futbolu hem de adam gibi oynamış, oyuna güzellikler katmış, kaybolan ruhunu iade etmiş, yıkılmadan düşmeden, boynunu bükmeden turnuvaya veda etmiştik. Milyonlarca kalp kazanarak. Hemen her alanında uzlaşmaz çatışmalar içinde sürdürdüğümüz hayatın bir bölümünü de kucak kucağa, soluk soluğa aynı duygularla birleşip bütünleşerek yaşadık.
Türkiye’ye dönük sempati bu turnuva başarısı nedeniyle zirve yaptı. Ortalama Avrupalı’nın Türkiye’ye ilişkin bakışında pozitif artışlara tanık olduk.
Bu başarının önündeki, içindeki, başındaki ve ardındaki adam, kim ne derse desin hatasıyla sevabıyla Fatih Terim oldu.
Bakın turnuva sonrası değerlendirmelere...
Bir bölüm medya ve futbol uzmanına göre Avrupa Şampiyonası’nın en başarılı teknik direktörleri Luis Aragones ile Fatih Terim ‘dir.
Bir başka grup da Rusya’nın Hollandalı hocası Guus Hiddink ile Fatih Terim ‘i en başarılı teknik direktörler olarak seçmiştir.
Neresinden bakarsanız bakın, bu turnuva İspanya ile Luis Aragones ‘in, Türkiye ile Fatih Terim ‘in turnuvası olarak anılacaktır.
O nedenle işte Fatih Terim , görevine devam etmeliydi. Öyle de oldu.
Yarı final gecesinde adam gibi ve efendice yaşanmış o finalden dönme dramına, görevden ayrılma isteği, helalleşme tiradı eklenmemeliydi.
Futboldaki ilerleme, gelişme ya da yükselme süreci ( artık ne derseniz deyin) Terim ‘in liderliğinde devam etmeliydi...
Yerine elbette adamlar bulurduk. Elhak layık olanları da seçerdik, sorun olmazdı. Ama aynı rüzgârı yakalayamaz, bir anlamda silbaştan sürecine girer, zaman kaybederdik.
Neyse ki şimdi aklın öngördüğü gerçek oldu. Hoca Milli Takım’a yeniden döndü. Hem de nikah süresini 2012 Avrupa Şampiyonası sonuna kadar uzatarak... 2010 Dünya Kupası elemelerine çeyrek kala doğru bir karar verdi Türkiye...
Federasyonu ve hocasıyla.
Hoş geldin Fatih Hoca!
Seninle birlikte yaşayacağımız çoook macera var daha!
Hocam’a öneriler
1) Nefretle sevgi paranın iki yüzü gibidir. Hepimize enerji kaybettiren nefreti yok etmek için ilk adımı sen at.
2) Parlamentoda, medyada, futbol aleminde herkese, her eleştiriye yanıt vermek gibi bir misyonu üstlenme. Şu ağzının payını verme alışkanlığından vazgeç. Bırak senin için sana inananlar ve seni sevenler kavga etsin. O kadar da yalnız değilsin.
3) Hem kendi egolarını yen, hem de vazgeçemediğin adamların çirkin davranışlarını, kötü alışkanlıklarını ve egolarını sıfırla. Milli Takım’a seçilmek için futbol kriterlerinin yanına başka kriterler de koy.
4) Gurbetçi çocuklarınla mutlaka barış. Onların duygusallıkla dile getirdiği küskünlükleri yok et. Onlara yeniden kucak aç, onlarla kucaklaş.
5) Sadece Milli Takım için değil, Türk Futbolu için çalış. Projeler hazırla, uygulanmasını iste. Milli Takım kalitesiyle Süper Lig kalitesini birlikte yükseltmek için ne gerekiyorsa onu yap.
6) Futbolu iktidar savaşı, kavga ve çatışma alanı olmaktan çıkar, 70 milyonun birbirine saygı duyarak paylaştığı bir eğlenceye dönüştür.
7) Hamit’ten Mevlüt’e, Hakan Balta’dan Yıldıray’a Türk futboluna inanılmaz verimlilikte oyuncu yetiştiren dış kaynakları küstürmeden, yurt içindeki kaynakları da canlandır.
8) Geldiğin nokta, ne senin ne de bizim zirvemizdir. Daha çook hedef var. Meslektaşlarınla büyük bir dayanışma içinde bu hedeflere yürüt bizi. Yeni hedefler koy, yeni yollar belirle.
9) Yardımcılarını yeniden gözden geçir. Vefa duygularına yenilme. Gereği neyse onu yap. Sana hayır diyebilecek adamlarla da çalış.
10) Ne imparator ol, ne de diktatör. Sadece kendin ol. Bu bize yeter!
Çok özel adamlar
GÖKMEN ÇETİN
Euro 2008 Organizasyon Komitesi tarafından Türk kafilesi için atanmış Teknik Bağlantı Sorumlusu. 22 yaşında, Uluslararası İlişkiler alanında master yapmış , İngilizce,Fransızca, Almanca ve İspanyolca bilen köylü bir ailenin İsviçre’de doğmuş çocuğu. Avrupa’da göz kamaştıran üçüncü kuşak Türk gençlerine iyi bir örnek. Milli Takım’ı Cenevre’de uçağın kapısında karşıladı, Basel’den uçak kapısında uğurladı. Her sorunla, her konuyla ilgilendi. Günde 24 saat kesintisiz hizmet verirken, nasıl uyuduğu, nasıl dinlendiği öğrenilemedi.
PASCAL KRONIG
İsviçre İçişleri Bakanlığı’nın “1. derecede korunacak takım” olarak belirlediği Milli Takım’a 70 seçkin polis arasından güvenlik koordinatörü olarak seçildi. Millileri havaalanında uğurlarken gözyaşlarını tutamadı. Türkler’i önyargısız olarak tanıyınca çok sevdi ve bunu hayatının en iyi öyküsü olarak anlattı. Artık evine Blick gazetesini sokmuyor. Eşiyle birlikte bu ay içinde Türkiye’ye tatile gelecek.
VICTOR SCHNEIDER
Üzerinde “ Türkiye Aşkı Bu Otobüse Sığar mı ? “ yazılı Hyundai otobüsün şoförü...Yarı final gecesinin sabahında Milli Takım kafilesi (70 kişi) kahvaltı salonuna indiğinde servis tabaklarının üzerinde birer Tobleron çikolata gördüler. Victor, birine yazdırıp çikolatalara yapıştırdığı Türkçe notlarda şunları söylüyordu : “ Sizinle çalışmak benim için büyük bir onurdu. Her şey için teşekkürler. Şoförünüz Victor!”
REINHOLD FRIE
Millilerin Almanya’da kamp yaptığı otelin sahibi. O hazırlık döneminde “ Portekiz, 2006 Dünya Kupası’nda burada kamp yaptı, yarı final oynadı. Şimdi sıra sizde! “ diyerek sürekli moral verdi. Kimse ona inanmadı. Yarı final gecesi Basel’e geldi, Fatih Terim’le birlikteydi. Sabah 03.00’e kadar sohbet ettiler. Hoca’yı teselli eden tek Alman, galiba O’ydu.
ALAIN KUNZ
Türkiye ile zaman zaman dalga geçen, küçük düşüren Blick gazetesinin redaktörü. Turnuva sonunda bir makale ile Terim’den ve Türkiye’den özür diledi. Eşinin, Türkiye Almanya maçında Türkiye’yi desteklediğini yazdı.
YİĞİTER ULUĞ & EMRAH KAYALIOĞLU
Finallere 1 ay kala bir gece Fatih Hoca aradı beni. Milli Takım içinde federasyondan ayrı özel bir iletişim departmanı oluşturmak istediğini anlattı. Bu konuda kendisine yardımcı olmamı istedi. Uygun arkadaşların Yiğiter Uluğ ile Banu K.Yelkovan olduğunu söyledim. Bu önerim Yiğiter’in kimyasını bozdu. Tüm programı altüst oldu. Banu ise, finallere iki aylık bebeğiyle gidecekti, affını istedi. Yiğiter, Emrah’ı önerdi Fatih Hoca’ya. Başlangıçta O’nu da önermediğim için kendime kızdım. Bu ikili Milli Takım’ın iç ve dış basınla, tüm medya ile ilişkilerinde sorumluluk üstlendi. Kimseyi kırmamaya özen gösterdiler. Ama kurallara uydukları için bizim ilkesiz ve kuralsız bazı arkadaşların hışmına uğradılar. Bu iki meslektaşıma da teşekkür borcumuz var. En az futbolcularımız kadar. Neyse ki onların değerini bilenler, dünyanın dört yanından hâlâ teşekkür mesajları atıyor. Bu çorbada bir tutam tuzum olduğu için mutluyum.